On Dokuz

5.2K 495 82
                                    

Jimin'in hayatımdan çıkışı beklediğimden ani ve açıkçası alışması kolay olmuştu. Gökten düşer gibi hayatıma girmişti ve şimdi de buhar olup gitmişti. Zaten onunla arkadaş olmak bile inanması güç bir hayal gibiydi. Şimdi gittiğinde bir rüyadan uyanmış gibiydim. Uyanmış olmam biraz canımı sıkmıştı ama zaten gerçek olamayacak kadar güzeldi.

Açıkçası başlarda böyle bir davranışı neden sergilediğini çok merak etmiş, onu arayıp sebebini sormak istemiştim. İtiraf ediyorum, çok geçmeden onun kapıma dayanıp benden özür dileyeceğine emindim. Ama aradan bir ay geçtiğinde bir gerçek kafama dank etmişti. Ben hiç kimseydim. Kendimi onla kıyaslayıp küçük görmem biliyorum, mantıklı bir hareket değildi ama onu kendimle kıyaslamam bile başlı başına bir hataydı.

O beni arkadaşı olarak adlandırırken ben gözlerimi daha yükseğe dikmiştim, oysa beni arkadaş olarak adlandırmış olması bile bir mucizeydi. Ama şimdi görebiliyordum ki o beni ben olduğum için seçmemişti. O beni sıradan olduğum için, sıradan hayata bir çapa olarak seçmişti. Şimdiyse buna, bana ihtiyacı kalmamıştı.

Aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen o kadının, Ga In'in kim olduğunu da sorgulamamıştım. Umurumda değildi, onu ağlatabilecek kadar önemli biriydi işte. Saflık yapmama gerek yoktu, lisedeki büyük aşkı falan olmalıydı. Şimdi yeniden Jimin'in hayatındaydı, onu depresyona soktuğuna göre tekrar bir araya gelmeyi kabul etmemişti belki ama aradan geçen zamanda ne olduğunu bilmiyordum. Park Jimin'den söz ediyorduk istediğini elde etmiş olmalıydı. Mutlu olmasını diledim, gerisi önemli değildi. Zaten ben onu mutlu edemezdim.

Ben de mutluydum, tüm bu yaşananları sorun etmiyordum. Gerçekten. Zaten kaçınılmaz bir durumdu, elbette bir gün benimle bağlarını koparmak isteyecekti. Bu büyüdüğünüz için oyuncaklarınızı başkasına vermeniz gibi bir şeydi. Oyuncakların üzülmesine gerek yoktu, sadece onlara artık ihtiyaç kalmamıştı.

"Da Hyeon!" Areum'un çığlığı bastığını duyunca boş bakışlarımı duvardan çekip ona döndüm. Ona verdiğim yedek anahtarla girmiş olmalıydı. "Bu halin ne?" Tamam, belki anlattığım kadar kolay atlatmış olmayabilirdim.

Areum'u bir aydır telefonda geçiştiriyor, yanıma gelip beni görmesine izin vermiyordum. Da Eun'un da evde olmamasını fırsat bilerek yalnızlığın tadını çıkarıyordum.

Yerdeki kitapların üzerinden atlayarak yanıma geldi. "Napıyorsun sen ya?" Hey, iyi bir haberim var. Ders çalışmaya başlamıştım. Elimde iyi bir mesleğim vardı, değil mi? Daha iyisi için yeniden sınavlara girecektim. Hem belki gerçekten başarılı ve ünlü bir doktor olursam gözden çıkarılabilir biri olmaktan da çıkardım.

"Uyuyor musun sen?" Ellerini yanaklarıma koydu ama yüzümü ellerinden kurtardım. "Ders çalışıyordum." Başını eve çevirip ortalığın karmaşasına baktı. Her yerde kitaplar vardı. İşleri biraz abartmış olabileceğimi kabul ediyordum.

"Görebiliyorum," dedi imayla. Sonra iç çekip üzüntüyle bana bakmaya başladı. "Neden bana söylemedin? Neden beni aramadın?"

"Ne için?" dedim anlamazlığa vererek. Konuşurken ona bakmıyor, halının üzerindeki kağıtları toparlıyordum.

"Bilmem ki ne için? 5 harfli, güzel gülüşlü, küçük boyutlu bir şey için olabilir." Düşünür gibi bakışlarını havaya kaldırmıştı. Sonra birden aklına bir şey gelmiş gibi parmağını şıklattı. "Dans edip şarkı da söyleyebiliyor."

"Furby?" dedim ayağa kalkarken. Bir anda gelen bir enerjiyle ortalığı toplamaya çalışmıştım. Areum'un yanında sakince oturup konuşmak istemiyordum. Ağlayabilirdim ki uzun zamandır bunu yapmamak için direniyordum.

"Kızım sen beni delirtecek misin? Tae'den öğreniyorum ben bunu. Tae'den!"

"Ne güzel işte daha da samimileşirsiniz. Hem öğrenilecek ne var ki?" Sakinliğim onu deli ediyordu, farkındaydım ama şu an böyle bir inkar mekanizmasına ihtiyacım vardı.

"Acaba Jimin'in seni terk edip gitmesi olabilir mi?"

"Öncelikle," dedim karşısına dikilip ellerimi belime koyarken. "Arkadaşlıklarda terk etmek diye bir şey yoktur. Sadece arkadaşınla arana mesafe koymayı seçebilirsin veya arkadaşlığını bitirirsin. Çok önemli değildi zaten kısa süredir tanıyordum onu."

"Adam etrafında Leylak diye diye geziyordu Da Hyeon."

"İyi hatırlattın ya. Sıktı beni bu saç rengi. Siyaha falan mı boyatsam?" Salonumdaki süs aynasının önüne geçip saçlarımı tutarak konuşmuştum. Sonra bir şey fark ettim.

Hiçbir zaman gözlerinin içi parlayan bir insan olmamıştım belki ama daha önce kendimi bu kadar boş bakarken hatırlamıyordum. İçim bomboş gibiydi. Gözlerime bakan biri yaşadığıma şüphe edebilirdi zira ölü balıktan bir farkım yoktu.

Aynadaki görüntüme daha fazla tahammül edemeyip yeniden Areum'a döndüm ve gülümsedim.

"Ne dersin?"

"Delirtin beni el birliğiyle. Aferin." Eliyle kısa bir alkış tuttu. Sonra sakinleşip gözlerini gözlerim dikti.

"Tae yazdı bana dün gece. Ruh gibi geziyor bu çocuk, bir şey olmuş galiba diye. Evde tabi suratsız suratsız dolanınca belki iyi gelirsin diye seni aramasını isteyip istemediğini sormuş. O da artık konuşmadığınızı söylemiş. Şimdi bana neler olduğunu anlatacak mısın?" Birden yüzünü buruşturdu. "Ga In denen mahlukatın döndüğünü duydum bu arada."

"Onun anlattığı dışında bir şey olmadı," dedim. "Ga In yüzünden kendini kötü hissediyordu. Birkaç defa geldi bende kaldı. Sonra da bir daha görüşmek istemediğini söyledi." Aklım hala ruh gibi dolanması ayrıntısında kalmıştı. Araları düzelmemiş miydi?

"Bu kadar mı?" dedi şaşkınlıkla. "Bir açıklama yapmadı mı?"

"Gerek var mıydı? Bir ona bak bir bana. Bunun bir gün biteceği belliydi." Omuzlarımı silkip etrafı toplamaya döndüm. "Sınavlara tekrar gireceğim," dedim konuyu değiştirmek için. Sadece iç çekmekle yetindi. Bir süre konuşmadan eve çekidüzen verişimi izledi.

"Da Hyeon," dedi en sonunda dayanamayıp. "İyi misin?" En sonunda pes edip içimde bastırdığım duygularımı biraz yüzüme yansıttım.

"Lütfen," dedim acınası bir sesle. "Bunu konuşmasak olmaz mı?"

"Tamam güzelim." Başını sallamakla yetindi. Ancak dayanamadan sinirle kendi kendine mırıldandı. "Bu Jimin bokunun yakın arkadaşlarımın aklını çelip durduğuna inanamıyorum."

"Ne?" dedim dediği şeyi algılamayarak.

"Lisedeyken Hara, bir kez tanışmıştın onunla bilirsin, Jimin'i çok beğenirdi. Ama Ga In'le çıkmaya başladıklarında zevksizin teki olduğunu anlayıp vazgeçmişti."

Hiç istemeden bir anda o bilgiye erişmiştim işte. Sevgilisi olmuştu Ga In onun. Elini tutmuştu, onu öpmüştü. Ona onu sevdiğini bile söylemiş olabilirdi. Ellerim titredi. Ama Areum'a belli etmemek için elimdekileri daha sıkı tuttum.

Gülümsedim sadece ona. Başka ne yapmaya hakkım vardı ki?

Lilac | JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin