27. Bölüm

287 40 51
                                    

Bu sefer bir tık uzun yazdım.

Oy ve yorum bekliyorum canlar

Keyifli okumalar ❤️

Odamın kapısının yanında bir hareketlilik hissetsem de başımı o tarafa çevirmeden rahat bir tavırla bana verilen küçük bavulun fermuarını sıkıca kapattım.

Giydiğim slim fit dar siyah pantolonumun üzerini beyaz bir tişörtle tamamlamış, son olarak da siyah spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağlayarak dikkatle diz çöktüğüm yerden kalkarak doğruldum.

Aynı saniyelerde kapı tıklanılmadan yarım açılarak topuklu ayakkabıların rahatsız edici sesi kulağımı tırmaladı.

Kışkırtıcı adımlarım sahibini elbette ki tanıyordum. Başımı omzumun üzerinden çevirerek baktığımda mavi kot ceketin içine gri bir tişört, altına ise dizlerine kadar gelen ve kalçalarını tam saran mavi kot etek giymişti. Elinde ise küçük bir çanta vardı. Gözlerim onu süzerken dudaklarım konuşmak için hareketlendi.

"Hazır mısın?" diye sorduğum soruya dönüt olarak "Fırtına çıktı! Ben ve sevgili bodguardım kaldık" diyerek gözlerini devirip kalçasını yatağa yasladı.

Ağzımın kenarıyla "Kıçımın Afrodit'i" diye mırıldandığım an, başını çevik bir hareketle bana döndertip yamuk bir ağızla sırıtarak beni baştan çıkarmak için alt dudağını dişleyip bıraktı. Sonra da elini geçen gün siyaha boyadığı saçlarına götürüp topuzu serbest bırakıp kafasını iki yana sallayarak saçlarına dalga havası verdi.

O sırıtınca bende sırıtmama engel olamadım. Belimi hafif bükerek küçük bavulu parmaklarımla kavradığım gibi yerden kurtarak kendimle beraber aksi yönüme dönderdim ve ayakkabımın ucuyla sert olmayacak şekilde Afrodit'in ayağına vurdum.

"Ayh acıttın ama salak şey!" beceriksiz bir yalanla yüzünü buruşturarak ayağa kalktı. Yanıma ağır ama etkili iki adım atarak omzunu omzuma sertçe vurup "Beni takip et" diyerek önden hızlı ve tok seslerle yürüdü. Bende başımı iki yana sallayıp peşine takıldım.

Derken bir dakika sonra kırmızı stiletto ayakkabısından gelen ve boş koridorun tansiyonunu yükselten ayakkabının tık tık tık sesleriyle gözlerimi kısıp ağzımı burnumu buruşturdum. Sanki bu gürültülü ses beynimde yankılanıyormuş gibi sol gözüm sinirden kısıldıkça kısıldı. Hayır 170'lik boyu var zaten. Giydiği ayakkabı ile beraber aynı boya sahip oluyorduk. Yani ne gerek vardı bu rahatsız edici ayakkabıları giymeye...

En son dayanamayarak dişlerimi gıcırdattım. Öfleyerek "Kızım şu nefret ayakkabıları giyme bir daha be" beni aldırmadan eliyle daha da hızlı olmamı söyleyerek adımlarına depar attı.

Bezgin bir nefes verdiğim de nihayet kendimizi müridlerin varlık gösterip koşuşturduğu yerde bulduk. Hepsinin üzerinde çift başlı altın kartal sembollü siyah tulum vardı. Bize değen her göz hayretle kaşlarını kaldırıp bizi süzerken bir zamanlar kardeşim dediğim herif ile göz göze geldim. Tam bir aydır karşılaşmıyorduk. Gözlerinin altı hep morluklar oluşmuştu. Muhtemelen dayak değildi. Vicdan azabından uyuyamamanın verdiği rahatsızlıklardı.

Afrodit güneş gözlüğünü yüzüne takarken, gözümü milim dâhi Eyyüp'ten ayımıyordum. Birden sebepsizce kalbimin en derinlerinde bir yer sızı yaparak kanadı. Yutkunmama izin vermeden bu rahatsız edici havaya daha fazla kapılmadan başımı önüme alarak bize hediye edilen arabaya doğru yürümeye devam ettik.

MANİPÜLASYONWhere stories live. Discover now