52-STÜDYO

75.9K 3.9K 1.5K
                                    

Merhaba,

Yeni bölüm 6 Haziran'da gelecek. Tarihin özel olması nedeniyle attığım en uzun bölümlerden biri olmasını planlıyorum.

İyi okumalar!





Kampta bir tur atmış, biraz kafateryada oturmuştuk. Şimdi de yavaş yavaş kulübelerimize yürüyorduk. Çünkü bir saatin bitmesine az kalmıştı.

Bu süreç içerisinde Barış dört kere yanağımdan makas almış, beş kere giydiğim kıyafetlerden hoşlanmadığını kulağıma fısıldamış olsa da üzerindeki tişörte rağmen soğuk kanlılığını korumuştu. Ha bir de, bizim kızların gizlice birkaç fotoğrafımızı çektiğinden şüpheleniyordum. Gerçi fotoğraf çekmeleri benim işime gelirdi.

"Saat kaç," diye sordu Barış.

"Bir saatin dolmasına on saniye falan var," dedi Ezgi.

Ah, saf Ezgi. Bunu neden söylüyorsun?

Barış durdu. Doğal olarak grubun geri kalanı da durdu. Herkesin dışarda olduğu, kampın bu yoğun saatinde üzerindeki tişörtü çıkardı. Kampta çoğu kişinin gözü üzerimizdeydi zaten. Barış'ın bunu yapmasının üzerine herkes, özellikle kızlar bize baktı.

"Baklavalar aşkına," diye söyledim sessizce ve tişörtü ona geri giydirmek için Barış'ın yanına yöneldim.

Beni durduran Aslı oldu.

"Denizi olan bir kamptayız Melis. Denizden çıkan herkes çıplak. Ayrıca bizimkiler yanımızda, bunu unutma."

Aslı'nın hızlı bir şekilde kulağıma fısıldaması beni sakinleştirirken bana bakan Barış'a fazla uzağımızda olmayan kulübesini işaret ettim. Ne dediğimi anlasa da fazla umursamadı. Aksine, keyiflenmiş gibiydi.

"Bir sonraki cezada görüşmek üzere," dedi ve arkasını dönüp yavaş adımlarla kulübesine yürümeye başladı.

Çıkarttığı tişörtü omzuna atmıştı. Benim inadıma böyle denizden çıkan Kerem Bürsin yürüyüşü yapıyordu. Grup yanımda olduğu için ağzıma gelen sözcükleri yutmak zorunda kaldım. Bizim çocuklara artık söylemeliydim. Ama önce Kaanla konuşmam gerekiyordu.

Bizim çocuklar Barış'a sinirlendiklerini küfürleriyle belli etmeden önce Zeynep konuştu.

"O zaman etüte?"

İstemeyerek de olsa onayladık ve hep beraber kulübelerimize yöneldik.

-----------

Kerem elindeki kalemi sertçe masaya koyarak konuştu.

"Bu lanet soruya lanet olsun, bundan sonraki hayatıma baba parasıyla devam edeceğim."

Zeynep Kerem'e uyaran bir bakış atarken yanımda oturan Melih onu onaylarcasına ofladı. Yanıma oturmasını istememiştim ama moraran gözünü gördükten sonra itiraz da edememiştim. Bu yüzden etütün başından beri Barış'ın kötü bakışlarının odağı halindeydik.

"Hangi soruyu çözemedin, göster," dedim.

"Hiçbirini çözemedim. Ama bak şunu sallamıştım tuttu," diyerek işaretlediği soruyu gösterdi.

"Geometrinin kolay olmadığını biliyorum Kerem. Ama çöze çöze elin alışacak. Pes etme."

Ofladıktan sonra kalemini tekrar aldı.

"Şu soru türü çok çıkıyor. Anlatsana."

Soruyu ona anlattıktan sonra kendi testime döndüm. Çözmeye devam etmeden önce başımı kaldırıp Barış'ın oturduğu masaya baktım, yerinde yoktu. Lavaboya falan gitmiş olmalıydı. Ben de ayağa kalktım ve lavaboya yöneldim, belki onu orada bulurdum ve biraz konuşurduk.

DÜŞMAN OKULLAR "YAZ KAMPINDA" Where stories live. Discover now