Otuz Yedi

6.4K 444 258
                                    

Nöbetten döndüğümde hem gece başıma gelen saçma olay hem de yoğun çalışma rutinim yüzünden parçalara ayrılmak üzereydim. Jimin'i almaya Namjoon ve Jin gelmişti. Namjoon onu yapıştığı yataktan kaldırmaya çalışırken Jin gelip omzumu sıvazlamış, nasıl olduğumu sormuştu. Ona verecek bir cevabım bile yoktu. Dağınık haldeydim. Bu yüzden her şeyin yoluna gireceğini söyleyip sessizce çıkmıştı. Ona inanıp inanmadığımı bilmiyordum. Neye inanacağımı bilmiyordum. Aklımda Jimin'in yarım yamalak itirafı vardı. Kendinde bile değildi, gerçek sayılır mıydı?

Areum denen şahsı arayıp olanları anlattığımda bana kahkahalarla gülmüştü. Planının işe yaradığını söylüyordu. İşe yaradığı falan yoktu yumuşamamıştım. Bu yüzden kahkahasına karşılık telefonu suratına kapatmıştım.

Stres atmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Toparlanmaya devam edebilirdim ama bu beni sadece daha fazla strese sokuyordu. Mutfaktan en zararlısından atıştırmalık bir şeyler alarak salona geçtiğimde uzun bir süre hareket etmeden elimdekini yiyip televizyonun siyah ekranına baktım. Aklımda o kadar çok şey dönüyordu ki televizyonu açmama gerek bile yoktu.

Kapı çaldığında içten içe kim olduğunu biliyordum. Tahmin etmek zor değildi. Beklemesini umursamadan elimdeki tabağı mutfağa götürdüm ve bir güzel yıkadım. Bu sürede zile tekrar basmamıştı ama kapı üzerinde bir ritim tutturmuşa benziyordu, vurup duruyordu.

Nihayet bulaşığı bitirip ellerimi kuruladığımda ritim yavaşlamaya başlamıştı. Yoruluyor olmalıydı. Umursamadan aheste aheste kapıya doğru yürüdüm. Kim olduğuna bile bakmadan sakince açtığımda kapıya vurmak için kaldırdığı ayağı bacağıma çarptı. Neyse ki son anda fark edip biraz olsun yavaşlayabilmişti.

"Özür dilerim," dedi elini ensesine atarak. Yüzü mahcuptu, gözlerime pek bakamıyordu.

"Seni dün geceden sonra ayakta görebilmek tuhaf." Kollarımı birbirine bağlamış kapının önünü kapatmıştım. Onu geçirmeye pek de niyetim yoktu, bu kadar kolay olmazdı.

"Bu defa tamamen kendimdeyim ve gerçekten konuşmaya geldim." Başımı iki yana salladım. Ne önemi vardı ki?

"Planınız umurumda bile değil Jimin. Bu saçmalığa daha fazla tolerans gös-"

Konuşmama izin vermeden beni kendine çekip özlemle, tutkuyla öpmeye başladığında her şey o kadar ani olmuştu ki bir an ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. Onu itmem gerekirdi ama kendimde o gücü bulamıyordum. En sonunda gidecek olmamın cesaretiyle sevdiğim adama karşılık verdim. Acizlikti yaptığım ama gittiğimde onu yeteri kadar özleyecektim.

Nefes nefese ayrıldığımızda o kadar güzel bakıyordu ki kafam allak bullak olmuştu.

"Bunun aklını da mı o aptallar verdi?" dedim neden böyle saçma bir şey söylediğimi bilemeyerek. Ellerini yanaklarıma çıkarıp kıkırdadı.

"Hayır, ben dayanamadım." Konuştuğunda gerçekliğe dönmüştüm, aklımın başıma gelmesi uzun sürmüştü ama şimdi kendimdeydim. Ona olan bütün öfkem tüm gücüyle döndüğünde beni mengene gibi saran kollarından kurtuldum ve karın boşluğuna bir yumruk attım. Yüzü acıyla kasılıp iki büklüm olduğumda ellerim heyecan ve sinirle titriyordu. Bu kez bacaklarına tekmeler indirirken bağırmaya başlamıştım.

"İki gündür neyin peşindesin sen? Daha ne istiyorsun benden ya? Ne diyeceksin ama buna? Arkadaşça bir öpücük mü? Vantuzladın hayvan herif! Yüzümü de duygularımı da vantuzladın." Hafifçe doğrulduğunda bu defa yüzüne vurmak istemiştim ama benden hızlı davranıp bileklerimi yakalamıştı. Yüzünde aptal bir gülümseme vardı. Öldürmek istiyordum onu.

Lilac | JiminWhere stories live. Discover now