23

124K 3.1K 137
                                    

Akşam üzeri, gece, sabaha doğru... Sadece sevişmiştik. Duraksamak, yorulmak, bıkmak, acıkmak ya da soluklanmak yoktu. O istiyordu, kontrol ediyordu ve yapıyordu. Benim ona karşılık vermemek gibi bir lüksüm yoktu, onun beni istediği kadar ben de onu istiyordum. Ona açtım ve onunla aramdaki engellerin, sırların ve diğer bir yığın kalktığı tek yer yataktı. Onunla olurken bizi engelleyen tek bir parça kıyafet yoktu. Biz vardık. Sadece biz.

Bu beni korkutuyordu. Ona sadece çarşafın üzerinde gerçekten dokunabilmek hoşuma gitmiyordu, ben ona her yerde gerçekten dokunabilmek istiyordum. Aramızda hiçbir zaman herhangi bir sır olsun istemiyordum. Ben ona sonuna kadar açıktım, onun da bana sonuna kadar açık olmasını istiyordum.

Septembre'ın söyledikleri sürekli zihnimin içinde dönüyordu. Ona her bakışımda, seni duyduğumda, kokusunu aldığımda zihnimin rutubetli duvarlarına Septembre'ın cümeleri çarpıyordu, cehennem tazısı gibi peşime düşmüştü ve beni öldürmeden durmayacaktı.

Dudaklarımı Brandon'ın saçlarının arasına bastırdım. Başını göğsüme koymuş, kollarını sımsıkı bana sarmışken nasıl olur da beni bırakabileceğine inanırdım? Nasıl bana yalan söyleyebilirdi ki? Derin bir iç çekerek ferah kokusunun ciğerlerime dolmasına izin verdim.

Bu nasıl sahte olabilirdi?

Göğsümü öptüğünde kollarımı gevşettim. Başını kaldırdığında dudakları kıvrılmıştı. Kuru dudaklarıma sert dudaklarını bastırdı. "İyi misin?" diye sordu.

"İyiyim." diye karşılık verdim.

"Tatil için birkaç planım var," dedi dirseğini yatağa yaslarken.

Kollarımı çarşafın üzerinden birleştirerek ona döndüm "Ne gibi planlar?" diye sordum. Sanki bütün gece kendimi yememiş gibi ona verebileceğim en büyük gülümsemeyi verdim. Bu, diğerlerine sunduğum gülümseme gibi bana sahtelik hissi vermemişti. Ona gerçekten gülümsüyordum. Ona gülümserken ben bile mutlu olduğumu hissediyordum. Belki de sadece onunla mutluydum.

"Önce Finlandiya'ya uçacağız. Bir iş ortağımın tavsiyesi olan küçük kubbe şeklinde odaları olan otellerler var, Saariselka'da Igloo Village Kakslauttanen. Aurora'ları sevdiğini hatırlıyorum,"

"Ama ben sana söylediğimi hatırlamıyorum,"

Dudaklarına yine o kendine has ben-tüm-sırlarını-biliyorum gülümsemesi kondu "Bir hafta kadar orada kalacağız," diye devam etti.

"Sonrası var mı?" diye sordum onun gibi biraz oyuncu olmaya çalışarak.

"Elbette. Fransa'ya gidiyoruz. Birkaç gün orada kalacağız,"

Bunun ne kadar hoşuma gittiğini söylemek için ağzımı açtığımda karnım pek de kibar olmayacak şekilde guruldadı. Huzursuz bir şekilde örtünün altında kıpırdandım "Yemek yesek iyi olur," dedim ve saate baktım, sabah altıya geliyordu "Çok mu erken kalktık?" diye sordum.

"Duş alacak kadar dayanabilir misin?" diye sordu kurnaz bir ifadeyle.

Başımı salladım "Sanırım, deneyelim ve görelim," diyerek doğruldum. Ben yataktan olduğum gibi kalkmakla sabahlığı almak arasında gidip gelirken Brandon ayağa kalktı "Ben suyu ayarlayacağım," dedi ve ağır adımlarla banyoya girdi. Hayır, poposuna bakmadım.

Uzanıp sabahlığımı üzerime geçirirken bütün kasları gerilmişti. Nefesimi sakince vererek sabahlığı kollarımdan kaydırdım ve kuşağını bağladım. Bütün gece uyumamıştım üstüne iki gündür fazlasıyla gerilmiştim. Ayağa kalktığımda bacaklarımın da kollarımdan geri kalır bir hali yoktu. Ağır adımlarla banyoya girdim.

Sıfır | Vincent Serisi 1Where stories live. Discover now