5. Bölüm

568 70 10
                                    

Uzun boyuyla çantasını alıp geldiğinde çenesiyle merdivenleri gösterdi. Benim Üzerimde ise hala kanlı atletim duruyordu.

İşaret parmağımla bir dakika yapıp hafif gülümseyen dudağımla "Şey, ben gidip çantamı alıp geliyorum hemen" dedim. Yüzüme yan bir bakış atarak çizgi haline getirdiği dudaklarıyla tamam anlamında başını salladı.

Burnumun ise sızısı her adım atışımda bir tık daha şiddetleniyordu. Ama bunu dillendirmek istemiyordum. Geçerdi heralde birazdan. Giyinme odasına yetiştiğim gibi kanlı atleti üzerimden sıyırarak elimle top haline getirdim.

Çantamı ise dolaptan çıkardım. Fermuarını açtım ve buraya gelirken giydiğim siyah tişörtü çıkarıp kollarıma geçirdim. Şortum pek kanlı değildi. Bu yüzden çıkarma gereğinde dahi bulunmadan kanlı atletimi içine attım ve çantanın ağzını kapatmak için fermuarı çekerek parmaklarım arasına aldım.

Suat'ın yanına yetiştiğimde yüzüme ters bakışlar atarak sıkıntılı bir soluk bıraktı. "Nerde kaldın?" diye sordu.

Üzerime yapışan mağrur bakışlarımla "Atletim kanlı olmuştu. Bende çıkardım" diye izahat verdim

"İyi iyi, haydi gidelim" dedi. Yanına biraz daha yetiştiğimde elini omzuma atarak merdivene yönlendirdi.

Heyecandan titrek adımlarla onu takip edip merdivenlerden ilk basamağı attığımızda Muzaffer abi bize bakarak seslendi "Hayırlı olsun Suat!" dedi yarım ağız gülerek.

Suat ise ağzının kenarıyla "Siktir amına koyduğumun hoşafı seni" diye küfür savurdu.

Pek küfürlerden hoşlanan biri olmadığım için, Suat gibi mükemmel görünen birinin ağzından küfür duymak beni oldukça şaşırtmıştı. Benden bir hayli uzun ve kalıplı olduğu için elimde tuttuğum çantanın kolunu parmaklarım arasından iyice sıkıştırdım. Yüzüne kısaca bakıp tekrar önüme döndüm.

Son basamakta kendimizi dışarı attığımızda yüzüne yabancısı olduğum bir ifade taktı. Gülümsedi ve elini enseme götürüp hafifçe okşadı. Etrafta pek kimse olmadığı için yüzünü bir anda yüzüme biraz eğdiğinde, heyecandan içime titrek bir nefes alıp gözümü yumdum

Kıkırdadı ve parmaklarını kulağıma götürüp saçımı kulağımın arkasını sakladı. Yılanı andıran bir ses tonuyla "Aç gözünü" diye fısıldadı.

Tüylerim diken diken olup bir ürperti dört bir yanımı sardı. Gözümü araladığımda onun mavi gözleriyle buluştum. Çok parlak gözlere sahipti. Kısılı gözleriyle bana göz kırparak doğruldu.

Tam da o sırada garip bir olay yaşandı. Elini sırtımdan ağır ağır kaydırıp kalçama doğru indirerek arabaya doğru hafifçe itti

"Haydi gidelim" dedi.

Yutkundum. Çevik Bir hareketle başımı ona kaldırıp "Şey, tam olarak nereye gideceğiz?" diye sorduğumda başını çevirmeden gözünü bana değdirdi.

"Eve dedim ya! Merak etme yanlış birşey yapmam" diye karşılık verdi. Anında başımı iki yana sallayarak "Ya-yanlış anladınız. O anlamda sormadım"

"İstemez misin?"

Yüzümü ondan alıp arabaya diktim.

"Anlamadım. Neyi istemez miyim?"

Kıkırdadı. O, iç gıdıklayan sesiyle öyle güzel kıkırdayınca yüzüne tekrar baktım. Yarım bir nefes içime alarak "Şey ben eve gideceğim. Rahatsız etmek istem..."

İşaret parmağını hızla dudağıma bastırıp"Şiştt! Sakin ol oğlum. Söz vermiştin bana" deyip elini kalçamdan alarak bu sefer omzuma getirip yaslattı.

İki dudağını tekrar oynattı. "Tanışacaktık hani. Eğer korkuttuysam özür dilerim" dedi sevinçli yüzüyle.

Önemli değil anlamında gözümü kısa süreliğine kapatarak başımı az biraz salladım. Dudaklarımda beliren gülümsemeyle ayaklarımı oynatarak arabasına doğru yürüdük.

Çok geçmeden arabasını sürdü ve bir otelin önünde durdurdu arabayı. Lüks hayır çok lüks bir oteldi. Şaşırmış ifademle dönüp ona baktım. Ben daha konuşmadan oteli gösterdi.

"Burada kalıyorum. Ev tutup gereksiz masraf yapmayı pek sevmediğim için burası daha ferah geliyor" dedi ve kontağı arabadan alarak kapıyı açtı. Cümlesine kaldığı yerden devam etti. "Birde daha maliyetli burası. Ev tut, eşya diz, fatura öde derken bir sürü masraf"

Dedi ve benden onay bekler gibi mavilerini benden ayırmadan "Haksız mıyım?" diye sordu.

Ne güzel hayat anasını satayım. Bende faturayı bu ay nasıl ödeyeyim diye kara kara düşünüyordum. Zaten olan paramı da spor salonuna zekat niyetine vermiştim.

Onu onaylar gibi kapıyı açarak "Haklısınız sanırım" dedim.

Tamamen arabadan indiğimizde beraber otelin girişine doğru yürüdük. Ardımızda bıraktığımız arabayı park etmek için kontağı valeye verip öyle otele giriş yaptık. Resepsiyondan odasının anahtarını aldı. Asansöre doğru yürüyüp bindik. Bu süre zarfında ne benimle konuştu. Ne de yüzüme baktı.

Odaya yetiştiğimizde otomotik anahtarı kapının girişine yerleştirdi. Kapı kolundan mavi ışık belirince şaşkın gözlerimle oraya baktım. Kapı kolu böyleyse içerisi saraydı muhtemelen.

Nihayet kapıyı ardına kadar açarak içeri geçtik. Kapıyı yumuşakça kapattığında odayı süzmeye başladım.

Gerçekten çok lüks duruyordu. Çift kişilik yatak, karşıdan son model ahşap desenli bir çalışma masası, masanın üzerinde kapalı bir şekilde duran diz üstü bilgisayarı. Yatağın sol tarafında bir duvar boyu cam pencere. Şehir ve deniz ayaklar altındaydı. Odanın büyüklüğü tek kaldığım ev kadardı. Daha süzecektim ki yatağın üzerine fırlatılan atlete gözlerim değdi. Bakışlarımı anında onun beyaz tenine çıkardım. Islık çalmamak için dudağımın kenarını kemirmeye başladım.

Yüzüme hin bir sırıtışla bakarak altındaki şortu da indirip sadece donla kaldı. Tertemiz bir vücudu vardı. Kıl namına birşey gözükmüyordu.

Eğilip şortu parmakları arasına alarak atletin üzerine yavaşça bıraktı. Ardından kısılı gözlerle yanıma doğru yürüdü. Hem yürüyor hemde "Üstünü çıkarsana" diye emir veriyordu

Yerin dibine girmiş gibi gücenmişlik her tarafımı sardı. Ama tatlı bir gücenmişlik

***

Çok yazdım dndnjdnd
Şaka şaka çerezlik bir kitap 🙃

MANİPÜLASYONWhere stories live. Discover now