39.Mezuniyet

64.1K 2.6K 439
                                    

AREN
"Bu taraftan efendim." diyerek bana yolu gösteren otel görevlisini takip ettim.

Vasat bir yerdi. Tavanda gösterişli avizeleri yoktu. Etrafımdaki kırmızı boyalı duvarların çoğu yeri soyulmuş , üzerinden yürüdüğüm halılar çoğunlukla aşınmıştı. Pis kokuyordu. Evet , aslında pek otel sayılmazdı. Böyle bir yerde kalmayı tercih ettiğine göre babamdan para kaçırmayı becerememiş olmalıydı.

"Bu oda efendim." diyen görevlinin sesiyle somut düşüncelerim benden ayrıldı ve durduğumuz yere baktım.

"Haberleri yok değil mi?"

"Hayır efendim , istediğiniz üzerine yok."

"Teşekkürler." diyerek görevlinin yanımdan ayrılmasını bekledim. Meraklı bakışları gitmek istemediğini açıkça dile getiriyordu. Haklıydı. Benim gibi bir adamın burada ne işi olduğunu merak ediyor olmalıydı. Ona "Sevgilimin hesabını soracağım." gibi bir şey diyemeyeceğimden "Haydi!" dercesine boğazımı temizledim.

Uyarıyı aldı ve geriye dönerek epey uzaklaştı. Elimden geldiğince sakin olmaya çalıştım.
Kapıyı açıp içeriye bir adım attığımda beni hemen fark ettiler.  Üvey annem oturduğu yerden kokuyla bana bakarken telefonla konuşan Su şaşkınlıkla elindekini düşürdü.
"Ne yani?" dedim ifadesiyle dalga geçercesine gülerek. Geleceğimi tahmin ediyor olman gerekiyordu."

Korku dolu olduğunu görmek bana resmen zevk veriyordu. Sadece birkaç gece önceki yansımam gibiydi. Ya Mehirin gözlerinde gördüğüm korku? Her şeyi anladığında oluşan hayal kırıklığı? Buraya kadar! Kendimi daha fazla dizginleyemedim. Mehirin yüzü gözümün önüne geldiğinden bu artık imkansızdı.

İleri atılarak hızla boğazına yapıştım. "O herifle bilerek bana tuzak kurdunuz değil mi?" dedim kafasını acımadan arkadasındaki duvara vurarak. "Söyle! Neden?"

Konuşabileceği kadar boşluk bıraktığımda Utanmadan , hiç  sakınmadan fütursuzca söyledi."Ben seni istiyordum , Onat Mehiri!"
Ona asla yüz vermemiştim , hep kötü olmuştum. Bana olan saplantısını anlamıyordum.

Başını hiç acımadan tekrar arkadasındaki duvara vurdum. Çıkan sesle birlikte bir çığlık eşliğinde koluma başka bir el yapıştı. Onu savurarak tekrar Su'ya döndüm.
"Sen şizofrenin tekisin!" "Nasıl cesaret ettin!" "Asla olmayacağını bile bile , ne istedin bizden ha?"

Gözlerimden gözlerine akan ateş ödünü patlatıyordu biliyordum ama yinede bir şekilde saçmalıklarına devam etmesini engellemiyordu.

"Oldu işte!" "İşe yaradı." "Artık birlikte değilsiniz."

Üçüncü defa kafasını çarptım ve bu sefer büyük bir çığlık attı.
"Bizi ayırabileceğini mi sanıyorsun?" dedim hiddetle. "Asla olmayacak!"

"Bütün kredi kartlarınız iptal , bu şehir içerisinde nereye gidersen git sana kapı açmayacaklar!"

Burada daha fazla kalırsam onu öldürebilirdim. Ne yaparsam yapayım asla öfkemin geçmeyeceğini o an anladım. Onlara bir yığın kötülük yapabilirdim ama Mehir tekrar benimle birlikte olmadıkça öfkem asla geçmeyecekti.

Boğazını tutan ellerim gevşedi ve uzaklaşarak geride korkuyla titreyen annesine döndüm. "Bu işten haberin vardı." "Bunu misli misli ödeyeceksiniz!" "İkinizi asla bir daha görmek istemiyorum." "Anladın mı?" "En kısa zamanda babamla boşanıyorsunuz!"

İkiside artık benimle konuşacak halde değildi. Daha fazla dayanamadım. Herhangi bir onay beklemeden kendimi kapı önüne attım.

Hızlı adımlarla çıkışa yürürken , telefonumu çıkarıp Şafağı aradım.
Telefonu ben henüz soramadan "Yok." diyerek açtı.

KORWhere stories live. Discover now