21. Dursun zaman

2.7K 110 51
                                    

Bahar uykuya dalana kadar Yavuz onun yanında kaldı. Sonra kapıyı çekip çıktı. Dedesi onu kapıda bekliyordu. Biraz abartmıyor muydu artık? Alaycı bir edayla:
- Bana göz açtırmamaya kararlısın ha dede? Bari kapıya bir bekçi dikte rahat et.
- Zevzek! Şakanın hiç sırası değil. Baharın babasını tutuklamışlar.
- Tufan Aralı?
- Evet, ilaç kamyonunda silah bulmuşlar.
- Öyle mi?
- Hiç şaşırmış gibi durmuyorsun. Senin bu adamın tutuklanmasıyla bir ilgin var mı?
- Hayır, sağlam ayakkabı olmadığını biliyorduk zaten. Pislikleri ortaya çıkmış.
- Bahara söyleyecek misin?
- Bilmem, o adamın bahsi onu sadece gerer. Yokluğu varlığından daha hayırlı bizim için.
- Bilmediğim birşey mi var?

Yavuz bu sefer söylemeyi seçti:
- Baharı... onun karnındaki çocuğu istiyor.
- Ne? Delirmiş bu adam!
- Onun babası olduğu için kendinde herşeyi yapma hakkını görüyor. Kızına ne yaşattığı umurunda değil. Baharı ondan korumamız lazım dede!
- Koruyacağız! Onu bir an olsun yanlız bırakmayacağız. Sen içini ferah tut.
- Onu hapishaneye yollamadan içim ferahlamaz benim. Ama az kaldı.
- Bahar gizli görevde olduğunu biliyor mu?
- Hayır, sadece ordudan ihraç edildiğimi biliyor. Çocuğumuz bir sağlıklı dünya ya gelsin ona herşeyi anlatacağım. Şimdi kafasını meşkul eden o kadar şey var ki birde şimdi ben...
- Haklısın.   

Yavuz dedesiyle dertleştikten sonra odasına girip Ateşi aradı:
- Ne oldu senin araştırma? Buldun mu şu adamın akrabasını. Adı ne demiştin?
- Ömer Bayraktar. Kardeşi Seyfi konuşmaya yanaşmadı. Birde oğlunu konuşturmayı deneyeceğim. Zor iş.
- Olanları duymuşsundur.
- Evet, serbest bırakmışlar.
- Bekliyordum. Bu adamı bir an önce paket yapmalıyız Karabatak!
- Biliyorum... Ben şu davaya bakan...

Konuşmakta zorlanarak durakladı:
- ...savcıyı da araştırdım.
- Şu ortalıktan kaybolan adam. Evet,  dinliyorum...

Ateşin elleri terliydi. Yutkunarak bir çıkış yolu aradı. Belli ki Yavuz hiçbir şeyin farkında değildi. Bu nasıl olurdu? Bulduğu şey dudak uçuklatan cinstendi. Böyle telefonda söyleyemezdi. Duyduğunda yankısı çok büyük olacaktı. Geçiştirmeyi seçti:
-  Uzun hikaye komutanım. Yüz yüze gelince konuşuruz. Zaten üç gün sonra toplanmıyor muyuz?
- Bunu bir gün yapıyoruz Ateş. Yarın değil öbürgün seni burda bekliyorum. İyi hazırlan, nikah şahidim oluyorsun.
- Ne? Çok sevindim komutanım.
- E Nazlıyla barıştığına göre onu koluna takıp gelirsin.
- Geliriz ... Her işte bir hayır vardır derler ya... Vurulmasaydım Nazlı hayatta yanıma gelmezdi.... Bahara teşekkür edemedim... Nazlıyı aramış.
- Ben iletirim.

Cebindeki diğer telefon çalıyordu:
- Görüşürüz Ateş.
- Tamam komutanım.

Elindeki telefonu bırakıp cebindekini aldı. Belirsiz numaraydı:
- Efendim.
- Böyle yapmak sana hiç yakışmadı Yavuz. Bu şekilde köşeme sineceğimi  sanıyorsan aldanıyorsun.
- Ben yarım iş yapmam! Ben olsaydım şimdi çıkmamak üzere içerdeydin. O günlerde yakın.

Tufan bey gülüyordu:
- Açık sözlüleri severim. Aslında tam bana yaraşır bir damatsın. Talihsizliğin "Karasu" olmadan geliyor, bu senin suçun değil. Son zamanlarının tadını çıkar, vakit daralıyor.
- Benim için daralıyorsa senin içinde durmuyor.
- Kızımı bana getir zamanı durdurayım.
- Onunla her anım bir ömür gibi geçiyor. Senin zamanına ihtiyacım yok!

****

Sabah kahvaltı yaptıktan sonra Yavuz ve Bahar Yaprağı görmek için hastanenin yolunu tuttu. Kapının önü ana baba günüydü. Bir yığın basın mensubu toplanmıştı. Yaprağın bulunduğu kata çıktıklarında gazetecilerin orayı da ele geçirdiğini  gördüler. Funda hanımın etrafındaydılar. Bahar annesini aralarından ancak seçebildi:
- Anne neler oluyor?
- Gerçekten haberin yok mu? Bunu sen yapmadın öyle mi?
- Neyi ben yapmadım?

Kalbimde NE Arıyorsun?Donde viven las historias. Descúbrelo ahora