18. Bölüm "Dövüş"

62 5 0
                                    

Başımı iki yana eğip rahatlamaya çalışırken ortalıkta dolaşan bağırışlar başımı ağrıtmıştı.

Ares'ten habersiz iş yapmak da korkutuyordu ama o sonraki meseleler için geçerliydi.

Kafesin etrafında insanlar bağırıp çağırırken teli umursamadan ringe uzanmaya çalışan kişiler vardı. "Savaş! Savaş!"

"Geber artık orospu çocuğu!"

"Yen aslanım, yen!"

"Bütün param sana, koçum! Yaparsın ulan!"

Aptal bağırışlar durmazken hemen yanımda duran Öykü mırıldandı. "Bu akşamki rakibin, Temmuzlar Mahallesi'nden Ümit. Otuzlarının ortasında, sekiz yıldır sokak dövüşlerinde; seksen yedisi mağlubiyet, on beşi beraberlik olan üç yüz altmış dört tane maçı var."

Başımı sallayıp önüme gelen saçlarımı geriye iterken ringe, az önce dediği adam çıkmıştı. Beklediğimden ufak tefekti.

"Savaş, emin misin? Ares Yılan öğrenirse laf sayar, bir sürü."

Geldiğimizden beri rahatsız duruyordu ama benim buna ihtiyacım vardı. İçimde tuttukça dışarı vurmak için an kolluyordum.

İki gün önce Kadir'in kolunu kırmak üzereyken fark etmiştim. Üstelik tek yaptığı bir adım arkamda durmaktı.

"Mecbur, biliyorsun."

"En azından haber verseydik."

"Para alamayız, o zaman. Boşuna mı dövüşeyim?"

"Yavrum, sen kendini hiç düşünmüyorsun."

Tasvip etmez bir sesle kurmuştu cümlesini. Sıkıntılı bir soluk alıp hakemin çağırması ile gidecekken konuştum. "Düşündüğüm için buradayım."

Hakem, ikimizi tanıttıktan sonra adam gözlerindeki bariz endişe ile geri gitmişti. Zaten 'Savaş Bige' sözcüklerini duyduktan sonra irkilmişti.

En azından burada tanınmak hoşuma gidiyordu. Üç yılda dört yüz kırk yedi maça çıkmıştım ve tek bir mağlubiyetim yoktu. Adımı duymamış olması garip kaçardı.

Başlangıç düdüğü ile bitiş arasında maksimum elli saniye vardı. İki dakikalık rauntların hepsi böyle geçti ve son raunt için yerden kalkamadı bile.

Yerimde birkaç kez ileri geri zıplayıp kalkmasını beklerken hakem geriye sayım yapıyordu. İlk iki rauntu kazanmıştım ve final raunt için dövüşüp dövüşemeyeceği kesin bile değildi.

Canım sıkılırken köşeme geçip oturdum, hakem hâlâ sayıyordu ve ona vardığı gibi puan bana yazıldı. Bana değil vurmak fiske bile atamamıştı. Başımı geriye atarken insanların hayranlıklarını, şükranlarını dinliyordum. Belli değil miydi? Hiçbir maçı kaybetmemişken, daha zorlarını oynarken, daha güçlüleri ile dövüşürken şimdi kaybetmem absürt olurdu.

Adam final rauntta zar zor ayakta iken uzatmadan bitirmiştim. Hamlelerim seri ve art arda olunca dayanamamıştı. Adamın arkadaşları gelip onu alırken hakem yanıma gelip bir galibiyetimi daha ilan etmişti.

Elimdeki eldivenleri çıkarırken Öykü, aldığı parayı sırt çantamın içine soktu. "Bir süre buraya gelmeyelim."

Kaşlarım çatıldı. "Neden?"

"Az önce biri, 'Bu, Yılan'ın adamı.' Dedi."

Kaşlarım havaya kalktı. Eğer haber Ares'e gitmişse her an burada olabilirdi.

İnsanların soru ve isteklerini umursamadan Öykü'yü tuttuğum gibi mekandan hızla çıkmıştım. "Gidelim, acele et."

Sokaktan çıkıp da caddeye varacaktık ki birden karşıma çıkan beden ile yutkundum. Şimdi sıçtım, işte.

Zaaf -GayUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum