10. bölüm " Papatya Kokusu"

95 54 13
                                    

Papatyalar her zaman aldatıcıdır. Bir bakarsın, seviyor. Bir bakarsın, sevmiyor...
Bu papatyanın doğru söylediğinden değil.
Yaprak sayısının az veya çokluğundan kaynaklı birşeydi. Sevmiyor çıkınca insanlar üzülürdü. Ama papatyaların'da yalan söylediğini bilmezlerdi. Seviyor çıkınca'da insanlar sevinirdi. Papatyaların ümit verip gittiğini bilmezlerdi... İnsanlar da ümit verip giderlerdi. Tıpkı papatyalar gibi... seviyor, sevmiyor seviyor sevmiyor...
Zaten bu seviyor çıksın diye şansını deneyecek kadar sevdiğin kişiyi ilk önce sorgulamalıydınız. Belkide papatyaların yapraklarını koparmanıza bile değmiyordur...

Dün gece, Atlas'ı eve bıraktıktan sonra eve geçmiştim. Diğer gün iznim olmadığı için hastaneye, gidecektim. Zor bir gün geçirdiğim için biraz kitap okuyup uyumuştum. Sabah kalkıp telefon bildirimlerimi, kontrol etmiştim. Atlas'tan birçok mesaj ve arama gelmişti. WhatsApp'a girmeden gidip elimi yüzümü yıkamış, kahvaltı yapıp hazırlanmıştım. Dünkü Atlas'ın bana yaşattığı duygular aklıma gelmiş, uykum normal bir uyku olmamıştı. Ne kadar yorgunluktan uyumaya çalışıp az biraz uyusamda birçok kabus beni kendi zindanlarına, esir etmişti.

Üstümü giyinmiş, saçımı yapmıştım. Makyajımın son dokunuşlarını da yaparken kapım tıklatılmıştı. "Gel" sesimi duyunca, içeriye Ceren, girmişti. "Abla?"
Oda hazırlanmış, okula gidecekti. Aramız da sadece 1 yaş olduğu için, bazen 'abla' bazen 'Asya' demesinde bir sakınca görmüyordum. "Gel Ceren." Yanıma gelmiş ve yatağıma oturmuştu. "Dün gece seni mutfakta gördüm. Baya dalmıştın. Ben de seslenip seni korkutmak istemedim. Bir şey mi oldu?" Dün mutfağa belki biraz rahatlatır içimi diye, ballı süt içmek için inmiştim. Orada görmüş olmalıydı. "Ceren sen nereden öğrendin?" Anlamaz gözlerle bakıyordu. "Neyi nereden öğrendim?" Derin bir nefes verdim. "Atlas'ın suikastçı olduğunu?" Gözlerini kaçırdı. "Boşver Asya. Öğrendim işte bir yerden." Ne saklıyorsun benden Ceren?... "Ceren ya söylersin ya da o Toprak denen çocuğa sorarım." Gözleri açılmış, şaşkın gözlerini bana çevirmişti.
"Asya hayır. Söyleme sakın öyle bir şey yapma. Söz verdim ona. Ama dayanamayıp söyledim sana işte. Hayatın tehlikeye girmesin diye." Elimdeki ruj yere düşmüştü. "Ne neye söz verdin?" Elleriyle yüzünü ovuşturdu. "Toprak söyledi. Abisinin bir suikastçı olduğunu dikkatli olmam gerektiğini, söyledi." İnsan abisinin açığını neden flörtleştiği kıza anlatırdı? Bu işte bir iş vardı. Elimde ki telefon titreştiğinde mesaj kutusuna girdim. Atlas'dan tekrar mesaj gelmişti.

Bay Deniz Göz: Günaydın Asya.
Bay Deniz Göz: Asya dünkü olanlar için gerçekten şaşkın ve üzgünüm.
Bay Deniz Göz: Konuşabilir miyiz?
Bay Deniz Göz: Bana kırgın ve kızgınsın anlıyorum.
Bay Deniz Göz: Biraz konuşabilir miyiz?
Lütfen.
Cevabı geciktirmeden yazdım.
Sen: Atlas konuşmayı hangi yüzünle istiyorsun?
Sen: Dün gözlerimin önünde bir kızla flörtleşmeni izledim ben. Gözyaşlarımın hesabını nasıl vereceksin sen, Atlas?
Bay Deniz Göz:  izin verirsen kendimi açıklayabilirim, Asya.
Sen: Yılların hatırı için dinleyeceğim seni Atlas. Ama sadece dinleyeceğim.
Bay Deniz Göz: Affetmeyecek misin beni Asya?
Sen:  Affetmemi hak ediyormusun ki sen?
Bay Deniz Göz: Belki hak ediyorumdur, Asya.
Sen: Nasıl bu kadar eminsin?
Bay Deniz Göz: Emin değilim. Ama sadece benim kalbimin sana uyması bile kaderimin sen olduğunun bir göstergesidir Asya...
Sen:Kaderim sensen bile artık değilsin.
Bay Deniz Göz: Kaderi değiştiremezsin Asya.
Sen: Uzaklaş benden. Ne kaderimde ne de aynı yolda, istemiyorum tamam mı?
Bay Deniz Göz: Bu kadar beni kıskandığını bilmiyordum.
Sen: Sen kimsin de ben seni kıskanayım?
Bay Deniz Göz: İlerdeki Kocan olabilirim aslında :D
Sen: Sen onu anca rüyanda görürsün. DEFOL.!
Bay Deniz Göz: Kapıyı açarmısın?
Sen: Sen geldiysen açmam.
Bay Deniz Göz: Yardımcınız açtı sağolsun .
Kapıyı çalmadan açmış, yüzüme bakıyordu. Ve odadaki Cereni tamamen unutmuştum...
"Atlas abi, Senin ne işin var burada?"
Atlas'ın elinde kocaman bir papatya buketi ve bir kutu vardı...
"Atlas abinin canı sıkılmış yanımda birşeyler yiyecek." Atlas anlamaz gözlerle bakarken Ceren söze atıldı.
"Ne yiyecek Asya pizza falan söyleyecekseniz banada söyleyin acıktım."
Atlas'a sahte bir sırıtış ve ölümcül ters bakışlarla bakarken, söze başladım.
"Atlas yaklaşırmısın? Neden kapıda duruyorsun?" Biraz daha sabit kaldıktan sonra yavaş yavaş yanıma ulaştı.
"Atlas abi ne yiyeceksin? Sòyleyeyim mi bişeyler sizede?" Ceren'e ters bir bakış attıktan sonra, Atlas'a döndüm.
"Ne yiyeceksin Atlas?" Diye sorduğumda cevabı gecikmedi. "Yok ben birşey almayayım aç değilim." Kahkaha attım.
"Aç olmayabilirsin, ama yiyeceksin."
"Ney-"
"Bunu" Deyip elimi yüzüne geçirdim. Elleriyle yanağını tutup bana bakınca Ceren'e 'çık' bakışı atmıştım. Çok beklemeden çıkmış, Atlas'la yalnız kalmıştık.
"Asy-" devamını getirmesine izin vermedim.
"Neden geldin?" Derin bir iç çekti.
"Karanlığımı aydınlatmak için, geldim."
Çatık kaşlarla yüzüne baktım.
"Senin aydınlığın ben değilim. Yanlış adres."
"Doğru sadece aydınlığım değilsin. Hem gerçek hem mecaz anlamda, kalbimin sahibisin." Elindeki papatyaları bana uzattı.
"Ve bu taşıďığın kalp bile bana aitken, daha fazla benden ayrılmana izin veremem."
"Ben çiçek sevmem. Çöpe at bunları. Yada o kızıl şeytan'a verirsin sonuçta seviyorsunuz birbirinizi."
"O kızıl şeytan dediğin kız'ın mezarına bile
Çiçek götürmem ben."
"Aaa neden? Dün gülmesi için birşeyler söylüyordun?!"
"Asya.! O kız benden nefret ediyor ben de ondan.! Daha fazla o kızın adını anıp durma.!" Sesini biraz yükselttiğin de bende sesimi yükselttim.
"Birincisi, bana bağırma.! İkincisi neden nefret ediyorsun?"
"Ablamı öldürdü. Ben de karşılık olarak kardeşini öldürdüm." Atlas'ın ablasıda mı vardı? Yani aslında 4 kardeşlerdi öylemi? Biz okuldayken hiç ablasın'dan bahsetmemişti. Ablası ne zaman ölmüştü? Ve biz okuldayken yaşıyormuydu? Yaşadığım şaşkınlıkla, yüzüne baktım.
"Soracağın şeyler var gibi sor." Hemen her şeyimi anlamasan olmazdı zaten.
"Ablan mı vardı?" Derin bir nefes aldı.
"Vardı bir aralar." Oturması için odamdaki  iki salıncaktan birini gösterdim.
"Hangi aralar? Biz orta okuldayken var mıydı mesela?"
"Vardı." Gözlerini tavana sabitlemişti.
"Neden hiç bahsetmedin?" Yüzünü ovuşturdu.
"Ablam konusunda kimseye birşey söylemez, söyletmezdim. Nedenini ben de bilmiyorum. Galiba onu çok sevdiğimden kimseye bahsetmek istemiyordum. Farklı bir bağ vardı ablamla aramızda."
Merakla sorularıma devam ettim.
"Alev'le  ablanın ne alakası var?" Gözlerini kapattı. Sinirleniyordu. Elleri yumruk olmuştu.
"O kızla ablam kavga etmiş. Ablamı uçurumdan aşağı atmış şerefsiz." Neden ablasıyla kavga etmişlerdi? Atlas'ın ablası Efsun'un ablası'da oluyordu. Peki o zaman Efsun neden Alevle samimi arkadaştı? Ablasını öldüren katille nasıl arkadaş olabiliyordu?
"Neden kavga etmişler?"
"Alev'in kocası Ablama evlilik teklifi etmiş. Ama ablamın Alev'in kocası olduğundan haberi bile yokmuş." O kızıl şeytan evlimiydi? Anlatmaya devam etti.
"Ablam teklifi kabul etmiş çünkü seviyormuş adamı. Ama bekar zannettiği için kabul etmiş. Yoksa ablam'ın evli bir adamla işi olmaz. O gerizekalıda Alev'i sevmiyormuş, ama Alev'in babası boşanmak konusunda tehdit ediyormuş. Ne konuda tehdit ettiğini ben de bilmiyorum. Alev o adamı sevmiş. Ama adam sevmemiş. Sadece ablamı sevmiş ablamı sevdiği halde evlenmek zorunda kalmış Alevle. Evlilikleride zoraki bir evlilikmiş yani tehditle olan bir evlilik. Ve Alev o adamı sevdiği için ablamı bir uçurumun başına götürmüş. Kavga etmişler ve ablamı bilerek isteyerek o pis elleriyle ittirmiş. Ablamı öyle görmeden önce bir suikastçı değildim. Onu o şekilde görmek içimdeki iyi insanı'da uçurumdan attı Asya. İçimde verdiğim kayıbın izleri bir kana bir vahşete dönüştü. Beni bu hale Alev getirdi. Nefret bile değil içimdeki aslında bir takım kan düşmanlığı.
Geçmişi silip atamıyorsun Asya. Ne kadar deşelememek istesende elbet bir gün tekrar deşeliyip kanatıyorlar. Ama ben buna izin vermedim Asya. Kilitledim sırlarımın kapılarını. Izin vermedim deşmelerine de, kanatmalarına da. Kalbimi sana neden verdim biliyormusun Asya?"
Başımı olumsuz anlamda salladım. Ama o görmedi, çünkü gözleri kapalıydı.
Hissetmiş gibi cevap verdi.
"Sen de ablamı gördüm Asya. Sana kalbimi verdiğimde ablam henüz ölmemişti. Sana kalbimi verdiğimde henüz ilk okulduk. Küçücüktük Asya.  Ablam da bir kalp hastasıydı. Ona kalbi bulmuştuk ameliyatıda oldu. Ama sen öyle değildin. Senin  bedenine uyacak kalp'i bulmak imkansız gibiydi. Benim babam senin üvey baban aramadık insan bırakmadılar neredeyse senin yaşaman için. Ama tek benim kalbim senin bedenine uygun çıktı. Ablamla neredeyse görünüşünüz aynı gibi birşey. O derece benziyorsunuz. İnsan insana benzer. Ama hem ablama benzemen hem de tek benim kalbimin sana uyması bile zaten tesadüf olamazdı. Babam bana 'Oğlum vermek zorunda değilsin. Kendi kalbini bir kıza verip kendi kalbin sağlıklı olduğu halde başkasının kalbini bedeninde taşımak istiyormusun?' Diye sorduģunda 'Evet baba. O kızı yaşatacağım. Ablam nasıl iyileştiyse Asya'da iyileşip yaşayacak. Ona bir hayat hediye edeceğim.' Demiştim. Ama sen beni öğrenmek hiç istemedin. Ben üvey babana uzun süre sordum. 'Beni öğrendimi? beni biliyormu?' Diye. Çünkü öğren istiyordum. Benim kalbimi taşıdığını öğren istiyordum. Sana bir hayat hediye ettiğimi bil istiyordum. Ama ne zaman sorsam 'öğrenmek istemiyor.' Cevabını alıyordum. Çok üzülüyordum. Ama belki bilmemen daha iyidir diye düşünüp kendimi avutuyordum."
"B-ben bilmiyordum Atlas. Kim olduğunu öğrenirsem ömrümün sonuna kadar ona borçlu kalırım. Suçluluk duyarım, diye korkuyordum..."
Derin bir nefes verdi.
"Senin bir suçun yoktu Asya." Yanına gittim ve oturduğu salıncağın altına çöküp dizlerine dirseklerimi koydum.
"Özür dilerim."
"Ne için?"
"Tokat için değil, ama öğrenmek istemediğim için." Bir çocuk gibi güldü.
"Tokatı hakettim zaten biliyorum."
"Peki o kız neden senin yanında dolanıyor?."
"Güya intikam alacak benden."
"İntikam mı? İntikam alacak birisi varsa oda senmişsin zaten. Onuda almışsın. Daha ne intikamı ve bu nasıl intikam?"
"Güya beni kendine bağlayacak ve intikamını beni kendine bağlayarak alacak. Ama asla başaramayacağını biliyor." Kızıl şeytan
"İlk cinayetin onun kardeşi miydi?"
"Evet öyle."  Gözlerimin içine baktı ve buketi tekrar uzattı.
"Artık kabul eder misin?"
"Çiçek sevmem ama almışsın artık." Gülerek buketi bana uzattığında gülümseyerek aldım. Kokladığımda gerçekten ne kadar güzel koktuklarını anlamıştım. Odamdaki vazoya koydum. Ayağa kalktı ve ellerimi tutup gözlerini gözlerime kenetlemişti. Elindeki kutuyu uzattı. Gayet gösterişli bir kutuya benziyordu. "Açar mısın?" Dediğinde gülümsedim, ve bekletmeden kutuyu açtım. İçinden parıl parıl ve çok güzel bir kolye çıkmıştı. Ucunda ay olan kolye gerçekten çok güzeldi. "Karanlığımı aydınlatan ay ışığıma kendi gibi ay kolyesi."
"Teşekkür ederim. Ama biraz pahalı birşeye benziyor. Kabul edemem." Dediğimde alnıma dudaklarını bastırdı.
"Sözde kuyumcu olduğumu biliyorsun. Sana özel tasarladım. Altın. Ve senin kadar değerli değil." Güldüğümde gözleri gülüşüme takıldı. "Takmamı ister misin?"
"Olur" dediğimde saçlarımı yana attı, ve kolyeyi taktı.
"Teşekkür ederim."
"Ne demek teşekküre gerek bile yok. Sen zaten benim en büyük teşekkürümsün. Ay ışığım."
"Gökyüzü gözlü(n) değil miyim artık?"
"Hem Gökyüzü gözlü(m) hemde karanlığımı aydınlatan ay ışığımsın. Güzelim." Tam birşey söyleyecektim ki buna izin vermedi.
"Parfüm sıktın mı?" Dediğinde şaşkınca ona  baktım.
"Hayır neden ki?"
"Papatya gibi kokuyorsun. Parfümdür diye düşünmüştüm."
"Papatya gibi mi kokuyorum?" Herhangi bir sabunum veya şampuanım papatya gibi kokmuyordu.
"O yüzden zaten papatya aldım. Parfüm kullanıyorsun sanmıştım. Ama kendi kokunmuş. Bir insan nasıl papatya gibi kokabilir?" Gerçekten şaşırmıştım. Kendi kokumu bilmiyordum. Ama sanırım artık öğrenmiştim.
"Papatya gibisin."
"Papatyalar aldatıcıdır. Ben aldatıcı mıyım?"
"Aldatıcı denir mi bilmiyorum ama, tam diyorum seviyor sonra sevmiyor gibi oluyorsun anlamıyorum. Sen nasıl bir kadınsın? Çözemiyorum. Matematik'te kötü olduğum halde problemleri çözerken bile, senin kadar zorlanmadım, çözmek için."
"Demekki tek sırların anahtarları sende değilmiş."
"O anahtarları bulup diğer sırların kapılarını aralamak için elimden geleni yapacağımdan, şüphen olmasın."

Papatyalar gerçekten aldatıcı mıydı? Yoksa hep doğruları mı söylerlerdi? Bence papatyaların sırlarıda zaman kavramından oluşuyordu.  Seviyor çıksa da sevmiyor çıksa da, bunu zaman gösterecekti...






































Eveeett yine bennn, yine emeklerle dolu bir bölümle sizlerleyim. Ve umarım biraz da olsa, sizi başka dünyalara götürüp, stresten uzaklaştırabilmişimdir. İyi ve içiniz rahat uyuyacağınız  bir gece, diliyorummm. Sevgilerr🦋💫

RİTİM🔥🍀 (DEVAM EDİYOR)Where stories live. Discover now