KAFESTEN KOR

266 22 0
                                    

"Maalesef hasta çok kan kaybetmiş. Acil 0rh+kana ihtiyacımız var. "

Lavinia birden duyduğu sözlerle kendine gelip gözlerini sorgular bir şekilde Enes'e çevirdi.

"Ben verebilirim. Benimki uyuyor."

"Lütfen beni takip edin."


Hemşirenin arkasından giden Enes'in ardından Lavinia yavaşça duvar dibine çökmüştü. Korkmuştu. Hemşirenin tedirgin yüzünü görünce ve o " maalesef " kelimesini duyunca sanki bu kısacık sürede dünya başına yıkılmış gibi hissetmişti. Ama biliyordu. Arat onu böyle kötü ve acımasız insanlarla dolu bir dünyada yalnız bırakmazdı.

Ne kadar dile gelmese de kalplerinde çığlık çığlığa bağıran hisler vardı. Ama bu duyguları haykırmak içlerindeki çırpınmayı arzulayan o kuşları bir anda nefessiz bırakabilirdi. İşte buna pek cesaretleri olmadığı için şimdiye kadar hep susmuşlardı.


Lavinia bunları düşünürken yaklaşık yarım saatin ardından Enes geri dönmüştü. Lavinia'yla göz göze geldiğinde tuttuğu koluna bakarak acı bir şekilde gülümsedi.

"Merak etme sürekli onun yüzünden delik deşik oluyorum. Yani alışığım bu duruma. "

Enis'in dediği şeyle Lavinia'da aynı şekilde gülümseyerek önüne dönmüştü. Enis'te şu an ki durumdan korkuyordu. Fakat sadece korkusunu belli edip Lavinia'nın daha fazla tedirgin olmasını İstemiyordu.

Daha sonra Lavinia'nın gözlerini kırpmadan baktığı saate çevirdi bakışlarını. Yaklaşık üç saat geçmişti. Daha önce geçirdiği ameliyatlara göre bu ameliyatın neden daha uzun sürdüğünü düşünmeden edemiyordu. Arat çok güçlü bir insandı. Hatta hayatı boyunca bu kadar güçlü bir insan görmemişti. Enes'in yaşadığı tüm zorluklarda yanında hep o vardı. Düştüğünde hep o kaldırmıştı ayağa. Zor durumda kaldığında kendini nasıl koruyacağını ondan öğrenmişti. Onu öz abisinden bile daha yakın görüyordu. Belki biraz katı biri gibi görünebilirdi ama babasından göremediği şefkati bile onda görüyordu.

Uzun bir bekleyişin ardından ağzı maskeli, mavi ameliyat önlüğü giymiş bir adam belirdi.
Ağzındaki maskeyi çıkarıp gözlerini Lavinia ve Enis arasında dolaştırdı.

"Hasta şimdilik hayati tehlikeyi atlattı. Fakat kritik durum hala söz konusu. O yüzden bu gecelik onu gözetim altında tutacağız."

"Onu görebilir miyiz?"

Enes'in sorduğu soruyla Lavinia'ın solgun gözleri parlamıştı. Doktor kafasını olumsuz anlamda sallayıp konuşacağı sırada Lavinia ile göz göze geldi. Gözlerinde çaresizliğin

"Peki. Bir onu sadece bir kişi görebilir. Ama yalnızca beş dakika."

"Teşekkürler doktor bey."

"Hemşire size yardımcı olacaktır. Geçmiş olsun."

Doktor ellerini önlüğünün cebine koyup hızlı adımlarla uzaklaştı. Lavinia doktorun sözleriyle heyecanlanmıştı. Fakat doktor onu yalnızca bir kişinin görmesine izin vermişti. Onu bu denli seven bir insanın elinden böyle bir hakkı alamazdı. Ardından biraz düşündükten sonra bu kişinin Enis olmasına karar vermişti. Onun da içinde kilit vuramadığı hisler var olsa da sonradan hayatlarına girmiş bir insanın onu görmeye hiç hakkı yok diye geçirdi içinden. Üstelik onun hiçbir şeyi değilken. Evet dili lâl olsa da kalbi susmuyordu. Fakat bu hisleri en derinlerden yüzeye çıkarmanın ne yeri ne de zamanıydı.

"Bak yenge ben sana demiştim değil mi? O gerçekten çok güçlü biri. Ya da bana olan aşkı ona güç veriyordur. Zaten ben anlamıştım bana karşı boş olmadığını."

Enis'in söylediği şeyle Lavinia içten bir şekilde gülümseyerek ona karşılık vermişti.

"Hadi yenge hemşireyle konuşalımda seni hazılasın."

Enis'in sözleriyle donup kalmıştı.

"Ben aptal bir adam değilim yenge. Onun sana ihtiyacı var. Bunu farkedebiliyorum. Kendine geldiğinde onu görürüm nasılsa."

Lavinia şaşkın gözlerini bu kez utançtan yere çevirmişti. Aslında Enis ne kadar umursamaz biri gibi görünse de hissettiği bir çok şey vardı.


Hemşireyle yaptıkları kısa bir konuşmanın ardından hemşire Lavinia'yı hazırlamak için bir odaya götürmüştü. Üzerindeki mavi önlüğü giydikten sonra kafasına bir bone, ağzına ise bir maske takmıştı. Odadan çıktıktan sonra yavaş adımlarla odanın kapısına doğru ilerledi. Attığı her adımda nefesinin daraldığını hissetti bir an. Kapıya vardığında derin bir nefes alarak ittirerek kapıyı açtı.

Oradaydı.

Bilinci kapalı bir şekilde uzanıyordu o uğursuz hasta yatağında. Onu bu şekilde görmek içini parçalamıştı. Kalbinden bir kuş kafesini parçalayıp uçup gitmişti sanki. Fakat parçalara ayrılan kafesten geriye kalanlar yara bere içinde bırakıyordu onu. Kanatıyordu içten içe.

Hızlı adımlarla yanına gidip onu inceledi. Bir sürü makinaya bağlamışlardı onu. Makinelerden çıkan sesler kalbinde ufak bir delik açmıştı sanki Lavinia'ın. O delikten bir sürü acı girmişti içeri. Gözünden istemsiz olarak bir damla yaş süzülünce hemen elinin tersiyle yok etmişti. Çünkü Arat'ın onu ağlarken görmesini istemiyordu. Güçlü görünmeliydi.

Daha sonra solgun yüzüne çevirdi gökyüzü gibi bakan gözlerini. Bembeyaz olmuş teninde kapkara kirpikleri ve kaşları ne de tezat duruyordu. Güzellik erkek ya da kadın için söylenir diye bir şey yoktu. Fakat eğer varsa da bundan sonra yoktu. Çünkü o güzeldi. Çok güzeldi. Teni her zaman beyazdı. Ama solgun değil aksine canlı bir beyazlıktı bu. Yüzünde dikkat çekmeyen fakat sanki özenle serpiştirilmiş ufak benler vardı. Onlar bile güzel duruyordu güzel yüzünde.

Ardından hiç tereddüt etmeden fakat incitmemeye dikkat ederek hareketsiz duran elini tuttu. İstemsiz bir şekilde bıraktı tutmaya çalıştığı gözyaşlarını. Soğuktu eli. Mevsime rağmen her tuttuğunda kor gibi yanan eli ilk defa bu kadar soğuktu. Acaba hissediyor muydu onu? Peki ya içinden bir şeyler söylese duyar mıydı ?

(Lavinia'nın iç sesi)

"Hiç tahmin etmezdim biliyor musun giydiğin bir şeyin sana bu denli yakışmayacağını. Nasıl giyersin sen böyle bir şeyi? Nasıl yatarsın böyle bir yatakta söylesene? Seni böyle görmek inan öyle birşey ki sanki aldığım nefesten çalıyorlarmış gibi hissediyorum. Aldığım her soluk yarım kalıyor bak. Söz veriyorum bir daha asla bırakmayacağım seni. Çünkü artık bilirim gece gündüzü olmadan yapamaz hiç. Hadi uyan da göreyim o parlak, karanlık gibi bakan gözlerini. Bana derdin ya gökyüzü gibi bakıyorum diye. Bak şu anda o gökyüzünde yağmurlar yağıyor. Gökyüzü gibi bakmıyorum artık. Çünkü o gökyüzü karardı. Mavi değil artık görmüyor musun? Grileşmiş kötü bulutlar sardı her yanını. Yardım etsene bana. Her ihtiyacım olduğunda koşar gelirdin. Hadi yine gel. Gel de dinsin yağmurlarım. Kavuşsun gökyüzüm senin karanlığına. Sana çok ihtiyacım var. Sesine, gülümsemene hatta öfkene bile."






Ben geldim.

Evet yeni bölümü nasıl buldunuz. Bence gayet güzel oldu. Peki ya sizce?

Güzel yorumlarınızı bekliyorum.

Oy vermeyi de unutmayın.

Hepinizi çok seviyorum.🌹

İŞARET DİLİNDE AŞKWhere stories live. Discover now