18. Bölüm

335 53 47
                                    

Oylamayı unutmayın

Koridordan ilerlerken yanımdan geçenler dikkatle bana bakıyordu. Heyecandan, korkudan, bilinmezlikten ve daha nice garip duygudan dolayı dilim damağım kurumuştu. Başıma taktığım kapşonumla koridorda ilerlerken gözlerim duvardaki değişik simgelere ve motiflere takılıyordu. Hepsi birbirinden korkunç motiflerdi.

İçime titrek bir nefes aldığım an biri durmam için omzuma dokundu ve konuşmadan kapıya dönderdi kendini. Kapıda bekleyen birinin kulağına eğilerek birşeyler söyledi. Kulağına fısıldadığı kişi başını bir kereliğine mahsus olarak eğdi ve bana bakmadan kapıyı açtı. Yanımızdan ayrıldı.

Aradan bir dakika geçmeden kapı tekrar açıldı ve ben heyecandan bayılacak gibi oldum.

Beni getirenler kapıda beklerken, az önce içeriye giren kişi, bundan sonra bana eşlik etti. Koridor bitmek bilmiyordu. Gözlerim tekrar karanlık bir tabloya takıldığında sertçe yutkunmak zorunda kaldım.

 Gözlerim tekrar karanlık bir tabloya takıldığında sertçe yutkunmak zorunda kaldım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yuvarlak bir masanın etrafında oturan ve tamamen siyahlar içinde insanlar gördüm. Üzerilerine ise yukarıdan saçılan ışık değiyordu. Birbirine benzer kitaplar yan yana, üst üste dizilmişti.

Nefes nefese kaldığımı hissettiğimde, elimi uzatıp bana refakat eden kişinin koluna dokundum. "Şey...Ben çok heyecan yaptım sanki. Biraz beklesek mi?"

Bir kaç saniye yüzüme bakınca elimi kalbime götürüp derin derin nefesler aldım. Onaylarcasına başını salladı ve fısıldayarak "Heyecan yap zaten. Koskoca hoca efendiye görüneceksin" diksiyonu çok temizdi.

"Hoca Efendi'nin ismi nedir öğrenme şansım var mı?"

Olumsuz anlamda başını salladı ve daha da tek kelime etmeden eliyle yürümem için işaret verdi. Heyecanım geçmemişti ki!

Bu sefer ayaklarıma karasular inmiş gibi titriyordu. Ama mecburen peşine takılmak zorundaydım. Attığım her adımda ölüm fermanıma gider gibiydim.

Bir an Suat'a uyduğum için müthiş bir şekilde pişman olmuştum. Geri dönsem bırakırlar mıydı acaba? Of bilmiyorum.

Neyse en fazla onunla kısa bir görüşme yapar çıkardım. Daha da gelmezdim böyle değişik fantazilere. Zaten hayatım boyunca pek dinle alakam olmamıştı. Sadece müslüman olduğumu biliyordum o kadar. Arada cuma namazına giderdim. Ama burası çok kasvet doluydu...

Uzun koridoru arkamızda bırakırken tekrar onun koluma dokundum. Tek solukta "Şey ben vazgeçtim sanki. Kimseyle görüşmek falan istemiyorum. Lütfen beni geri götürün"

Cümlem biter bitmez tetikte bekler gibi yumruklarını sıktı. Benden biraz daha uzun ve hayli kalıplı olunca ister istemez tedirgin olmuştum. Çevik bir hareketle arkasını dönerek psikopatlar gibi dudaklarını oynattı.

Dişlerinin arasından "Düş önüme çabuk! Yoksa cenazen çıkar burada!"

Korkudan ellerim titrerken gözlerim felaket derecesinde büyüdü. "Iı şey Suat...Suat'a haber verseniz gelse beni götürse...!"

Elini birden enseme götürüp beni hızla yetişmemiz gereken kapıya doğru sürükledi. İlk defa yüzünü gördüğüm için gür sakallara ve cehennem karası gözlere sahip olduğunu fark ettim.

Kapı tıklanıldığında içeriden onun gibi giyinen biri daha bizi karşıladı. Başını dik tutarak "Hoca efendiye haber verin! İstediği kişiyi getirdik!"

"Ne? İstediği kişi mi?"

Dediğimde beni kendine döndertip elini omuzlarıma getirdi ve hızla üstümü düzeltti. Dudaklarını oynatarak emir tonda konuştu. "İçeri girince hoca efendi senden ne isterse sorgusuz sualsiz emrine uyuyorsun. Başını zinhar önünden kaldırmayacaksın. Anladın mı? Ayrıca yüzlerce kişinin içinden seçilmiş bir müridsin. Buna layık ol, aksilik yapma!!...Yoksa ölürsün...Bu arada o Suat'a da çok güvenme. O sadece bir piyon. Bize çalışan bir ucubedir.."

"Nee?"

Yüz ifadem gittikçe sararırken ağzından sürekli enteresan cümleler dökülüyordu.

"Uzun zamandır hoca efendiye birini arıyorduk. Bu şanslı kişi sensin. Beklediğimizden daha iyi görünüyorsun. Aferin Suat'a. Ödülünü hoca efendi tarafından kesin alacak"

Ben daha ne olduğunu anlamadan, kollarımdan içeriye çekildim. Merdivenlerden aşağı inerken kapı çalındı ve beni tek içeri soktular.

Allah'ım nasıl bir yerdi burası! Ben nereye düştüm böyle. Kaçmaya çalışsam kaçacak yer bulamazdım. Her taraf koridor, labirent gibiydi.

"Yaklaş!"

kulaklarım işitilen kalın ve kaliteli sese kabardı. Gözlerim tam karşıya değerken hızlı nefesler alıp verdim. Altın varaklı koltukta oturan heybetli bir beden gözüme ilişti. Üzerinde kırmızı ışık yandığı için yüzü net görünmüyordu ama yinede seçebildiğim kadarıyla bakmaya çalıştım. Sözde bana başını önünden kaldırma demişlerdi.

Hoca efendi denilen adamın elinde bardak duruyordu. Giydiği siyah takım elbiseyle oturmuş, tıpkı Eyyüp'ün dediği gibi kırklarının ortasına gelmiş kirli sakallı biriydi.

 Giydiği siyah takım elbiseyle oturmuş, tıpkı Eyyüp'ün dediği gibi kırklarının ortasına gelmiş kirli sakallı biriydi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


"Durma orada! Yak-laş!" diye fısıldadı.

Ama bu öyle bir fısıltı değildi. Ürktüm. Tüylerim diken diken olup başımı yere eğdim. Titreyen bacaklarımla ona doğru ağır ağır ilerlerken, üst üste attığı bacaklarını indirdi ve elindeki bardakla bana doğru yaklaştı.

Hızla alıp verdiğim nefeslerle göğsüm makinaya bağlanmış gibi inip kalkıyordu. Onun elleri boynumda gezinirken bayılacak gibi hissettim. Midem de dahil her tarafım korkuyla sancı yapıyordu.

Gözlerim ise kararmaya yüz tutmuştu. Bir ara elini çeneme götürüp başımı yukarı kaldırdığında onun yakışıklı yüzüyle denk düştüm ve tam da istemediğim şey oldu. Kahrolası gözlerim karanlığa gömüldü.

⚡⚡

Ben niye yazarken
heyecan yaptım ki 😄

MANİPÜLASYONWhere stories live. Discover now