11. Bölüm "Ritimlerin gözyaşları"

48 31 14
                                    

Karanlığınıza aydınlık olan kişileri, hayatınızda bulundurmalıydınız. Sizin aydınlığınızı karanlığa çeviren insanları, hayatınızdan çıkarmalıydınız. Şunu unutmamalıydık ki başarılarımızdan rahatsız olan insanlar, daima sizi kıskanan insanlardır. Onlara inat daha çok çalışıp daha çok emek verip, daha çok başarıya ulaşmak için çabalamalıydık. Günün biri gelir, 'başarımı çekemedin ama şimdi daha da yükseklerdeyim.' Diyebilmeliydin. Kimseden ne çekinmeliydin, ne de korkmalıydın. Hayatınızdan korkuyu çıkartmadığınız zaman, ne başarı gelirdi, ne de mutluluk. Korkularla yaşanmazdı. Bedensel olarak yaşanabilirdi belki. Ama ruhsal olarak sizi yavaş yavaş öldürmeye başlardı. Bu yüzden korkuların hayatımızda yeri olmamalıydı.

Atlas'la dün barışmıştık. Ve Atlas bir barışma yemeği yemek, istemişti. Dün hastaneye gitmiş hastalarımla ilgilenmiştim. Yorucu bir gündü. Hastaneden akşam 20:00'da çıkacaktım. Ve akşam yemeğini Atlas'la yiyecektik. Aylin abla ve babam'a yemeğe gelmeyeceğim konusunda haber vermiştim. Ceren okuluna gitmişti. Ve bende hastaneye gitmek için, hazırlıklarımı tamamlıyordum.
Siyah saçlarımı dağınık bir topuz yaptıktan sonra, hafif bir makyajla hemşirelik kıyafetlerimi giydim. Sağlık çantamı da aldıktan sonra, arabamın anahtarını alıp, evden çıktım. Hastaneye vardıktan sonra odama giderken, Almina'nın hastalarının yine birikmiş olduğunu gördüm. Onun hastaları zaten benim hastalarım, sayılıyordu. Doktorluğuma son 1 ay kalmıştı çünkü çoğu şeyi öğrenmiş durumdaydım. Almina'nın yanına gittim ve oturdum."Asya, Berk bey'in omzundaki yarasını dikermisin? Ama bende dikebilirim. Hazır değilsen." Gözlerimi adama çevirdim. Bu kadar tanıdık gelmesi normal miydi? Geçmişime gitmem gerekiyordu sanırım. Ancak o zaman kim olduğunu bulabilirdim. "Ben yaparım, Almina. Sen diğer hastalarınla ilgilen. Tebessüm etti. Ve hastalarıyla ilgilenmeye devam etti. Odama yarasını dikmek için gittiğimizde kapıyı kapattım. Sağlık çantamı açtımda sesiyle ona döndüm.
"Bana neden o kadar garip bakıyorsunuz, hemşire hanım?" Farketmişmiydi? Demekki dikkatliydi. "Garip baktığımı anlayacak kadar, dikkatli bakan sizsiniz."
Koluna dokunacaktı ki, elimi 'dur' dercesine kaldırdım. "Dokunma mikrop kapar." Dediğimde baktı ve elini çekti. Yanına gittim ve sedyeye oturmasını işaret ettim. Yarası çok büyük olmasada, enfeksiyon kapabilirdi. Bu yüzden gazlı bezle, temizlemeye başladım. Geçmişimi zorlamama gerek kalmadan Atlasla, olan konuşmalarımız aklıma gelmişti.
"O günü hatırlıyormusun, bana tokat atan çocuğu okuldan atılmak pahasına dövmüştün.?
"Benim bakmaya kıyamadığım yüzüne, tokat atanı yaşatmam, o zamanlar çocuk olsak bile yapardım, bunu."
"Sana kimsenin dokunamayacağını öğrenmiş oldu."
Bu o çocuk muydu? Kar küremi kıran çocuğun en yakın arkadaşı, ve küçükken bana tokat attığı için yalandan ağlayan, ve Atlasın gözünü morarttığı çocuk, bu muydu?
Acıdan yüzü bile kasılmıyor. Mimikleri bile oynamıyordu. Ama bence şimdi, oynayacaktı.
"Sana bir yerden tanıdık geliyor muyum?" Dediğimde mimiksiz suratı kasıldı.
"Bir hemşireyi nereden tanıyabilirim? Nereden bana tanıdık gelebilirsiniz.?"
Gözlerimi kısarak, baktım.
"Geçmişimin şiddet içeren bir bölümünü içermiş olabilirsin. Belki." Anlamaz gözlerle bakmaya devam ediyordu.
"Hmm anlamadın, şiddet diyorum. Ağlamak diyorum. TOKAT diyorum..."
Düşünmeye devam ediyordu. Sonra aklına gelmiş gibi gözleri hafif şokla açıldı.
"Sen şu Asya yılmaz'mısın?" Gözlerimi olumlu anlamda kırpıştırdım.
"Değişmişsin, Asya. Hem görünüş olarak hem de konuşma tarzın falan..."
Elimi dur, işareti yaptığımda konuşmayı kesti. "Beni siz değiştirdiniz. Kimse kendi kendine değişmez, Berk." Gözlerini kaçırdı.
"Biz derken? Kimden bahsediyorsun?"
"Bilmiyormuş numaralarını kes, Berk. Akıllı, zeki bir kızım diye, bana yapmadığınız kalmamıştı, o Ayaz'la."
Gözleri yine şaşkınlıkla açılmıştı.
"Asya bizim hiçbir su-" beklemeden sözünü kestim. "Var berk. Vardı. Çocukluğumu çaldınız 8 yılımı zehir ettiniz. Okula sevgimi bitirdiniz. Ha sizin amacınız zaten buydu değilmi? Asya okuldan soğusun. Hiçbir halt olamasın." Alaycı bir şekilde güldüm. "Bak şuan seni tedavi eden kim? O bir halt olamasın diye yapmadığınızı bırakmadığınız Asya. Doktor oluyor. Seni iyileştirmek yerine bana yaptığınız gibi öldürmeyede çalışabilirdim. Ama bana masumlara dokunmak, yakışmaz. Gerçi siz masum değilsiniz değil mi?" Elimdeki gazlı bezi yaralı omzuna bastırdığımda, gözleri acıyla kapanmıştı. "Asya kes şu bezi bastırmayı, elimden bir kaza çıkacak.
Sinirle güldüm. "Ne çıkacak? O bana çektirdiğiniz 8 yıl yanınıza kalmış olabilir. Ama şuan karşında o eski susup oturan, Asya yok. Ayağını denk alacaksın. Şuan sizin bana açtığınız yaralara karşılık ben sizin yaralarınızı sarıyorsam bu bir enayilik değil, akıllılıktır. Sizin de zamanınız gelecek. Ben sizi o zaman göreceğim. Elbet bir gün devran döner."
Yarasını temizlemem bitmişti. Uyuşturmaya geçecektim. "O zamanlar hiçbirimiz ne yaptığımızı bilmiyorduk Asya. Küçüktük bana geçmişte yaptığım hiçbir şeyin hesabını soramazsın." Kolunu uyuşturmadan dikme fikri kafamdan çıksa iyi olurdu. Ama bu gidişle çıkacak değil gibiydi. "Sen benim geçmişimi nasıl mahvettiysen, geleceğin de seni mahvedecek." Kendime onun gibi olmadığımı söyleyip uyuşturdum. Ben onlar gibi acımasız, masumun bedduasını alan türlerden asla olmamıştım. Olmazdım da... uyuşturup dikmeye başlamıştım.
"Geçmişimden pişman değilim. Olmayacağımda kaç senenin konuları ne beni ne seni ilgilendirmez." Elimi saçlarımın arasından geçirdim. "Beni ilgilendirir. Ama seni daha çok ilgilendirecek. Elbet bir gün." Dikme işlemim tamamlanmıştı. "Gidebilirsin"
"Umarım geçmişini geleceğinle karıştırmamayı öğrenirsin."
"Öğrensem bile, bunu öğretecek kişiler içinde en sonuncusu bile değilsin.
Birkaç saniye baktıktan sonra hastane odamı terk etmişti. Baya bir hasta gelmiş, ve tedavilerini yerine getirmiştim. Akşam olmuş güneş batmıştı. Yorulduğumu hissettiğimde, kendime sert bir kahve yaptım. Kablosuz kulaklığımı kulağıma taktım. Ve rusça bir şarkı dinlemeye başladım. Hem rusça hem ingilizce biliyordum. Fransızca öğrenmeyi çok denemiş ama çok becerememiştim. Olsun bana 3 dilde gayet yeterliydi. Odamın canımının olduğu yere sandalyemi çektim. Sert kahvemden büyük bir yudum aldım. Ve müzik eşliğinde dışarıyı izlemeye başladım. Dışımdan biraz mırıldanıyordum. Gökyüzündeki ay'a baktım. Gerçekten Atlas beni Ay ışığı olarak mı görüyordu? Gerçekten etkileyici bir benzetmeydi... Gerçi o zaten hep etkileyiciydi. Bir anda gözlerimi ellerin kapatıp, gözlerimin kararmasıyla irkildim. Kulağımdaki kulaklıklar çıktığında, daha da bir endişelenmiştim. "Kimsin?" Diye sorduğumda onun sesi gelince içim rahatlamış, içimde farklı hisler yerini almıştı. "Ay ışığıma, bakmıştım ben ama?"
Kafamı arkaya çevirdiğimde buz mavileriyle karşılaştım. "Deniz göz, ödümü kopardın." Kaşları kalkmış şaşırmıştı. "Deniz göz mü?" Gülmemi tutamamıştım.
"Sen deniz göz değil misin?" Daha da şaşırmış gibiydi. "Bilmem öyle miyim? Hem deniz göz ne ki?" Gözlerine baktım.
"Gözlerin işte, denizi anımsatıyor bana. Sen de bana gökyüzü gözlü(m) diyorsun?" Güldü. Gözlerim gülüşüne kaydı. Geri gözlerine döndü. " Ama sen deniz göz diyorsun olmaz ki haksızlık lü(m) nerede?" Elimi yüzüme koyarak güldüm. "Bay deniz gözlü(m)" elini uzattı. Tuttum ve sandalyeden kalktım. "Bay nereden çıktı şimdi?" Telefonumu çıkarttım. Ve kayıtlı olduğu ismi gösterdim. "Bak bende böyle kayıtlısın."
"Bakayım." Ciddi misin? Dercesine baktığında başımı aşağı yukarı salladım.
Bay deniz göz diye kayıtlıydı. Telefonumu geri istedim, ama vermedi. Çok sürmeden verdiğinde gözlerimi kısarak baktım."Ne bu telefon kontrollerine mi başladın? Bana onla konuşma bunla konuşma diyemezsin. Bunu bil yani." Gözleri yine açılmış durumdaydı. "Kız fesatlaştın mı sen? Niye bakayım. Ben sana güveniyorum. Hem kayıtlı olduğum adı değiştirdim sadece." Fesat? Baktığımda gerçekten değiştirmişti. Son 3 harfi lü(m) yapmıştı. Bay Deniz Gözlü(m) "Sensin fesat. Vermeyince ne bileyim kontrol falan yapıyorsun sandım."
Gözlerini kısarak sinsi gibi baktığında ne var? Der gibi baktım. "Yoksa konuşuyor musun?" Ciddi misin? Der gibi baktığımda hâlâ ciddiydi. "Hayırdır Atlas bey nişanlım mısın? Sana güveniyorum. Başkalarıyla konuşuyor musun? Falan. Yok hayırdır yani.?"
"İstiyorsan olabilirim."
"Ne olabilirsin?"
"Nişanlın işte dedin ya."
"Sen git, Alev'le nişanlan"
"Asya!"
"Tamam tamam pardon. Nişanlanma zaten o kızıl şeytan insanı dinden imandan çıkartır."
"Sen çok mu masumsun?"
"Sen onu bana mı savunuyorsun? Hayırdır?"
"Ben ondan senin sevmediğinden kat kat daha çok sevmiyorum, Asya.
"Sevemezsin zaten."
"Ha bu nişanlanıyoruz demek mi?"
"Rüyanda görürsün."
Sırıtışına göz devirdiğimde, daha çok sırıttı.
"Hadi gidelim mi, artık.?" Ters ters baktım.
"İyi gidelim."
"Tripmi yiyorum ben şuan?"
"Ne alaka? Ben kolay kolay kimseye trip atmam."
"Başkalarına atıyorsun yani."
"Aynen. Her trip attığımda da kapımda güller sererek bekliyorlar affetmemi."
"Kim onlar, Asya?"
"Ne yapacaksın? Öldürecekmisin?"
"Yok bende onların kapılarına gül sereceğim." Ciddi misin? Dercesine baktığımda göz kırptı. Hastaneden çıkmış ben kendi arabamı burada bırakmamak için kendi arabamla arkadan Atlas'ı takip ediyordum. Vardığımızda gösterişli güzel bir mekan, olduğunu gördüm.
İlk eve gidip üstümü değiştirmiştim. Siyah hoş bir elbise ve beyaz topuklularla gayet şık olmuştum. Siyah saçlarımı salık bırakmıştım. Atlas'la arabalarımızı yan yana park etmiş, içeri adımlıyorduk. Girdiğimiz anda çalışa gelip masamızı göstermişti. Masaya oturup önümüzdeki yemek menüsünü incelerken "hamburger" söylemiştim. Öyle akşam yemeklerinde falan salata yemezdim. Kolay kilo alan birisi değildim. Bunun için annem beni birçok hastaneye götürmüştü. Ne kadar kilo alamamak iyi birşey gibi gözükse de bunun sıkıntısını çok çekmiştim. Atlas'ta kendisine hamburger söylemiş gözlerini yüzümden ayırmıyordu. Ayıramıyordu. Boğazım hafiften ağrıdığı için elimi boğazıma götürdüğümde, elime gelen kolyeyle tebessüm ettim. Dün Atlas'ın bana aldığı ay kolyesiydi. Uyurken bile çıkartmamıştım. Bana pozitif enerji veriyordu. Artık sadece onun kalbine dokununca değil, boynuma dokununca da onu hatırlayacaktım. Hiç aklımdan çıkmıyordu ki. Boynumda elimle tuttuğum kolyede gezindi mavi gözleri. Tebessüm etti, ve gözünü masaya çevirdi. Bu hali çok tatlı gözüküyordu. Bir katile göre fazla tatlıydı. Yemeklerimiz gelmişti. Yemekten önce gelen koladan bir yudum aldım. Ve yemeğe başladım.
"Bir insanın seni sevdiğini, nasıl anlarsın?"
Dolu ağzıyla söyledikleri biraz beklemediğim birşey, olduğu için şaşırmıştım.
"Bakışından"
"Nasıl oluyor o?"
"Böyle sevdiğini hissettirecek şekilde bakıyor işte."
"Kim"
"Kocam, Atlas evlendim ben."
"Ben evlendiğimizi hatırlamıyorum." Derin bir nefes verdim.
"Tamam Atlas, yok birşey."
Alayla söylediğimi biliyor, alayla cevap veriyordu.
"Sende de birşeyler seziyorum." Dediğimde masaya bakan gözleri bana döndü."
"Ne gibi?"
"Bakışların herkesin bana baktığı gibi bakmıyor."
"Çünkü ben herkes değilim."
"Kimsin ki sen?"
"Seni canından çok seven kişi."
"Sadece bu kadar mı? Yani seviyorsun sadece."
"Duymak istediğin şey nedir?"
"Yok duymak istediğim birşey."
"Anladım ben." Deyip sırıttı. Yetmedi bide göz kırptı. Etkileyici, deniz göz

"İyi akşamlar" Bu Efsun'un sesiydi. Yanımıza yaklaşan Efsun ve kızıl şeytan'ı görmek zor olmamıştı. Atlas'la karşılıklı oturduğumuz, masada Atlas'ın yanına kızıl şeytan oturduğunda ve bana sinsi sinsi sırıttığında yapmacık bir şekilde gülümseyerek hayırdır bakışı atmıştım. Atlas'a sülük gibi yapışmıştı. Kızıl sülük
"Sizin ne işiniz var, burada Efsun?" Abisinin yönelttiği soruyla Efsun abisine yapmacık ama gerçek duran bir gülümsemeyle cevap verdi. "Ya Alev'le alışverişe çıkmıştık. Geçerken mekanın camından sizi gördük, bir uğrayalım dedik yanınıza." Yalanını yesinler "Eee sen ne yapıyorsun Atlas'cım? Son günlerde görüşemiyoruz. Özlettin kendini." Bir de çapkınca sandığı göz kırpışıyla yüzünü görmemek için ne yapabilirim? Düşüncesine girmiştim. Atlas (cım) nereden Atlas'cın oluyor acaba? "Atlasın eline elini geçirdiğinde, Atlas beklemeden elini sertçe itti. "Efsun arkadaşınıda al alışverişinize devam edin, veya başka şeyler yapın." Efsun abisine göz devirmişti. "Şu kıza da arkadaşın deyip durma abi! Aranızda olan şeyleri böyle kolay unutamazsın." Atlas sinirle güldü. "Ne yaşamışız Efsun? Bu kız benim geçmişimde yok. Şunu kafanıza sokun artık. Alev sende peşimi bırak lütfen. Kalbini kırmak istemiyorum. Doğrudan duymak istiyorsan da duy, ben seni sevmiyorum." Alev yalandan ağlamaya başlayınca sinir krizi geçirmek üzereydim. "Hepsi bu kız yüzünden! Sen beni seviyordun! Bu kız geldi seni benden aldı!" Ayağa kalktı ve yanıma geldi. "Hepsi senin yüzünden! Atlas beni seviyordu. Sen geldin Atlas benden gitti!" Kulağıma yaklaştı ve "öldürürüm seni!" Demesiyle ayağa kalktım. Bende onun kulağına yaklaştım. "Şansını fazla zorlama bence. Zararlı çıkan sen olursun." Sözlerimle sinsice güldü. Atlas elini uzatmış gitmemizi işaret ediyordu. Elini tuttum. Kızıl şeytan'a göz kırptım, ve arkamı dönüp Atlas'la yürümeye başladım. Kapıya yaklaştığımızda kızıl şeytan'ın sesinin gelmesiyle ona döndüm. "Asya!" Ama o dönüşüm çok acılı olmuştu. Neydi bu kadar çok acı veren şey? Karın boşluğuma gelen bıçağın acısı mı? Yoksa kalbimin derinlerinde olan yaraların acısı mı?
Başım dönmeye başlamıştı. Dibimdeki bıçağı bana saplayan Alev'i bile bulanık görmeye başlamıştım. Sesler boğuklaşmıştı. En son boğukça duyduklarım Atlas'ın sesiydi. "Ne yaptın sen Alev! Ambulansı arayın!" Efsun'un korkmuş sesleri vardı birde "Alev! Kafayımı yedin sen! Ne yaptın!" Bunlardan başka birşey duymamıştım. Karanlık yavaş yavaş beni içine götürürken Atlas'ın sözlerini hatırladım. "Karanlığımı aydınlatan ay ışığıma, kendi gibi ay kolyesi"

"Şu ay'a baksana. Ne kadar da parlak. Tıpkı
senin gibi... Sen de ay gibisin, ay gibi ışıl ışıl.
İnsanın karanlığını ışığınla aydınlatı veriyorsun. İnsanın aklını başından alıyorsun..."

Emin misin Atlas? Çünkü ben kendi karanlığımı bile aydınlatamıyorum. Şuan neden heryer karanlık mesela? Neden hiç ışık yok, Atlas? Hani ben senin ay'ışığındım?
Ay ışığını, kaybeder mi? Ben kaybettim. Bak heryer karanlık. Gel al götür beni, bu karanlıktan. Sonsuza kadar bu karanlıkta kaybolmama izin verme. Aydınlat beni Atlas. Kurtar beni şu karanlıktan. Ne olur kurtar, beni.  ben karanlıktan korkarım...

Taşıdığım kalbindeki ritimlerden gözyaşları dökülüyordu. Yaralarımı o gözyaşları ıslatıyordu...










































Evett ballarım yeni bölümle karşınızdayım. İçime sinen bir bölüm oldu. Umarım sizde keyifle okursunuz. İyi okumalar...❤♾

RİTİM🔥🍀 (DEVAM EDİYOR)Where stories live. Discover now