24. Bölüm

224 50 42
                                    

Oy ve yorum yapalım arkadaşlar 🥰

Sabahın erken saatinde kapım tıklanıldı. Çok geç uyuduğumdan dolayı ağrıyan kemiklerimle oturur pozisyonuna geçtim. Dünkü uyarılardan sonra daha dikkatli yaklaşıyorlardı bizlere. Bu yüzden girmek için benden komut bekliyordu kapıda her kim var ise?

Yüzümü ciddiyete bindirerek "Gel!" diye seslendim.

Kapı yarım açılarak içeriye Abuzer girdi. Ellerini önünde birleştirmiş "Vedat bey, sizleri kahvaltıya bekliyorlar!" dedi başını önüne eğerken.

Ağzımın kenarıyla sabır dileyerek "Nerede bu kahvaltı masası?" sesim de en az tavrım kadar aksiydi. Her an katil olma potansiyele sahip olmuştum duyduğum itiraflarda sonra.

"Siz giyinin. Ben diğerlerine de haber vermeyim. Sonra da sizlere refakat ederim kahvaltı masasına kadar!" diyerek benimle göz göze geldi.

Devrilen gözlerime uyarak gözlerini devirir gibi yapacaktı ki son anda, geri adım atarak boğazını temizledi ve arkasını dönerek kapı koluna elini götürüp aşağı indirdi. Çıkarken de kapıyı ardında kapatınca öfkeyle yataktan kalktığım gibi kendimi lavabonun orada buldum.

Seğiren dudaklarımla ellerimi yumruk haline getirdim. "Önce babamın katillerinden, sonra da hepinizden hesap sormazsam bende Mert'in oğlu değilim!" diyerek bir müddet öfke akan gözlerime bakadurdum.

İçimden ise 'En çok da senden hesap soracağım Suat!! Hayallerimin, geleceğimin, umutlarımın katili keltoş Suat...'

Yüzümü beyaz mermer lavaboya indirdiğim an önüme led musluk çıktı. Elimi suyun altına koyduğumda ise ellerimi yakan sıcak suyla acıyla bağırıp ellerimi geriye çekerek kolumu salladım ve kendimden beklemediğim küfürler savurdum boşluğa.

Aynadaki görüntümle tekrar karşılaştığımda, başımı dik tutmayı öğrenmem gerektiğine kendimi ikna ettim. Sürekli asalak gibi yaşayarak hayat geçmezdi.

Bedenimde dalgalanan öfkeyle elimi sıcak suyun altına götürüp dişlerimi var gücümle sıktım ve sıcak suyu avucuma koyarak yüzüme boca ettim.

Yüzümü yeteri kadar suyla yıkadıktan sonra tekrar aynadaki aksime yan bir bakış attım. Sıcak sudan dolayı yüzüm kırmızıya çalmıştı. Ellerimi ise yanma hissinden dolayı hissedemeyecek hale gelmiştim.

Çok geçmeden kapı tekrardan tıklanıldı. Dişlerim arasında hırıltıyla "Gel!!" diye sessiz bir bağrış gerçekleştirdim. Kapı aralık açılınca içeriye günler önce kardeşim dediğim herif girdi. Kahve gözlerim ise ister istemez elinde tuttuğu gamboç tutaca kaydı.

"Senin...Yani sizin için kıyafet getird..."

"Götür yatağa bırak, sonra da gözüm görmesin seni!" diyerek gözlerimi milim dâhi çehresinden ayırmadım.

Gözlerime bakmadan başını salladı ve yatağa doğru giderek gamboçu oraya bıraktı. Sonra da gamboçun fermuarını açarak içinden siyah kot pantolon, siyah bir tişört, çift başlı kartal figürlü şapka ve bir tane de kol saati çıkardı. Tabi birde hayatım boyunca alamayacağım kadar pahalı gri bir spor ayakkabı...

"Başka bir emriniz var mıydı?"

"Sana çık dedim değil mi? Konuş demedim!" diye uyardım.

Dudaklarını birbirine kenetleyerek gözlerini gözlerime değdirdi. Pişmanlığın haykırışları vardı o irislerde. Vücudu ise kaskatı kesildiğine adım kadar emindim.

Burnumdan yakıcı bir nefes bıraktım ve dudaklarımı aralayıp tam konuşuyordum ki benden önce davranarak "Özür dilerim Vedat! N'olur..." diyerek titreyen dudaklarını dişledi ve devam etti. "...N'olur sende beni anla! Tehdit edildim.." deyip kendini yere atarak ayaklarıma kapandı. Ben ise hayal kırıklığının verdiği boşlukla iki adım kadar geriye çekildim.

Tereddütlü çıkan ses tonumla "Kalk ayağa çabuk bir gören olacak şimdi!!" diye kızdım.

Başını bana kaldırdığında bir hışımla diz üstü çöktüm. Elimi çenesine götürüp sıkabildiğim kadar sıkarak "Boşuna af dileme benden Eyyüp!! Bana yaşattığınızın bedelini misliyle ödeyeceksiniz..."

Birbirine bastırdığı dudakları daha çok titrerken, burnundan hızlı nefesler alıp veriyordu "O Suat'a da söyle. Geleceğimi siktiği için ona ayrıca bir şölen hazırlayacağım. Andım olsun ki yapacağım. Bana kim ne yaşattıysa iki katını yaşatmadan ölmeyeceğim Eyyüüüpp! Aslan Eyyüp, kaplan Eyyüp..." diyerek yüzüne sert olmayacak tokatlar atmaya başladım.

O pişman dolu bakışlar atarken devam ettim. "Kalk şimdi ayağa" deyip başını diğer tarafa savurdum ve bir solukta ayağa kalktım.

Üzerime yapıştı yapışacak olan cüppeyi utanma emaresi göstermeden bir çırpıda üzerimden sıyırarak Eyyüp'ün karşısında çırılçıplak kaldım. Normalde Eyyüp'ün karşında sıfır kollu atlet giyinmekten çekinen ben, karşısında çıplak bir vaziyetteydim...

Eyyüp düşen yüzüyle ayağa kalkarak doğruldu. Tam yanımdan geçiyordu ki yüzüne bakmadan kolunu sertçe tuttum. Yüzümü de kulağına götürüp dudaklarımı fısıldatarak oynattım.

"O Suat'a söyle, aklı varsa dernekten uzak durur. Hatta memleketi terk etsin..."

"Anlamadım?"

"Duydun! Haydi şimdi siktir ol git bu odadan" diyerek kolunu öne doğru savurdum.

Eyyüp odadan çıkarken, benim için getirilen siyah kot pantolonu bacaklarımdan geçirdim. Pantolonun düğmesini yerine takarken bedenim cayır cayırdı. Belimi hafif kırıp tişörtü elime alırken, günler önce kardeş dediğim insanla bu hâle gelmenin verdiği garip azaplı duygular yüzünden, sessizce gözümden yaşlar akıtmaya başladım.

Üstümü giyindiğim an kapı tekrardan tıklanıldı. Şapkayı başıma, saati ise koluma taktığım gibi bacaklarım beni kapıya doğru taşıdı. Kapının kolunu aşağı indirdiğim an benimle aynı statüde olan diğer altı kişinin radarına takıldım.

İç sıkıntımı ifademe yansıtmadan hepsine ters bakışlar atarak başımı iki yana sallayıp önden yürüdüm. Onlar ise arkamda bıraktığım boşlukta beni takip ediyorlardı.

Dakikalar sonra nihayet mavi gökyüzüyle bakışmanın verdiği rahatlıkla derin bir nefesler çektim içime. Yazın ortasında beliren örtülü bulutlar birbirini kovalarken, güneşten gelen yakıcı ısıya isyan edercesine bedenimi teslim ettim.

Öfkeyle gözlerimi yumarak dişlerimi gıcırdattım. Benim içimi yakanların içini yakacağıma, namusuma göz dikenin namusunu elimde oynatacağıma, bana yaşattıkları ve gösterdikleri görüntülerin intikamını almaya ant içtim. Ama önce babamın intikamını alacaktım. Sebep her kim ise...

Abuzer koluma dokunarak "Önden buyurun!" dediğinde yüzümü gökyüzünden çekerek etrafa dünyayı yakacak bir ifade takınarak o şekil bakışlar atıyordum.

Suat ile buraya ilk gelirken gördüğüm ve otel olarak kullanılan binaya doğru yürüyorduk. Otelin arka tarafındaki bahçede özenle oyulmuş sivri uçlu büyük bir ahşap masayla doğru yürümeye devam ettik. Masanın başında ise Hoca Efendi'yi gördüm. Ellerini birleştirmiş, dirseğini ise masaya yaslamıştı. Çenesini ise elinin üzerine koymuş kısılı gözleriyle bizleri tek tek inceliyordu. En çokta beni...

Hizmetlerden biri de çayını tazeliyordu. Hizmetliye bakmadan elinin tersiyle gitmesini emrederek sevinçle ayağa kalktı.

"Ooo, Hoş geldiniz beyler, bayanlar. Buyurun masaya"

Genelde diğerlerinin keyfi yerindeyken, ben asık suratımla yerime geçip oturdum. Herkese önceden ayrı ayrı kahvaltılıklar hazırlanmıştı zaten...

Güçlü bir Vedat okursak
Nasıl olur acaba?
Ben bile merak ediyorum 🐱

MANİPÜLASYONWhere stories live. Discover now