On Dört

6.1K 527 94
                                    

Da Eun'un yeni hayatı olacak grubuyla tanışmak için şirkete gittiğimizde bir fırsat bulup Jimin'in yanına kaçabilmeyi umuyordum ancak öncesinde kardeşimle ilgilenmem gerekiyordu. Girişte ne için geldiğimizi belirttiğimizde bizi geniş bir toplantı salonuna almışlardı.

Diğer kızlar ve aileleri çoktan gelmişti, ayrıca biz içeri girer girmez bize yerlerimizi gösterip ilgilenen bir şirket çalışanı da vardı. Bighit Entertainment'ın kurucusu, adının Bang Shi Hyuk olduğunu öğrendiğim adam ve beraberinde bir kadın da içeri girdiğinde salonun kapısı kapatılmıştı

Bang Shi Hyuk masadaki herkesi selamlamış, kızlarla tek tek konuşmuştu. Nihayet herkes masaya kurulduğunda arkasında ayakta dikilen kadına eliyle küçük bir işaret verdi. Yaşı bana yakın kız masanın karşısındaki ekranın önüne geçtiğinde hafifçe eğilerek bizi selamladı.

"Ben Lee Ga In. Çaylaklık sürecinizde sizinle ben ilgileneceğim. Kısaca menajeriniz olacağım diyebilirim. Önünüzde bir yıllık bir deneme süreci var. Bunu aşabilirseniz grup olarak çıkışınızı yapacaksanız." Bir eliyle ekranı işaret etti ve yazanları yüksek sesle okudu. "Witches Of Oz. Ancak grubunuz WOO olarak tanıtılacak. Hepinize gruba uygun sahne isimleri verilecek ve tarzlar oluşturulacak." Ekrandaki slaytı değiştirdi. "Eğer bir terslik olmazsa..." Tek kaşını kaldırmıştı. İfadesi tehditkar ve soğuktu. Güzel bir yüzü vardı ancak bakışları bir şekilde tüylerimi diken diken etmişti. Bir an kardeşimi böyle birine emanet etmekten endişe duydum. "Bir yıl sonra debutunuzu yaptığınızda bu isimlerle anılacaksınız. Bu yüzden alışmaya çalışın." Sırayla slaytları geçip isimleri okumaya başladı.

Sahne isimleri Tatty, Glinda, Doroty ve Ozma olarak belirlenmişti. İleride Da Eun, Doroty olarak anılan bir idol olacaktı. Bu fikir hala alışamayacağım kadar uzaktı ama çabucak benimseyebilirmişim gibi geliyordu.

Da Eun yanımda büyük bir ciddiyetle oturuyordu ama içinin içine sığmadığına emindim. Bu yüzden masanın altından hafifçe elini tutarken ona güven dolu bir gülüş gönderdim.

"Yaşça en büyüğünüz olduğu için Kim Yeon Jin –veya yeni adıyla Tatty- lideriniz olacak. Bir hafta içinde şirkete yakın bir yurda yerleştirileceksiniz. Sadece Shin Da Eun ve Park Seon Mi hala okula devam ediyor. İkinizin de okulu Seul'da olduğu için oralarda okumaya devam edeceksiniz. Okulunuzdan arta kalan zamanın tamamını çalışarak geçireceksiniz kızlar."

Slaytı bitirdiğinde yüzünde çok sert bir ifade vardı. "Bundan sonra tek hayatınız bu grup olacak. Çok çalışacaksınız. Başarısız olma lüksünüz var."

"Teşekkürler Ga In," dedi Bang PD onu bölerek. "Eminim ki kızlar durumun ciddiyetinin farkındadırlar. İlk günden onları böyle korkutma." Ardından kibar bir ifadeyle bizlere döndü. "Ga In de şirketimizde yeni. Bu yüzden hep birlikte alışacağınızı umuyorum."

"Peki efendim," demekle yetindi buzlar kraliçesi menajerimiz.

"Yarın akşam bir şirket davetimiz olacak. Hepinizi bekliyoruz. Böylece kızlar hem birbirleriyle hem de şirketin diğer üyeleriyle kaynaşmış olur." Ardından diğer çalışanları da alıp odadan çıktığında içeriyi bir uğultu kapladı. Aileler ve kızlar birbirleriyle konuşmaya, tanışmaya başlamıştı.

"Kızlar birlikte bir şeyler yapmak ister misiniz?" dedi adının Geun Hye olduğunu hatırladığım şirin kız. Kardeşimi kendine gelmesi ve tepki vermesi için dürttüm. Onlarla iyi anlaşması gerekiyordu.

"Olur tabi."

Çok geçmeden kendi aralarında konuşmaya ve planlara daldıklarında ben de ebeveynlerle birlikte odadan çıktım. Koridorda yürümeye başladığımda Jimin'i arayıp aramamak konusunda kararsızdım. Bu yüzden yanımdaki anne baba kalabalığından uzaklaşıp daha boş bir koridora saptım. Şirketin içi labirent gibiydi. Her köşeden başka bir koridora ve her koridordan başka bir köşeye çıkıyordun. Bir yere asla bilinçli gidemiyordum. Ya birilerini ya da sabitlenmiş işaretleri takip edebiliyordum.

Duvara yaslanıp gözlerimi telefona diktiğimde rehberde gezinmeye başlamıştım bile. Acaba şu an çalışıyorlar mıdır? Onları böler miyim? Sonuçta yoğun insanlardı. Disiplinli bir çalışma düzenleri vardı. Aksatmamaları gereken programl-

"Da Hyeon!"

Jimin önümden koşan Jungkook'un sırtında bağırarak geçmişti. Her şey o kadar hızlı yaşanmıştı ki sadece onlara bakakaldım. Hemen arkalarından Hoseok sırtında Suga'yla onlara yetişmeye çalışarak ilerliyorlardı.

"Hızlansana," diye bağırdı Yoongi, Hoseok'un kafasına hafifçe vurarak. Ancak o tükenmiş gibiydi. Koşmayı geç, ayakta durmakta bile zorlanıyordu. Dizleri titreyince sırtındaki Yoongi'yi daha sıkı tuttu.

"Ne yapayın? Yoruldum." Benden birkaç adım uzaklaştıktan sonra durmuşlardı. J-Hope onu sırtından attıktan sonra zorlukla dikleşti. Suga onun tam dikleşememiş sırtına vurdu.

"Kazanacağımıza yemin etmiştin. Yoksa bu çocuk oyununda ne işim var?" Orada olduğumu fark etmemişlerdi, Yoongi Hoseok'u azarlamaya devam ediyordu.

"Gerçekten bir at olmadığımın farkındasın değil mi?" J-Hope'un komik sözleri ve koşuşturan Jungkook beynimi bir anda kapatıvermişti.

Onlar durmasına rağmen Jungkook hızını kesmeden koridorun diğer ucuna kadar koşmuştu. Jimin bu sırada anlamsız zafer çığlıklar atmayı sürdürüyordu. Şaşkınlıktan gülememiştim bile.

Koridorun sonuna ulaştığında geri döndü ve yeniden önüme gelene kadar bu saçma oyunu sürdürdüler. Nihayet karşımda durduklarında Jimin'in suratına bakmak için kafamı iyice kaldırmam gerekmişti.

"Ne yapıyorsunuz?" dedim. Yüzümde dehşet dolu bir ifade oluştuğuna emindim. Aklımda onların yetişkin ve yoğun programlı insanlar olduklarını geçirirken önümden birbirilerinin sırtında koşarak geçmişlerdi.

"Kazandık!" Jimin hala sırtındayken Jungkook'un yanağına okkalı bir öpücük kondurdu ve zıplayarak yanıma indi. Bir an –kısacık bir an- için onu kıskanmadan edemedim.

"Golden pislik," diye homurdandı Yoongi yanımıza geldiklerinde. "Bırak büyüklerin kazansın."

"Siz neler yaptınız?" Jimin onların tartışmalarına dahil olmadan bana dönmüştü. "Tanıştınız mı diğerleriyle?"

Onu başımla onayladım. "Tatlı kızlara benziyorlar. Sadece menajerleri beni biraz ürküttü," dedim tereddütle. Onların şirketinin çalışanıydı. Böyle demem ne kadar doğru olurdu?

Ancak onlar bunu tatlı gülüşlerle karşılamışlardı.

"Çaylakken menajerler hep sert oluyor. Adı neymiş?" Hoseok beni rahatlatmak için neşeyle konuşmaya başlamıştı.

"Hatırlayamıyorum, yeniymiş sanırım. Ama yine de ısınabildiğimi söyleyemem. Soğuk nevalenin tekiydi." Onların samimiyetinden yüz bulup daha da yükselmiştim.

"Sen ısınamadıysan gıcığın teki olduğuna eminim Leylak." Jimin yüzünde anlayışlı bir bakışla bana dönmüştü.

"Yarın davette anlarız nasıl biri olduğunu. Merak etme Da Hyeon, onlara eziyet etmesine izin vermeyiz." Yoongi küçük bir göz kırpışla konuştuğunda onlara güvenmeden edemedim.

Lilac | JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin