APTAL BİR KUŞ

340 91 2
                                    

Bir yerde okumuştum, "Hayat sen planlar kurarken başına gelenlerdir" diyordu yazıda. Ne kadarda doğru demiş yazar. Gerçektende öyle. Biz mutluluğu düşlerken onun çat kapı gelip mutsuzluğu önümüze sermesi ne garip. Hayat, aslında herşey tastamam dediğin anda bir yerlerden eksiltilmesidir. Bunu da yazarınız demiş. Yeni bölüm geldi. Umarım beğenirsiniz. :)

2 gün sonra

Aradan koskoca iki gün geçmişti. Ve hâlâ tek bir iz bile bulunamamıştı. Bir şeyler düşünmeliydi. Onların yaptığı gibi akıllıca bir plan kurmalıydı. Hızla evden çıkıp arabasına doğru yöneldi. Nereye gideceğini bilmiyordu. Ona gerekli olan tek şey düşünmek için gereken sessiz bir ortamdı. Arabasına bineceği sırada izleniyormuş gibi bir hisse kapıldı. Etrafına baktığında sokak bomboştu. Fakat bu his fazlasıyla şüphelenmesine neden olmuştu. Ardından vakit kaybetmeden arabasına bindi.

Öfkesi gibi hızı da aynı oranda giderek artıyordu. Çünkü onun olana dokunulması, hatta elinden alınması içinde patlamaya hazır bir volkan yaratıyordu git gide. Elinden oyuncağı alınmış bir çocuktan daha farklı bir durumdu bu. Oyuncak kadar değersiz değildi içindeki hisler. Beyninin ya da kalbinin çalınması gibi bir şeydi. Şimdi ne düşünebiliyor ne de hissedebiliyordu.

Aklındaki fikirler beynini karıştırırken hızla direksiyona vurdu. Çaresizlik geziniyordu tüm bedeninde. Annesini kaybedişinde hissettiği gibi bir çaresizlik. Gözleri buğulanmaya başlarken görüşü de git gide bulanıklaşıyordu. Ama pes etmeyecekti. Hızla gözlerini temizleyerek görüşünü netleştirdi. Ardından aklındaki fikri uygulamak için sağ şeride geçip öndeki arabaya sert bir şekilde arkadan çarptı. Takip edildiğini biliyordu. Bu yüzden bu kez hislerine güvenip o hislerin doğruluğunu kanıtlayacaktı. Öndeki araba durduğunda hızla arabadan inip öndeki araca doğru ilerledi. Araçtan siyah takım elbiseli, uzun genç bir adam inince içinde bir tedirginlik belirdi. Adamın yüzünde de aynı tedirginlik vardı. Ama tek farkla. Arat'ın içinde şüphe uyandırdığı için, adamın ise korktuğu için o tedirginliğin baş gösterdiği belliydi.

"Hi-hiç sorun değil. Hasarı ben karşılarım. Zaten ufak bir şey. Be-benim acelem var da o yüzden hemen gitmem gerek. İ- iyi günler."

Arat adamın yüzündeki korkuyu fark etmese bile sesindeki titremeden bir şeyler olduğunu anlamıştı.

"Olmaz. Ben çarptım. Suçlu benim. Bu durumda polis çağırmamız gerekiyor."

"Ne? Po-polis mi? Yok gerçekten hiç gerek yok. Çok acelem var benim. Hasarı ben karşılarım bey efendi. Size iyi günler. "

Arat'ın cevap vermesini beklemeden hızla aracına binip oradan uzaklaştı. Arat adamdan fazlasıyla şüphelenmişti. Daha fazla zaman kaybetmeden hızla kendi arabasına binip aracı takip etmeye başladı. Yine aynı planı uygulayacaktı. Hızla elini cebine atıp telefonunu çıkararak Enis'in numarasını tuşladı.

"Alo abi neredesin? Giderken çok sinir-"

"Siyah, klasik araba tarzı bir araç eski lastik fabrikasının oralara doğru ilerliyor. Acele et. "

"Tamam abi hemen geliyorum."

Bu kez içinde ufakta olsa bir umut vardı. Şüphelerinde yanılmayacağını düşünüyordu. Lavinia'nın o adamın elinde olma düşüncesi bile damarlarında şimşekler çaktırmaya yetiyordu. Onu ne ara bu kadar sahiplendiğini de bilmiyordu aslında. İlk gördüğünde içinde bir gram kıpırtı bile hissetmemişti. Yaşadığı hayat mıydı Lavinia'yı ona bu kadar çeken? Bu soru kafasında uzun zamandır iyicene bir yer edinmişti. Çünkü şu anda ona hissettiği merhamet değildi. Giderek büyüyen ve sevgiyle başlayan fakat adını henüz koyamadığı bir şeydi.

Önündeki siyah araçtaki adam hâlâ Arat'ı farketmemişti. Çünkü hızı hâlâ aynıydı. Nereye gittiği hakkında ufak bir fikri bile yoktu. Sadece adamı eski lastik fabrikasının oralarda kıstırabileceğini düşünüyordu. Planın gerçekleşebilmesi için Enis'in yine erken yetişmesi gerekiyordu.

Lastik fabrikasının yakınlarına gelince öndeki aracın yavaşladığını fark etti. Enis yine vaktinde yetişmişti. Hızla arabadan inip öndeki araca doğru ilerledi. Adam her kim olursa olsun tüm öfkesini ona kusabilecek kadar sinirliydi. Ardından öfkeyle arabanın kapısını açıp adamın yakalarından tutarak sert bir şekilde dışarı çıkarıp yumruklamaya başladı.

"Kız nerede lan? Konuş yoksa beynini deşrim senin!"

"A-abi ne k-kızı? Ne dediğini a-anlamıyorum."

"Lan yalan söyleme! O şerefsiz kaçırdı değil mi kızı? Söyle ulan!"

"Abi valla bi-bilmiyo-"

"Ulan son kez soruyorum. Eğer konuşmazsan hiç acımam yere yatırır üzerinden arabayla geçerim. Gerçekten yaparım bunu."

"Ta-tamam. Dur ko-konuşacam. Ka-çtı."

"Ne diyorsun lan? Doğru düzgün anlat."

"Kız elimizden kaçtı."

"Yalan söyleme lan şerefsiz."

"Abi valla yalan söylemiyorum. Nasıl kaçtığını bizde anlamadık."

Arat adamın söyledikleri karşısında ne hissedeceğini bilememişti. Çünkü kaçmış olması amcasıyla karşılaşmıycağını gösteriyordu. Fakat hâlâ ortalarda değildi. Ve bu yüzden başına herşey gelebilirdi. Büyük ihtimalle kaçtıktan sonra amcası yine peşine düşmüştü.

"Enis şu adamı diğerinin yanına götür ve o şerefsizin yerini söyleyene kadar tek nefes bile almalarına izin verme."

"Tamam abi. Sen de dikkat et. Bulacağız kızı merak etme."

Başını onaylar anlamda, varla yok arası bir şekilde sallayıp hızla arabasına yöneldi. Yine bir arayışın sonunda büyük bir hüsrana uğramıştı. Bu kez bulacağına emindi. Ama yanılmıştı. Her bulduğu kapı sadece aralanıyordu. O ufacık aralıktan da geçebildiği kadar umutsuzluk süzülüyordu içeriye sert bir poyraz gibi. Yine bir planın içine düşmüş olabilir miydi? Bu soru milyonlarca soru işareti daha getiriyordu beraberinde.

Yönünü kaybetmiş aptal bir kuş gibi hissediyordu kendini. Gökyüzünde uçsuz bucaksız gideceği yol varken gittiği yolların yine bir plandan ibaret olup o planda hızla yere çakılacağından korkuyordu. Yanlış yaptığı her şey ona hiçbir şey kazandırmıyordu. Fakat çok şey kaybettiriyordu. En çok kaybettiği şey ise umuduydu. Her başarısız planda tükeniyordu git gide. Ama içinde hep dik durup pes etmemesini söyleyen bir adam vardı. O adam kendisiydi aslında. Ona, yıkılmadan yeniden güç verip yürüdüğü yolda yalpalamadan emin bir şekilde ilerlemesini sağlıyordu.

Eve yetiştiğinde arabadan inmeden önce etrafta gözlerini gezdirdi. Bu kez de izleniyor olabilirdi. Dikkatlice baktığında etrafta şüphe uyandıracak hiç kimse görmediği için arabadan ağır hareketlerle indi.

Aklı karışık bir şekilde eve doğru yürürken bahçeden gelen havlama sesleri dikkatini çekmişti. Bu Gölge'nin sesiydi. Daha fazla yaklaştığında ise gördükleri karşısında ufak bir şok geçirmişti.

Sizce Arat neye bu kadar şaşırmış olabilir?

Vote ve yorumlarınızı bekliyorum.

Lütfen görüşlerinizi bildirin. Gerçekten her biri benim için önemli ve çok değerli...

İŞARET DİLİNDE AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin