Tam bir aydır eğitim gördüğümüz dernekte son kez kaldığım odada uyuyacaktım. Sebebi de kendimizi savunacak durumda olduğumuz için artık dernek dışına çıkacak, bize tahsis edilen güvenli evlerde ikamet edecektik.
Bu arada hepimiz için ayrı ayrı görevler verilmişti. Gizli bir görev için Gölge ve Lilit dün Ankara'ya gittiler. Muhtemelen meclis içinde istihbaratlardan sorumlu olacaklardı.
Balyoz ve akıldan sorumlu olan kız yani Athena ise yarın Güneydoğu'ya gideceklerdi. Ben, Fırtına ve Afrodit ise var gücümüzle Merdiven'in katillerini bulacak, yok edecektik. Yani babamın katillerini!...Bir söz vermiştim kendime. Önce babamın katilleriyle hesaplaşacaktım. Sonra da çektiğim tüm acıları bana reva görenlerden hesabımı teker teker soracaktım...
Neyse işte, şimdilik Merdiven'in katillerinin ne kadar güçlü ve kalabalık olduğunu bilmiyorduk. Hoca Efendi bize sonradan dosya şeklinde bilgileri aktaracaktı.
Son kez bu lanet derneğin, lanet suyuyla duş almak için tişörtümün eteklerinden tutarak bir çırpıda kollarımdan sıyırdım. Elimi pantolonumun düğmesine götürüp açtım ve kirli pantolonu bacaklarımdan sıyırdım.
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Bedenimi esir alan vahşet dolu anılarla dişlerimi sıkıp şimşekten daha hızlı bir şekilde belimi bükerek pantolonu parmaklarım arasına aldığım gibi karşımdaki duvarla buluşturdum. Pantolon duvardan kayarak yere değdiği an bir nefeste aynanın karşısına geçerek yara bere içinde kalan çehreme uzun uzun bakadurdum. Saçlarım eskiye nazaran epey uzamıştı. Yıllarca hizmet ettiğim saçlarımı hiç kimse için kesmeyecektim artık. Kesilecek ise buna yalnızca ben karar verecektim...Nasıl oldu da o hain Suat'a geleceğimi heba edecek kadar kendimi kaptırmıştı..
Gördüğümüz çetin eğitimlerden dolayı yüzümün her yerinde ise yer yer çizikler oluşmuştu. Elimi yüzüme götürüp yaralı çiziklerin üzerinden dolaştırarak "Senin kanını yerde bırakmayacağım babam!" diye tısladığım an kapım tıklanıldı.
Saniyelik olarak gözlerimi sinirle yumdum ve kolumu kaldırıp gözlerimi araladım. Saate baktığımda akşam dokuza geldiğini görünce sesli bir küfür savurdum odanın boşluğuna.
Muhtemelen Abuzer gelmiştir diye düşünerek kaskatı kesilen çenemle "Gel!" diye hafif yüksek sesle bağırdım.
Kapı yarım aralık açılınca Hoca Efendi elini kapının koluna yaslamış şekilde içeri girdi. Sonra da otoriterlik akan bedeniyle kapıdakilere gitmelerini emrederek kapıyı örtüp bana döndü. Ben karşısında bokser ile dururken gözlerini gözlerimden ayırmadan bana doğru kışkırtıcı adımlar atarak yürüdü.
