8

144K 3.8K 315
                                    

Hayatım boyunca bu denli berbat bir gece geçirip bu denli rahat bir uyku uyumamıştım. Brandon'ın yatağındaki hoş kokudan mı yoksa rahatlığından mı ya da bir güne sığdırdığım fazlaca adrenalinden uyuşan ve kasılan bedenim kulağıma fısıldadığı Annabel Lee şiiiriyle gevşemişti. Saçlarımda dolanan parmakları, sıcaklığı beni cezbetmişti.

Başımı hafifçe oynattığımda burnum diken gibi bir şeye sürtündü, aynı zamanda Brandon'ın kokusu ciğerlerime doldu. Gözlerimi açtığımda boynu ve omzunu görebiliyordu. Brandon'ın kollarında uyuyordum. Kaslı kolları beni her kavisini hissedebileceğim bir şekilde sert vücuduna bastırmıştı. Ona sarılmıştım.

Çekinerek başımı kaldırdığımda yine göz göze geldik. Anında yakalanmış gibi bakışlarımı kaçırdım ve geri çekilmeye çalıştım fakat o buna izin vermedi, beni kendine daha fazla çekti. Diretmedim ve başımı eski yerine bıraktım. Aşmam gereken şeylerin başında karşı cinse olan gergin tavrımı silmek vardı.

Kokusunu tarif etmek imkansızdı, sanki tüm erkek çiçekler kokularını tek bir vücuda harmanlamış da nehirden akan bir suyla vals yapıyor gibiydi.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu

Hiç düşünmeden "Kokunu," diye cevapladım.

Sesli bir şekilde güldü "Kokumu mu?" diye sordu. Bazen düşünmeden boş konuşurdum.Ben ağzıma gelen ilk şeyi söylediğim için gülmekte neredeyse haklıydı. Yine de bu hoşuma gitmemişti. Sırf alaycı tavrı yüzünden Brandon'ı çimdiklemek istedim, hem de morarana kadar. Eğer bunu alaya almaya devam ederse kokusunun ne kadar iğrenç olduğunu seve seve söyleyebilirdim.

Alıngan bir tavırla devam etti "Ne varmış kokumda?" diye sordu. Kurduğum intikam planları sıvası dökülen duvar gibi pıtır pıtır yere düşerken kıkırdadım ve yüzüne baktım. Dudağı hafifçe kıvrılmıştı.

"Hiç," diye omuz silktim "Sadece güzel," diye mırıldandım. Çok güzel.

Birkaç gündür tanıdığım adamın kollarında uyanıyor ve ona kokusunun ne kadar güzel olduğunu söylüyordum. Bu pek da hoş bir davranış olmasa gerek.

Kollarının arasından sıyrılarak yorganı kaldırdım ve bacaklarımı yataktan aşağı sarkıttım "Okula gitsem iyi olur," diye mırıldanarak ayağa kalktım.

"Bunun için biraz geç kaldın," dedi ona döndüğümde kollarını başının altında bileştirmiş beni izliyordu. Bir gözümü kısarak sorarcasına bakışlarımı ona diktim, bana saati göstermekle yetindi. Saat ona geliyordu!

"Şaka yapıyor olmalısın?"

Yüzü bir anda ciddileşti "Evet, şaka yapıyorum," dedi ve üzerindeki yorganı atarken gözlerini hafifçe gülümsedi "Bir gün daha devamsızlık yaptın kötü kız. Bu günü eğlenceli geçirmek için bir planın var mı bari?" diye sordu.

Güldüm "Hayır, muhtemelen günün geri kalanında ders çalışmalıyım,"

Başını olumsuz anlamda salladı "Beraber vakit geçirelim. Belki birkaç sahafa uğrarız, bildiğim güzel yerler var," dedi.

Düşünmeden kabul ettim "Olur," dedim.

"O halde yarım saate hazır ol," dedi ve göz kırparak önüne dönüp banyoya girdi. Brandon ile bir gün geçirmek ne kadar ürkütücü olabilir ki? Hem de sahafta! Mis gibi kitap kokusuyla rafların arasında!

Koşar adımlarla odama girdim, direkt olarak giysi odasında soluğu aldım. Hava nasıldı? Tekrar odaya girip camı açtım ve başımı dışarıya uzattım. Biraz soğuktu ve hala kalın bir sis tabakası vardı. Odaya tekrar girdim ve kıyafetlere baktım. İkinci büyük sorun; ne giyeceğim? Gözüme kestirdiğim deri taytı raftan çıkardım, kenarlarında deri detayı vardı ve oldukça da şıktı. Üzerine beyaz bir kazak çıkardım. Spor ayakkabılar mı? Hayır. Topuklu ayakkabı? HAYIR. En sonunda zımbalı postallarda karar kıldım ve üzerime siyah bir ceket alıp hızlıca giyindim. Dalgalı saçlarım bozulmasın diye taramadan topladım, zaten krem sayesinde yeterince yumuşak ve yatık duruyorlardı kabarmek istemiyordum. Hızlıca saçlarımı arkada topladım ve kendime ayna karşısında baktım. Fena değildim.

Sıfır | Vincent Serisi 1Where stories live. Discover now