26

120K 3K 265
                                    

Manganın sayfalarını ikinci bir kez gözden geçirirken sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. Öylesine sıkılmıştım ki buz tutan nefesimin etrafa dağılışını, silikleşmesini izlemek her şeyden daha keyifliymiş gibi geliyordu. Birkaç saniyeliğine.

Yolu kontrol ettim ve manganın son sayfasını açtım. Eğer mangayı aldığım kitapçı bana sağdan sola okunduğunu söylemeseydi muhtemelen yarım saatimi kafa karışıklığı ile geçirirdim.

Mangayı okumamın sebebi tamamen çeşitlilik arzusuydu. Joseph çok sık olmasa da eğer bir şey okuyacaksa bu manga oluyordu. Doğrusu biraz ondan özenmiştim, manga okurken eğleniyordu. Fazlasıyla hem de. Elimdeki mangayı bana o önermişti, tam benlik olduğunun altını çize çize. Kapakları... Bana göre gelmiyordu.

Başlarda tam olarak neyin ne olduğunu kavrayamasam da kavradığımda her şey daha keyifli bir hal almıştı. Benlik değildi ama herkes gülmeyi severdi. Mangayı okurken, daha ilki olmasına rağmen neredeyse kahkaha atacaktım.

Telefonumun titremesiyle kaldığım yeri aklıma yazıp elimi cebime attım, parmaklarımın üşüdüğünü ancak o an fark edebilmiştim. Telefonu çıkardım, kayıtlı olmayan bir numaradan arama vardı. Tereddütle ikonu kaydırdım ve telefonu kulağıma götürdüm.

"Merhaba," dedi, sesi pürüzlü ve uzakta da olsa kim olduğunu biliyordum.

"Septembre?"

Güldü "Çok uzun zamandır yalnız bekliyorsun," dedi.

Dürtüsel bir tavırla etrafımı kolaçan ettim, karşı kaldırımda, kırtasiyenin önünde duruyordu. Elini kaldırıp parmaklarını kıvırarak imzası haline gelmiş selam hareketini yaptı.

"Beni mi izliyorsun?"

"Bugün, evet."

Dişlerimi birbirine bastırarak ona sırtımı döndüm. Deve kuşu misali, ben onu görmezsem o da beni görmezdi.

"Bir saattir mi bekliyorsun, iki saattir mi?" diye sorduğunda telefonu kulağımdan indirip saate baktım. Bir buçuk saattir bekliyordum.

"Ne kadar geciktiğini mi söyleyeceksin?" dedim yaşça benden büyük olmasını ve ona benzer birkaç saygı duyma maddesini hiçe sayarak.

Yeniden gülümsediğini duydum "Gelmeyecek," dedi.

"Seni ilgilendirmez," dedim.

"Yerine Kurt'u gönderecek," dedi beni yok sayarak.

Nefesimi sertçe dışarı üfledim "Septembre...-"

"Neden gelmeyeceğini merak etmiyor musun?" diye sordu.

"Etmiyorum," diye tısladım öfkeyle.

"Başka bir kadınla..."

"Sana inanmıyorum."

"Beni sadece seninle aldatmadı. Bizi aldattı o..." Telefonu suratına kapattım. Kendi kendime bunun doğru olmadığını söylesem de içime bir kez süphe tohumları yerleşmişti ve Brandon'ın yokluğu bu tohumun güneşi ve suyuydu.

Brandon'ın numarasını tuşladım ve kulağıma götürdüm. Açmadı. Üçüncü kez arayışımda telesekreter devreye girdi. Hırsla telefonu kapattım. Zihnimi bulandırmaya çalışıyordu ve ben buna karşı çıkmak yerine boyun eğiyordum.

Kaldığım sayfaya bile bakmadan mangayı çantama attım ve durağa doğru adımladım. Bugün hastaneye beraber gidecektik, ısrarcı olan oydu ve şu an burada değildi. Hırsla dişlerimi birbirine bastırdım ve daha sert adımladım. İlk gelen otobüse binerek aktarmalı olarak hastaneye ulaştım.

Sıfır | Vincent Serisi 1Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz