7. Bölüm "Kargaşa"

67 2 0
                                    

Ares Yılan'ın küçük dediği ceza ile karşı karşıya iken ağzım açık kalacaktı, neredeyse. Şaşkınlıkla eskiden mekanım olan ancak şimdi harabeye dönmüş yapıya bakıyordum. Ortalığın anası sikilmişti, resmen. Oysaki ben bir hafta boyunca hiçbir şey ile karşı karşıya kalmayınca beni unuttu diye ummuştum.

Salaksın Savaş, salak!

Dudaklarımı birbirine bastırıp arkamı döndüm. Öykü boş gözlerle mekana bakıyordu. Kısa bir an daha bakıp bana döndü. "Ne yapmayı düşünüyorsun?"

Dişlerimi sıkarken derin nefesler aldım. Yok, bu iş böyle olmayacaktı!

En büyük gelir kaynağım resmen çöp olmuştu. Üstelik yaptıkları şey insanlar varken olmuştu ve artık adımızda koca bir leke vardı.

Saçlarımı çekiştirip yerdeki taşa tekme attım. Sağa sola saçma sapan her şeye vururken kendime gelmeye çalışıyordum ama nafile! Öfkeliydim ve işin kötüsü, bunu yapan kişiden çıkaramıyordum.

Kaldırım kenarına çöküp otururken Öykü de yanıma oturmuştu. Üzgün duruyordu. Ama üzgün olma sebebinin buranın yıkılması olmadığını biliyordum. Halime üzülüyordu. Halimize. Güçsüz oluşumuza.

Dudaklarımı birbirine bastırırken kendime hâkim olamadan ayağı kalktım. Sikerdim ölmeyi de yaşamayı da. Böyle yaşayacağıma, fare gibi bir delikte saklanıp kaçacağıma ölürdüm daha iyi.

"Sen burda kal." Sinirle kurduğum cümle için dudaklarını araladı ama bir şey demeden sustu. Beni durduramayacağını biliyordu. "Savaş, çok tehlikeli."

Dediğini duymamış gibi yaptım. Kadir'in uzattığı anahtarı kapıp arabaya binerken ayağım gazdan neredeyse hiç ayrılmamıştı. Onlarca trafik ışığını görmezden gelip onun mekanına vardım.

Yeri titreten adımlarla mekanın kapısına vardığımda iki koruma önümde durdu. Halim hal değildi.

"Çekilin." Dedim, ancak sadece birisi çekildi. Korkmuştu.

Diğeri tedirgin gözlerle bakarken sinirden hırlayacak durumdaydım. Onu tuttuğum gibi etrafımda çevirip yol kenarına fırlattım. Benden cüsseli ve uzundu ama gram etkilememişti.

Bunu gören adam silahına sarılırken hiç umursamadan içeri girdim. Holden ilerleyip dans pistine gelene kadar herkes önümden çekilmişti.

Karanlık mekanı aydınlatan tek şey dönen ışıklardı. Önüme çıkan herkesi iterken biri nihayet bana atarlanmaya kalkmıştı.

"Hayırdır, birader?!" Sarhoştu ancak aşırı değildi. Kendinde sayılırdı ve sinirli duruyordu. Benimkinin yanında okyanusa atılan damla olurdu.

Onu tuttuğum gibi kafamı burnuna geçirdim. Acıyla inleyip geri çekilirken hızlı atan kalbim ellerimdeydi sanki. Bana karışmaya çalışan herkesi elden geçirirken artık kimsenin bulaşmadığı bir anda bar tezgahına yöneldim.

Pahalı olduklarını bildiğim her içki şişesini milletin üstüne atarak kırarken öfkem bir türlü dinmiyordu. O şeytan yüzünden kız kardeşim yüzünde hüzünle bana bakmıştı.

Onu koruyamazdım ve bu içimi öyle bir parçalıyordu ki aklımı kaybetmeme sebep olacak bir acı baş gösteriyordu.

Hızlı hızlı aldığım nefeslerin yetmediği sırada bir içkiyi daha alıp kalabalığa fırlattım. Çoğu yerde yatıyordu. Büyük ihtimalle baygınlık geçirmişlerdi. Umurumda değildi.

Öykü üzüldüğü için herkesi öldürmek, her şeyi parçalamak istiyordum.

Pahalı olanlar bittiği için rastgele başka bir şişeye uzanacaktım ki bir el kolumu kavradı.

Zaaf -GayWhere stories live. Discover now