Beş

7.2K 679 192
                                    

Sonunda adresteki yere geldiğimde beklediğim kadar lüks bir yerle karşılaşmamıştım. Şık ama rahat bir yere benziyordu. Demek Jimin böyle yerleri seviyordu.

İçeri girdiğimde bulunduğum mekan daha da hoşuma gitmişti. Loş ışıklandırması, koyu renk döşemeleri, duvarlarda çeşit çeşit aksesuarlarıyla beni çabucak etkisi altına almıştı burası. Sanırım yeniden insan içine karışmanın, böyle yerleri keşfetmenin vakti gelmişti.

Nihayet gözlerimi mekanın dekorasyonundan ayırıp tanıdık bir surat için etrafı taramaya başladım. İçerisi çok kalabalık değildi. İki veya üç masa doluydu ve hiçbiri karanlık bir köşede öylece oturan Jimin'e dikkat etmiyor gibiydi. Gözlerini ifadesizde masaya dikmiş, bir şey düşünüyor gibiydi. Beyaz bir kazak giymiş, kolların sıvamıştı. Yanında deri bir ceket duruyordu.

Da Eun sayesinde her ortama uyabilecek güzel bir elbise giymiştim. Giydiklerim yanında sırıtmayacaktı. Bu yüzden onu görünce oluşan elimi ayağımı titreten heyecanı bir kenara bırakıp çabucak yanına ilerledim. Beni görünce gülümseyerek ayağa kalktı ve benimle selamlaştı. Onunla herhangi bir temasa girmeden karşısındaki sandalyeye oturdum.

Gri saçları başımızın üzerindeki lamba sayesinde daha bir belirgindi, gölgesi yüzüne düşüyor ve onu daha da gizemli gösteriyordu.

"Seni gördüğüm formalı ve salaş hallerinden sonra şu an çok farklı görünüyorsun," dedi utanmazca. "Güzel bir seçim olmuş." Eliyle elbiseyi işaret etti.

Ona sakin bir bakış attım. Beni heyecanlandırdığını belli etmek istemiyordum. "Teşekkür ederim. Kardeşimin seçimi."

Birden bire kıkırdamaya başladı. "Onda gerçekten idol potansiyeli var. Birçok konuda fazlasıyla yetenekli."

"Öyledir," dedim kardeşimi hatırlayınca gülümseyerek. "Ailemizin altın üyesidir o."

"Vay canına, gülebiliyormuşsun." Bu muzip halleri karşısında tepkisiz kalamadım. Yeniden gülerken ona laf sokmadan da edemedim.

"Açıkçası dün hastanedeki şebekliklerin sırasında fazlasıyla gülmüştüm."

İkimiz de gülerken o utanmış şekilde eliyle yüzünü kapatmıştı.

"Çok şey yaptım mı ki ya?" Onu meraklandırmak için imalı bir bakış atıp omuzlarımı silkmekle yetindim. Ardından dayanamayıp aklımdaki soruyu sordum.

"Eğer yanlış anlamazsan dün gece neden o halde olduğunu sorabilir miyim?"

Yüzü ifadesiz bir şekilde bir süre bana baktı. Cevap verip vermemek konusunda kararsız gibiydi. Sonuçta o ünlü biriydi ve söylediğim herhangi bir şeyi ileride ona karşı kullanacağımı düşünüyor olabilirdi. Ancak genele bakarsak zaten elimde ona karşı kullanabileceğim birçok şey vardı.

O ne diyeceğini düşünürken garson geldi, sipariş verme ve yemeklerimizin gelme sürecinde o konu kapanmış oldu. Yemeklerimizi yerken ikimiz de sessizdik. Ancak merakla bir cevap beklediğimi o da biliyordu.

"Aslına bakarsan kavga etmek bana göre bir şey değildir. Sadece dün bir arkadaşıma yardım ettim. Gergin bir anımdı sanırım. Kendimi de şaşırttım."

Önündeki tabağı didikliyor, pek bana bakmadan konuşuyordu ama bana sorularımı terslemeden cevaplıyordu. Bu da bana devam etmek için cesaret veriyordu.

"Jimin," dedim dayanamayarak. "Hayatında her şey yolunda mı?"

Yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirirken başını iki yana salladı.

"Elbette. Baksana bize," dedi coşkuyla. "İşler fazlasıyla yolunda gidiyor." Küçük bir duraklama anı yaşadı. "Sadece biraz yoğun. Bilirsin, koşuşturmaca. Falan. Öyle." Sesi gittikçe kısıldı. O an sorunlarını anlatmanın ona göre bir şey olmadığını anladım. Böyle zamanlarda kendini ifade etmekte zorlanıyor gibiydi. Duygularını dile dökmek ona göre bir şey değildi sanırım.

Lilac | JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin