15

128K 3.6K 168
                                    

Bir yandan tırnağımı kemirirken bir yandan da ucuz kahve dolu bardakla oynuyor, bir kez olsun ağzıma götürmeye tenezzül etmiyordum. Paldır küldür bir şekilde karakola sürüklenmemiştik, Brandon arabasına binerek iki polis arabasının arasında yol almıştı. Fazlasıyla normal görünüyordu. Hatta suçludan çok polis eskortunda bir yerden bir yere giden önemli kişiler gibi görünüyorduk. Zaten suçlu değildik ama çok önemli biri de değildik. Brandon'ı benden ayırdıklarında açıkçası korkmuştum. Brandon ise soğuk kanlı bir şekilde "Eve git," demişti.

Ardından beni ayrı bir odada nazik bir şekilde sorgulamışlardı. "Zorla mı tutuluyorsun?","Neden onun evindesin?","Onunla herhangi bir ilişki yaşadınız mı?" vesaire... Kendi doğrularımı söylemiştik fakat bunlar onların doğruları mıdır emin değildim.

En sonunda beni serbest bırakmışlardı, bende bir avcumda Brandon'ın arabasının anahtarı, telefonu, bir elimde kahve bekliyordum işte. Eğer gece boyunca nezarette kalması gerekirse eve gitmem için veya Kurt'u aramam için telefonuyla arabasının anahtarını vermişti. Zaten bunlar ondan alınacaktı, Brandon biraz aha datik davranarak bana vermişti.

"Andrea," babamın sesiyle başımı kaldırdım, uyku sersemi olduğum için bunun ihtimal olma olasılığı oldukça yüksekti.

"Baba?" fakat canlı kanlı karşımda John Devotion duruyordu.

"Neler oluyor?" diye sordu. Ayık olduğu söylenemezdi. Üzerinde siyah bir şişme mont vardı, altında siyah pantolon ve ayakkabı. Babamı burada bu kadar aklı başında -hele ki gecenin bu saatinde- görmeyi beklemiyordum.

"Bilmiyorum, sadece benim yanında kalıp kalmadığımı sordular ve...-" cevabımı dinlemeyi bıraktığı için bende konuşmayı kestim. Köşedeki polis memuruna yöneldi ve bir şeyler söyledi. Sinirle dudaklarımı dişlerimin arasına çekip sertçe ısırdım ve telefonun tuş kilidini açtım. Sabah 5.15.

Bundan sonra ne olacaktı? Beni babamın yanına tekrar mı göndereceklerdi? Onun yanında olmak istemiyordum, tek istediğim Brandon'ın yanında olmaktı. O bana eksikliğini hissettiğimgüveni veriyordu, babam gibi bir sonraki dakikası belirsiz bir adam değildi.

Tamı tamına yarım saat sonra babam, Brandon ve yaşlı bir polis memuru bana doğru geliyorlardı. Soğumuş kahveyi sehpaya bırakıp doğruldum, Brandon'a sarılmak istiyordum fakat polis memurun bakışları buna izin vermiyordu.

Babam beni kolunun altına alarak "Reşit olana kadar kızım benimle," dedi ve gülümsedi.

Polis memuru mahcup bir gülümsemeyle Brandon'a döneren "Aradaki yaş farkı bu denli fazla olmasaydı inanın Bay Vincent daha fazla kolaylık sağlayabilirdim ancak yasalarımızı biliyorsunuz,"

Brandon anlayışlı bir ifadeyle başını salladı "Ve siz de biliyorsunuz ki biz yanlış bir şey yapmadık,"

"Elbette, fakat yasalar," diye mırıldandı.

Brandon ağzının içinden yasalara okkallı bir küfür salladığında dudakların kıvrılmıştı. Ancak Brandon bir beyfendi gibi gülümserken taşra serserisi gibi küfredebilirdi.

"Gidebilir miyiz?" diye sordu babam

"Elbette," diye onayladı polis memuru.

Dışarı çıkana kadar babamın eli omzumda kaldı, dışarı adım atar atmaz yasak bir şeye dokunuyormuş gibi hızla elini omzumdan çekti.

"Neyse ne, Andrea'yı tekrar yanımda istemiyorum." diye homurdandı

"Bunu düşünmüş olman aptallıktı, " diye tersledi.

Babam "Ne halt yersen ye," diye tısladı ve ellerini montunun cebine sokup karda ayak izlerini bırakarak caddeye çıktı.

"Babam adına özür dilerim," dedim Brandon'a dönerken.

Sıfır | Vincent Serisi 1Where stories live. Discover now