17. Bölüm

1.3K 73 32
                                    

İyi okumalar 👍

Sondaki açıklamayı okursanız, sevinirim 😍

Multimedia: Batıkan

-----*****-----

" Arkadaşlar, Batıkan hoca yarışma mı ne için eleme şeysi yapacakmış. Her kim ki katılacaksa, konferans salonununa insin, duyurulur. " Bağıra çağıra yapılan bu duyurudan sonra, tamamen aklımdan çıkan elemeleri hatırlamıştım. Yanımda oturmuş Strike of Kings oynayan Levent'e döndüm.

" Levent, ben gidiyorum. "

" Hım. "

" Sorsana 'nereye gidiyorsun' diye. "

" Hıı. "

" Lan gidiyorum diyorum bir cevap ver tepkisiz! " Tüm ses gücümü kullanarak söylediğim bu cümle Levent'in telefonunu yere düşürmesine neden olmuştu.

Euheueueheu.

" Hay senin ses tellerini Tuğçe! Ultimi boşuna harcadım senin yüzünden!"

Levent'e ' hojdur ema benena ' bakışımı atıp sınıftan ayrılmıştım. Koridorda yürürken, bir yandan da Batıkan'ı göreceğim için içimde tarif edilemez bir kıpırtı oluşmuştu. Kendi iç dünyama girmişken, birden hoparlörden çıkan türkü sesi ile irkilmiştim.

' Hele bak saçlarıma kar yağdı kar yağdı kar yağdı amanı yok. '

Aynı anda, öğrencilerin giriş izni olmadığı odadan Alper'in çıktığını görmemle neler olduğunu kavramaya başlamıştım.

Okul gömleğinin ön cebinden bir selpak çıkarıp, yanıma doğru koşar adım gelen Alper ile ucu bucağı görünmeyen bir halay zinciririnin temelini atmıştık .

Shit!

" Tey tey tey tey, hoppaaa! Hadi pamuğum, dağlar duman böyle geçti zaman böyle yar benden umut kesmiş halım yaman böyle! " Türküye eşlik ederken, bir yandan da serçe parmağımı koparmaya çalışır gibi bir hali vardı Alper'in. Bizi görüp halaya katılan öğrenciler sorgulamadan halay çekmeye başlamışlardı.

" Allah aşkına Alper! Ne ara becerdin Asiye hocanın odasına girmeyi? "

" Üzümünü ye bağını sorma pamuğum, hadi üç ileri bir geri! "

Bir süre hunharca halay çektikten sonra, halay zincirinden kopabilmiş, dağılmış saçım ve koltuk altımı kaplamış olan 5 litre ter ile kendimi kızlar tuvaletine zar zor atabilmiştim.

Yanaklarımın alev alev yandığını hissederken, bir avuç su ile yüzümü yıkadım. Saçıma elimden geldiğince çeki düzen verip, nefes nefese halimden kurtulmaya çalıştım.

En üst kattaki konferans salonuna ulaştığımda, hala yanaklarım yanıyordu, ve nefesimi düzene sokamamıştım.

Bu okulu 4 kat yapmayı düşünen mimarın ben ta ellerinden öpeyim (!)

Kapıyı tak tak taka tak diye çalıp içeriye girdiğimde, fazla kişi olmaması işime gelmişti. Bir de bu halimle rezil falan olamazdım.

Ancak içerideki mendebur suratlı at kafasını görünce rezil olmayı yeğlemiştim.

Çağrı yalağı. YALAK!

İçerideki insanların ilgi odağı olurken, halay çekmekten ve merdiven çıkmaktan kesilen nefesim, bir köpeğin soluk alması gibi çıkıyordu.

Sıcak, ıslak ve hızlı bir nefes. Tek kelimeyle iğrenç!

" Gel Tuğçe, biz de seni bekliyorduk. "

~MÜZİĞİM KADAR ÇOK~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin