Yirmi İki

5.2K 498 174
                                    

Bu grupla takılmak düşündüğüm kadar kötü olmamıştı. Çok geçmeden Areum ve Taehyung da rahatlamış, sohbete adapte olmuşlardı. Eğleniyordum, her şey yolundaymış gibi gülebiliyordum. Jongin'in bir anda bana oluşan ilgisinin farkındaydım. Gaeul'un beni buraya çağırmasının sebebinin az çok bu olduğunu fark etmiştim. Uzun zamandır yakışıklı bir adam gerçekten belli ederek bana ilgi göstermemişti. Belki işgüzarlıktı ama bunun tadını çıkaracaktım. Hali hazırda bekar biriydim, neden önüme gelen fırsatları değerlendirmeyecektim ki?

Konu mesleğinin anaokulu öğretmenliği olmasına geldiğinde masada kısa bir gülüşme yaşandı.

"Abi çok iyi ya hep çocuklarla falan," dedi Taehyung heyecanla. Masaya doğru eğilmiş merakla ona bakıyordu. Bu hali hepimizi eğlendirmişti. Jongin konuşmaya başladığında gülümseyerek ona dönmüştüm.

"Öyle aslında. Çocuklar insana ken-" Sözü bir anda yarıda kesilip bakışlarını merakla arkamda bir yere çevirmişti. Aynı anda masanın üzerine bir gölge düştü. Yemin ederim, kafamı çevirip bakmadan kim olduğunu biliyordum. Bir insanı gölgesinden tanımak da neydi?

"Vay canına gerçekten tüm grubu mu tanıyorsun?" dedi diğer kızlardan biri. Bakışlarımı hafifçe o tarafa çevirdim. Aptal, ne işi vardı burada? Hepsi Tae yüzündendi emindim.

Simsiyah giyinmişti. Başındaki şapkasını hafifçe yukarı doğru kaldırmıştı ve düz surat ifadesiyle kabul etmek istemesem de çok çekici görünüyordu. Bakışları bana takılmadan hızlıca üzerimden geçti ve arkadaşına döndü. Masanın başında dikilmiş, elini Tae'nin omzuna koymuştu. Taehyung'un vücudu bastırdığı tarafa doğru eğildi ama bozuntuya vermemeye çalıştı.

"Hoş geldin," dedi Tae dişlerini sıkarak. Elini elinin üstüne vurup çekmesini anlatmak için gülümserken hafifçe patpatladı. Ancak Jimin denen insanımsı daha çok bastırmakla yetinmişti.

"Şeyi almak için gelmiştim Tae'den," dedi masadakileri başıyla selamlayıp.

"Ne şeyi abi?" dedi o da başını kaldırıp Jimin'e bakarken. Aralarında boş bir bakışma geçiyordu.

"Şeyi işte." Elini omzuna o kadar bastırıyordu ki elinin beyazlaştığını görebiliyordum. Taehyung'a acıdım ama bir yandan da hak etmişti. Neden ona olduğumuz yeri söylemişti ki?

"Haa şey!" dedi Tae bir anda heyecanla ayağa fırlarken. Omzundaki elden kurtulduğunda bilinçsizce omzunu ovaladı. Jimin'in koluna yapıştı ve onu hafifçe dışarı çekiştirdi. Açıkçası suratındaki boş ifade biraz ürkütücüydü.

"Arabada, gel sen."

Daha fazla Jimin'e bakmak istemiyordum, zaten benden tarafa baktığı da yoktu. Ne için geldiğini bilmiyordum ama benim için olduğunu düşünüp ümitlenmek anlamsızdı. Bu yüzden yeniden yanımdaki Jongin'e döndüm.

"Ee," dedim gülümseyerek. "Çocukları anlatıyordun." Çabucak başını salladı ve konuşmaya devam etmek için ağzını açtı ama sözü bir hadsiz tarafından yeniden kesilmişti.

"Bir kahve içmeden mi gideceğim? Dur ya," dedi Tae'yi durdurup. Çabucak kenardan bir sandalye çekti ve masanın başına kuruldu. Biz onun ne yapmaya çalıştığını anlayana kadar garsonu yanına çağırıp sipariş vermişti bile.

"Ne konuşuyordunuz?" dedi yapmacık bir sırıtışla. Başındaki şapkayı çıkarıp masaya koydu ve saçlarını karıştırıp havalı bir hareketle geriye attı. Şov yapıyordu ve işe yaradığını kabul ediyordum. Masadaki herkesi çabucak etkisi altına almıştı. Bu kadar küçük birinin bu kadar etkileyici olabilmesini bazen aklım almıyordu.

Alışık olduğum ama kalbimi yerinden çıkacak gibi attıran bir etkiden çabucak sıyrıldım ve ona ben cevap verdim.

"Jongin bize mesleğinden bahsediyordu." Dönüp Jongin'e gülümsedim ve elimi hafifçe koluna koydum. Bu yaptığım ona haksızlıktı, biliyordum ama kıskanmasını istemeden edemiyordum.

Ona geri döndüğümde kollarını birbirine bağlayıp geriye yaslanmıştı. Yüzündeki yapmacık sırıtış da silinmişti, sadece bana bakıyordu. Kudur, dememek için zor tuttum kendimi.

"Evet," dedi Jongin en sonunda konuşabildiğinde. Elimi kolundan çoktan çekmiştim. Yaptığı iş hakkında güzel detaylardan bahsedip, çocuklarla komik anılarını anlatırken masadaki herkes güzel bir gülüşle onu dinliyordu.

Jimin hariç. Birkaç defa göz ucuyla gülümseyen Tae'yi dürtükleyip gözleriyle uyardığına şahit olmuştum. Derdi neydi? Şu an aramızda bu kadar soğukluk olması onun suçuydu, şimdi ne demeye böyle davranıyordu?

Ona baktığımı fark ettiğinde yüzüne sinsi bir sırıtış yerleştirdi. "Yaa ne de güzel!" dedi yine Jongin'in sözünü keserek. Ancak sesindeki küçümsemeyi herkes sezmişti. Masaya sessizlik çöktüğünde onu yumruklayarak öldürmek istiyordum.

"Jimin," dedim sesimi sakin tutmaya çalışarak. "Benimle dışarı gelir misin biraz?"

"Yoo. Burası gayet rahat." Küstahlığı yüzünden onu mahvetmek istiyordum. Yüzüme sert bir bakış yerleştirdim.

"Lütfen." Sesimde rica yoktu. Daha fazla yüzüne bakmadan ayaklanıp kapıya yönelmiştim. Peşimden geldiğinin farkındaydım. Kapıdan çıkıp yola bakarak bir süre onu bekledim. Ardından gelip gelmediğini anlamak için geriye döndüm. Çok yakınımdaydı. Panikle geriye doğru bir adım attım ancak zaten kaldırımın ucundaydım.

Yola düşmemem için bileğimi yakaladığında dengemi bulur bulmaz klişe sahnedeki gibi beni kendine çekmeden bileğimi ondan kurtardım. Bir şey demeden ellerini arka ceplerine yerleştirdi.

"Ne işin var buradan?"

"O kim?" Aynı anda konuşmuştuk. İstemsizce kaşlarımı çattım. Kafamı bu kadar karıştırması haksızlıktı.

"Arkadaşım ya sana ne?"

"Areum'dan başka arkadaşın yok sanıyordum." Bu özgüvenli cevabına histerik bir gülüş attım.

"Vardı." İmalı lafım aramızda asılı kaldı. Aramızdaki atmosfer daha da gerginleşirken sözlerime devam ettim. "Ayrıca benim hakkımda bir şey bildiğin yok senin."

Sessiz kalmıştı. Tüm bu laflarıma ne karşılık verebilirdi ki? Yüzündeki ifade okunması imkansızdı ama doğrudan gözlerime bakması beni ürpertiyordu.

"Neden geldin?" dedim bıkkınlıkla.

"Dedim ya Taehyung'dan bir şey alacağım." Cevabına tek kaşımı kaldırdım.

"Buna inanmalı mıyım gerçekten?"

"Senin için gelecek halim yok ya." Cümlesi yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Söyler söylemez onun da bakışlarının titrediği gördüm. Beni kırdığının farkındaydı, beni parçaladığının farkındaydı.

"Lütfen," dedim pes ederek. Sesim sakindi. "Ne alacaksan alıp gider misin Jimin? Gerçekten bu dramayı kaldırmaya gücüm yok. En azından doğum günümde. Bırak bugünü kafam rahat geçireyim." Bakışlarını hafifçe yere eğip başıyla onayladı. Onu geride bırakıp içeri girerken yeniden yüzüne bakmadım. Arkamdan gelmeyeceğini biliyordum. "Jimin nerede?" dedi birileri masaya döndüğümde. Sesin kimin olduğunu ayırt edemeyecek kadar kötü hissediyordum.

"Bir işi çıkmış, gitti."

"Benden şeyi alacaktı," dedi Taehyung hafifçe kapıya doğru dönerken. Cevap vermedim. Çünkü alacağını almıştı.

Kalbimin parçaları zaten ondaydı.

Lilac | JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin