17. Kutlama

2.2K 119 37
                                    

Murat arabasına doğru yürürken Bahar da Yavuzun arabasında yer aldı. Mezarlıktan uzaklaştıktan sonra Yavuza arabayı durdurmasını söyledi:
- Ben taksiyle devam ederim.
- Anlamadım. İkimizde eve gidiyoruz.
- Bunu konuştuk. Sen gelmiyorsun! Bitti Yavuz!
- Bu konuda ısrarlısın demek. Peki o zaman şöyle yapalım. Sen şimdi taksiyle git. Benim bir yere uğramam lazım. Akşam evde yemekte buluşuruz.
- Gelme, içeri giremezsin. Kapı kilidini değiştireceğim.

Yavuz arabayı kenara çekti. Manalı manalı genç kadının yüzüne baktı:
- Çabanı taktir ediyorum ama bir kilidin beni durduramayacağını biliyor olman lazım. Kendini boşa yorma, canına yazık.
- Şu beni düşünen adama da bir bakın hele. Gözlerim yaşardı. Günlerce arayıp sormadığına kim inanır. Ama haklısın, kendimi yormama değmez. Sen nasılsa birgün kendiliğinden yine gidip geri gelmeyeceksin.

Bu söylediği şey sahiden Yavuzun gözünü yaşarttı. Bu kadar mı ona olan inancını yitirmişti? Sandığından daha  fazla kırılmıştı:
- Bahar yüzüme bak.

Genç kadın başını kaldırmayınca çenesinden tuttu:
- Bundan sonra seni asla bırakmayacağım, iki elim kanda olsa geleceğim. Birgün gelemezsem bil ki... yaşamıyorum.
Baharın dolan gözlerinin içine baktı:
- Sıradan bir söz değil bu. Senin ve bebeğimizin başının üzerine yemin ederim. Hep yanınızda olacağım.

Bahar ses etmeyince onu eve bıraktı. Genç kadın içeri girerken başını dönüp Yavuza baktı. İçinde tarif edilmez bir his vardı. Ona koşup sarılmak, gitme demek için can atıyordu. Yapmadı.

Yavuz demir kapıdan giriş yaptıktan sonra dedesine görünmeden arabasını korudaki kulübeye doğru sürdü. Aldığı ufak tefek mezeleri içeri taşıyıp masaya bıraktı. Heyecanla ellerini ovuşturdu. Silah arkadaşlarının vereceği haberi nasıl karşılayacağını merak ediyordu. Ama önce iş konuşacaklardı. Onları gizli bir kapıdan teker teker içeri alıp kulübeye getirdi. Hepsiyle tekrar kucaklaştı: Feyzullah, Fethi, Zafer, Mücahit, Ateş, Ali Haydar.

Masayı donatılmış görünce herkes kutlanacak birşey olduğunu anladı. Ateş gizli gizli Yavuzla bakışıyordu. Bunu fark eden Ali Haydar:
- Sizde bir güzellikler var sanki, hadi anlatın.

Yavuz işe el koydu:
- Biraz bekleyebilir. Önce Ateşin söyleyeceklerini dinleyelim. Bu sefer büyük bir balık yakalamış galiba.

Ateş öne atıldı:
- Oturun beyler, bu bundan öncekiler gibi kendi başımıza yardım almadan gizli halledebileceğimiz birşey değil. Yavuz komutanı kimin vurduğunu, daha doğrusu kimin vurdurduğunu buldum. Ve arkasından birsürü çıban oğlu çıktı.
- Dökül Ateş, bize isimler ver.
- Tufan Aral, onun adamlarından biri yapmış.

Mücahit anlamsızca ona baktı:
- Adını hiç duymadım, kimmiş?
- Bir ilaç fabrikatörü. İlaç sektörünün  piri de diyebiliriz. Türkiye ve dünyanın ilaç talebini karşılıyor.

Feyzullah atıldı:
- Böyle bir adamın Yavuz komutanla ne alıp veremediği olur?
- Oraya da geleceğiz.

Yutkunarak Yavuza doğru bakıp devam etti:
- Saygıdeğer bir iş adam olarak tanınıyor. Dış ülkelere yaptığı ilaç yardımlarından dolayı da bir hayli itibar görüyor ama işin iç yüzü karanlık. Yardım adı altında bir takım dolaplar dönüyor.

Ali Haydar:
- Nasıl dolaplar?
- İlaç kamyonlarıyla birlikte silah taşındığını tahmin ediyorum. Birde...
Çoğu zaman bizim ülkemizde onaylanmayan yasak yada günü dolmuş ilaçları parası olmayan ihtiyaç sahiplerine bedava diyerek kakalıyorlar. Yani iki taraftan da insanlar zarar görüyor.

Zafer:
- Tamam da bunu hiç kimse fark etmiyor mu?
- Fark edilse ne? İspatı yok. Bir teste bakar, iyi ilaçlardan numune alıp  sonuç negatif çıkınca olay kapanır. Yanlız arada açık vermiyorlar da  değil. Bundan iki yıl önce bölgelerden birine yanlış ilaç gittiği tespit edilmiş ama burdan da yırtmışlar. Kamyon ve ilaçlar bilinmeyen bir kişi tarafından ülkeden çıkartılmış. Tufan Aral adına kayıt yok. Ceza alanlar onun adına işi yapan garibanlar. Ama bundan yaklaşık onbeş sene önce çok ciddi bir suçlamayla yargılanmış. Tabi topun ağzına başka birini koymuş: Ömer Bayraktar. Konuşmasından korkarak galiba adamı hapiste öldürmüşler.

Kalbimde NE Arıyorsun?Where stories live. Discover now