Normal hayatıma dönmem çok hızlı olmuştu. Jimin'in kalbimi yerinden oynatan sözlerinden sonra sakin biten o gecenin ardından ortalık sessizleşmişti. İkimiz için de bir teşekkür yemeğiydi, bitmişti ve ortada yeniden görüşmek için bir sebep kalmamıştı. Yine de hala onu düşünmeden edemiyordum.
Geçen iki haftada saçlarını söylediğinin aksine sarıya değil güzel bir kahverengine boyamışlardı. Bir televizyon programına katılmışlardı. Güzel bir performans sergilemiş, grup üyeleriyle şakalaşarak programı fazlasıyla izletmişti. Yaraları iyileşmiş gibi görünüyordu. Tanıştığımız geceden herhangi bir iz kalmamıştı. Ama parmağının dokunduğu alnım onu hatırlayınca cayır cayır yanıyordu.
Bu süreçte Da Eun'u da çok az görmüştüm. Sürekli okuldaydı ve devamlı çalışıyordu. Eve yorgun argın geç saatlerde geliyor ve bana selam verip hemen uyuyordu. Seçmelere az kalmıştı, gerginliğini hissedebiliyordum.
Ben de çalışmaktan başka bir şey yapmıyordum. Hayatım yeniden hastaneden ibaret olmuştu. Bazen nöbet geceleri onunla ilk karşılaştığım kapıdan girmesini umuyordum ama bu boş bir hayalden öteye gidemiyordu.
Şimdilerde Japonya'ya gittiklerini duymuştum. Seçmeler sırasında Da Eun'le birlikte ben de gidecektim ama onu görme planım gidişleriyle birlikte suya düşmüştü. Yine de bunu düşünmemeye çalıştım.
"Beni kibarlık canavarı Rapmon'umun gamzelerine gömün," dedi Da Eun yine kendini yerlere atmaya çalışarak. "Keşke Japonya'ya gitmiş olmasalardı. Onu yine görüp teşekkür etmek isterdim. Ah! Çok heyecanlıyım."
Bugün Da Eun'un büyük günüydü. İkinci kez BigHit Entertainment'ın kapılarından içeri girdiğimizde bu kez ortalık daha kalabalıktı. Etraf heyecanlı ebeveynlerle doluydu. Yanımda titreyen Da Eun'u yarışacakların olduğu yere sürüklerken bir yandan da sakinleştirici şeyler söylüyordum.
Girişte kaydını da yaptırdıktan sonra onu bırakmamın vakti gelmişti. Buradan sonrasını tek başına halledecekti.
"Abla," dedi ellerimi tutarken. "Yapacağım, değil mi?"
"Tabi ki yapacaksın. BTS sana referans oldu Da Eun. Bunu unutma. Jüriyi de büyüleyeceksin. Sana güveniyorum." Alnına küçük bir öpücük kondurdum ve idama gider gibi kapılardan geçen kardeşimin arkasından baktım.
Orada ne kadar dikildiğimi bilmiyordum, birinin omzuma dokunmasıyla kendime geldim. Namjoon'du.
"Merhaba," dedim onu gördüğüme şaşırarak. "Japonya'dasınız sanıyordum."
"Dün gece geldik. Daha duyulmamış demek ki geldiğimiz. Da Eun girdi mi içeri?" dedi. Gergince başımla onayladım.
"Sakin ol. Seçileceğine eminim." Beni sakinleştirmek için gülümsedi. "Ben içeri gidip ona bakayım. Sen de burada bekleme. Seçmeler uzun sürer. Jimin geçen gün sizi götürdüğüm odada. Orada bekle. Ben Da Eun'u alıp gelirim." Çok kibardı ve bu beni mahcup ediyordu. Bunları yapmak zorunda değildi.
"Seni başka işlerinden alıkoymak istemem. Gerçekten beklemene gerek yok."
Hafifçe omzumu sıvazlayıp beni geriye doğru itti.
"Bugün bütün bina bu seçmelerle ilgileniyor. Bir işimiz olduğu yok. Git hadi sen."
Bir süre kararsızlıkla ona baktım ama Jimin'in yanına gidecek olmak kafamı bulandırmıştı.
"Teşekkür ederim," diyebildim sadece arkamı dönüp giderken. Bana gülümsemekle yetinmişti.
Haftalar önce bir kez gittiğim odayı bulmak tahmin ettiğimden kolay olmuştu. Ortalık seçmeler sebebiyle karışıktı. Kimse bana dikkat etmemişti bile. Kapılardan sıyrılıp koridorları geçmiş, duvarlarda Bangtan üyelerinin fotoğraflarını görmeye başlayınca doğru kısımda olduğumu anlamıştım.

YOU ARE READING
Lilac | Jimin
Fanfiction"Sana bunları neden anlatıyorum bilmiyorum, Leylak. Ama güzel gözlerinle bir alakası olabilir."