16. BÖLÜM

3.9K 204 20
                                    




Vatan

Başkaları için sadece yaşadıkları ülkeyi ifade eden bu kelime vatanını sadece bir kara parçası olarak görmeyenler için çok daha fazlasını hissettiriyordu.

Vatanı için arkasında ailesini çocuklarını bırakmış şanlı Türk askerleri gözlerini bile kırpmadan canlarını verirlerdi.

Karnında taşıdığı bebeğini korumak için bir anne neler verebilirse bizde vatanımı korumak için gerekirse kundaktaki bebeğimizi bırakır savaşırdık. Rahmetlik dedem Vatan dedin mi Türkler için akan sular durur derdi hep

Bir kara parçası için olan bu mücadeleyi o zamanlar anlamazdım. Şimdi bir kara parçasından çok daha fazlası olduğunu anladım.  İstiklal marşımızın şanlı yazarı Mehmet Akif Ersoy ne güzel söylemiş ;

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Bu marş bu bayrak bu vatan uğruna düşen gencecik canlar vardı. Bir de bu vatana ihanet eden puştlar

İnsanız elbet hata yapmak evveliyatımızda var fakat vatana ihanet hata değildir. Vatana ihanet gözünü bile kırpmadan canını veren Mehmetçiklerimize ihanetti. Vatana ihanet küçücük yaşta öksüz yetim kalan çocuklara ihanetti.

1 Hafta önce girdiğim sorguda içimizde bir hain olduğunu öğrenmiştik. Didik ettiğimiz askeriyede şüphelendiğimiz kimse yoktu. Bizim dışımızda olan iki timi göreve göndermiş herhangi bir sonuç alamamıştık. Belirsizlik içimizde kor olup büyürken herkesten şüphelenir olmuştuk.

Timimdeki herhangi bir askerden şüphelenmiyordum. Binbaşı herkesi gözetim altından tutmakta ısrarcı olsa da hem Asrın hem de ben onlardan birinin hail olduğu düşüncesini bile aklımızdan geçiremiyorduk. Bir yandan diğer timle de tanışmış onlarında pırlanta gibi çocuklar olduğunu görmüştüm.

Konduramıyordum.

Üniformalarının içinde başları dik omuzlarında Türk bayrağı olan bu pırıl pırıl gençlerin hiçbirine hainlik damgasını vuramıyordum.

Oturduğum bankta elimde sigaramla biraz daha baktım askeriye avlusuna işaret aradı gözlerim karşımızdaki de insandı hata yapacaktı elbet

Biraz daha geriye doğru çekildim ve banka yaslandım. Bilmem kaçıncı sigaramı içerken askeriyenin arkasından gelen askere değdi gözlerim. Aramızda nerdeyse 60 metre kadar bir mesafe olmasına rağmen ürkek bakışlarını görebiliyordum. Kaşlarım anında çatılırken elimdeki sigarayı attım.

Kenardan geçerek askeriyenin tam önündeki ormanlık alana doğru ilerlemeye başladı. Saat 11 sularıydı şu an askerlerin çoktan yatışa geçmesi gerekiyordu. Askeriyenin kapısı açılırken Binbaşının postası olduğunu bildiğim asker bahçede bakışlarını gezdirdi. Çok dikkat çekmemeye dikkat ederek yavaşça ayağa kalktım ve Binbaşının postasına doğru el kaldırdım. Beni görmüş ve konuşacağını anladığım askere hemen sus işareti yaparak sessiz olmasını anlatmaya çalıştım.

Gözüm bir yandan ağaçlık alandan gözden kaybolmak üzere olan askere değdi. Kesinlikle peşinden gitmeliydim. Posta yanıma gelip selam verirdi.

" Komutanım Binbaşım sizi çağırıyor." Beylik tabancamı belimden çıkardım ve postaya baktım.

" Asker " parmağımla askerin gittiği yeri göstererek " Ormanlık alana doğru bir asker gitti onun peşinden gidiyorum binbaşıya haber verin " hala bana bakan postaya " Hadisene oğlum acele et biraz "

ASİWhere stories live. Discover now