ÖLÜ BİR RUHUN YAŞAYAN ÖYKÜSÜ

799 234 32
                                    

Sizler için biraz geçte olsa geçici bir tanıtım videosu hazırladım. Umarım hoşunuza gider.<3

Gözlerini yavaş yavaş araladığında uyku mahmurluğundan önce biraz gerildi daha sonra yabancı gelen odaya göz gezdirdi. Ne ara buraya gelmişti? diye geçirdi içinden. En son salondaki odada yorgunluktan dolayı uyuduğunu hatırlıyordu. Odayı incelediğinde salondan bağımsız bir şekilde mavi renkler hakimdi. Kaldığı karanlık odanın aksine büyük bir penceresi vardı. Ve odaya bu akşamüstü saatlerinde loş bir ışık yayıyordu. Ne yapacağını bilmediği için tekrar yatağa uzanıp cenin pozisyonu alıp olanları düşünerek aklındaki kutuları yokladı. Ama yine onu orada bekleyen dipsiz bir kuyu vardı. Geçmiş saklambaç oynarcasına köşe bucak kaçıyordu ondan. Kafasını yastığa gömüp bunların bir kâbus olmasını diledi. Ama yüzünü yastığa gömdüğü an burnuna yine o koku dolmuştu. Karanfil kokusu. Ardından derin bir nefes alıp kokunun ciğerlerine dolmasına izin verdi. Bu koku sebepsiz yere içindeki ölü kuşları dürtüyordu. Sanki dirilip yeniden hayat bulacaklarmış gibi. Ardından teni ateşe temas etmiş gibi birden yüzünü gömdüğü yastıktan ayırıp ayaklanmak için yatakta doğruldu. Bu aralar aklında dolanan yanlış düşünceleri kafasının karışıklığına bağlıyordu. Üzerindeki örtüyü ayaklarıyla sıyırıp ayaklanarak yavaş hateketlerle kapıya doğru yöneldi. Merdivenlerden inerken gözleri Arat'ı arıyordu. Ama görüş açısına henüz girmemişti.

Adımlarını salona yönelterek meraklı gözleriyle etrafı süzmeye devam ediyordu. Ama Arat yoktu.
Ardından dış kapıdan gelen kapanma sesiyle refleks olarak bakışlarını o yöne çevirip gelen kişiyle göz göze geldi. Elindeki alışveriş poşetlerine bakmak Arat'ın nereye gittiğini anlamaya yetiyordu.

"Öyle bakacağına yardım etsene. İki dakika yürüyüş yapıp temiz hava alayım dedim hiç hesapladığım gibi iki dakika sürmedi. Market buradan iki sokak öteye taşınmış. İki saat aradım durdum."

Arat'ın yüzündeki yorgun ve memnuniyetsiz ifadeyi ilk kez gördüğü için komik bulmuştu. Ama gülme hissini geri gönderip yavaş adımlarla Arat'ın yanına gitti. Ardından elindeki alışveriş poşetlerini alarak Arat'ın suratına boş ifadelerle bakmaya başladı.

"Neden öyle bakıyorsun? Mutfağa götürmen gerek onları."

Bunların mutfağa götürüleceğini bilmeyecek kadar salak olduğunu mu düşünüyordu? diye kaşlarını çatarak geçirdi aklından. Yerini bilmediği için ona mutfağın nerede okduğunu göstermesini bekliyordu sadece. Ardından Arat anlamış bir şekilde başını sallayıp konuştu:

"Ah! Şey pardon. Bu aralar kendimde değilim. Neyse beni takip et."

Sözlerini bitirip mutfağa doğru ilerledi. Lavinia'da elindeki alışveriş poşetlerini alarak yavaş adımlarla Arat'ı takip etti. Mutfağa göz gezdirdiğinde titiz bir şekilde düzenlenmiş olduğunu fark etti. Ardından elindekileri mutfak tezgâhına bırakıp Arat'a odaklandığı sırada Arat'la göz göze geldi.

"Öyle bakma. Ben yemek yapmayı bilmiyorum. Sen biliyorsan bir şeyler hazırlayabilirsin."

Bu kez de yine aynı sonuç çıkacak diye düşünüp aklındaki kutuları kurcalamak istemediği için direkt başını olumsuz anlamda salladı. Beklediği cevabı almış gibi Arat'ın yüzünde mimik oynamamıştı.

"Tamam. O zaman biz de kahvaltılık bir şeyler hazırlarız."

Ardından cümlesini bitirip tezgâhtaki alışveriş poşetlerine doğru yöneldi. İçlerinden peynir, zeytin v.b kahvaltılıkları çıkarıp düzenli bir şekilde masayı kurmaya başladı.

"Orada dikileceğine gel de yardım et."

Aniden gelen emir yüzünde gergin bir ifade oluştursa da hızla Arat'ın yanına gidip masayı hazırlamasına yardım etmeye başladı. Lavinia gözlerini masaya çevirdiğinde eksik bir şeylerin olduğunu fark etti. Adımlarını Arat'ın yanına giderek dolap raflarına ulaşabilmek için ayak parmaklarında yükseldi. Arat yüzünü çevirdiği an Lavinia'nın tuhaf ve büyüleyici kokusu doldu burnuna. Yaptığı işi bırakıp daha fazla yakınlaşıp gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Lavinia arkasındaki hareketliliği fark edip döndüğünde Arat'la burun buruna geldi. Arat gözlerini ağır ağır araladığında konuşmaya başladı:

"Kasten mi yapıyorsun?"

Şu an ki hallerini uzaktan biri görse yanlış bir şeyler yaptıklarını düşünebilirdi. Arkaya doğru bir adım attığında sırtı soğuk mutfak tezgahıyla temas etmişti. Lavinia'nın gergin hali Arat'ın hoşuna gitmiş bir şekilde Lavinia'nın aksine yüzünde muzip bir ifade belirmişti.

"İsminin anlamını taşıyabilecek kadar büyüleyici bir kokun var."

Lavinia duyduklarını sindirmeye çalışırken Arat birden yanından uzaklaşıp masaya doğru ilerledi. Arat uzaklaştığı an ciğerlerinde biriken havayı sanki günlerce içinde tutmuş gibi dışarı verdi. Lavinia'nın surat ifadesi Arat'ın yüzündeki sırıtışı yok edemiyordu.

Sessiz geçen bir yemekten sonra mutfaktaki sessizliği bozan Arat olmuştu.

"Gel benimle."

Lavinia ne demek istediğini anlamamış bir şekilde bakarken Arat kolundan tutup salona sürükleyerek iki kişilik koltukta birbirinin yüzünü görebilecek bir şekilde oturup konuşmaya başladı.

"Sana Lavinia'nın öyküsünü anlatmamı ister misin?"

Lavinia suratındaki şaşkın ifadenin üzerine şaşkınlık katarak Arat'ın yüzüne bakmaya devam etti. Arat sürekli yüzünde gördüğü bu ifade karşısında tebessüm edemeden duramıyordu. İnce kaşları havalandıkça yüzünde komik, saf bir ifade oluşuyordu. Ardından boğazını temizleyip ciddi bir ifade takınarak konuştu:

"İsminin anlamını ve öyküsünü öğrenmek istemez misin?"

Bu kez Arat'ın sorusuna karşılık vermek için şaşkınlığını yok edip hızla başını olumlu anlamda salladı.

"Umarım iyi bir dinleyicisindir. Özdemir Asaf'ı bilir misin?"

Söylediği isim ona biraz tanıdık gelmişti. Ama sadece tanıdıktı. Herhangi bir anısı ya da bir bilgisi yoktu. Olsa da hatırlayamazdı. Ardından Arat'ın sorusunu başınını olumsuz anlamda sallayarak yanıtladı.

"Özdemir Asaf duyguları kelimelere, kelimeleri sözlere, sözleri şiirlere aşık eden bir şairdir. Ama her zaman aşık eden yalnızca kendisi değilmiş. Onu da kendine aşık eden bir mısra varmış. Öyle bir mısraymış ki güzelliği değilmiş sadece insanları kendine hayran bırakmasının sebebi aynı zamanda keskin gözleriyle insanın aklından geçenleri kavraması, insanların ruhunun en derin köşelerine kadar ulaşabilmesiymiş.
Özdemir Asaf'ın üniversitede öğrencilik yıllarında bu mısraya aşık olur. Ama bu aşkını dile getiremediği için sözlere, şiirlere döker. Ama şiirde asla o güzel kadının ismi geçmez. Ondan Lavinia diye bahseder. Daha sonra bu şiirini bir yarışmaya gönderir. Ve bu büyük aşkın sonucunda ortaya çıkan bu şiir yarışmanın birincisi olur. Rivayete göre kazandığı yarışmada şiiri okurken aşık olduğu kadın yani Lavinia'da o salondaymış. Ama Asaf şiiri okurken Lavinia salonu terkedip oradan ayrılmış. Bu terkedilişin sonucunda kırık bir kalp bırakmış geride ve Asaf ömrü boyunca bu kırık kalbin acısını içinde taşımış."

Lavinia suratındaki büyülenmiş ifadeyle Arat'a bakarken Arat gözlerini tavandaki aydınlatmaya dikip hikayeyi anlattı. Öykü bittiginde Arat Lavinia'nın suratındaki ifadeyi merak edip gözlerini hızla Lavinia'ya çevirdi.

"Anlamı ise Ölüm Çiçeği."

Lavinia son duyduğu şeyle ölümün soğuk nefesini bedeninde hissetmiş gibi hızla gözlerini açarak Arat'a baktı. Neden ona Ölüm Çiçeği demişti? Ona baktığında ölümü mü getiriyordu aklına?

"Yine bakma öyle. Ölüm çiçeği
yaşayan insanların hayatını çalmıyordur. Belki de onların ölü bedenine hayat oluyordur. İşte bu sır Asaf'la birlikte mezara kadar gidip o karanlık toprağa girmeyerek bu zaman kadar yaşamayı başarmış bir sır. Yani Lavinia öldürmemiş, o bu sırrı sonsuza dek yaşatmış."

Evet galiba Arat haklıydı diye geçirdi aklından. Ölüm Çiçeği öldürseydi bu sırda soğuk toprağa girip nefessiz kalırdı. Ama o yaşatmış ve sonsuza kadar yaşatmaya devam edecek.


Beden mahkûm kaldıkça, ruh bedende çığlık olur...

Merhaba çırpınmaktan vazgeçmeyen kuşlar. Özdemir Asaf'a hayranlığım aslında önceden de vardı. Ama bu hikayeyi duyduğumda bu hayranlığım kat kat arttı.
Umarım sizin de aklınızda güzel bir yer edinmiştir.

Lütfen okuduysanız vote ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz.

Teşekkürler.

İŞARET DİLİNDE AŞKWhere stories live. Discover now