32. Cennet (Final)

1.6K 64 44
                                    

Yavuz ve Bahar sabah erkenden bavullarını alıp çıkmışlardı korudan. Genç kadın biraz endişeli eve doğru bakmıştı:
- Aliş tamam da Zeynep daha çok küçük. Epey zorluk çekecek.

Yavuz direksiyona geçerken Baharı teskin etti:
- Çocukları ilk defa babam ve dedeme bırakmıyoruz. Hem Şehnaz da var.
- Yinede bu kadar uzun ayrı kalmadık hiç.
- Uzun dediğin topu topu iki gün. Göreceksin onlar içinde bizim içinde çok güzel geçecek.

Epey bir yol gittikten sonra çadırların kurulu olduğu kamplık bir alanda durdular. Bahar endişeli bir halde Yavuza baktı:
- Bana burda kalacağız deme sakın!

Genç adam bayağı rahat:
- Hayır.
- Oh!
- Ama olabilirdi de.

Bahar onu ciddiye almayarak güldü:
- Şaka yapıyorsun. Beş yıldızlı yüzme havuzlu oteller dururken.
- Belli olmaz.

Arabadan çıktı. Ona doğru gelen adama el salladı:
- Jip hazır mı?
- Evet. Getiriyorum şimdi. Eşyalarınızı çıkaralım.

Baharın şaşkın bakışları arasında bagajı boşaltıllar. Ama hazırladığı bavullar yerine iki büyük sırt çantası vardı:
- Bavullar nerde Yavuz?
- Gideceğiz yer için gerekli olan herşey çantalarda.
- Nasıl yani?
- Sürpriz! Gitmeden üstünü değiştirsen iyi edersin. Bu etek ve ayakkabılar yapacağımız şeye pek uygun değil. Ben her şeyi düşündüm, çantanın içine bak.

Genç kadın çadırların birinde giyindi. Kısa bir mavi şort ve üstüne bir tişört altına da spor ayakkabılar. Kocası üstü açık jipte yerini almıştı bile, onu bekliyordu. Baharın içi hiç rahat değildi. Bir süre iyi yollarda devam ettiler sonra manzara değişti. Orman dağ taş oldu. Kart postallardan fırlamış gibi çok güzeldi, ama fazla ıssız ve sakindi. Yollar şeçilmiyordu artık. Yavuz ara sıra haritaya bakıyordu. Doğru gidiyorlardı. Bir süre sonra dağlık bir alanda durdular:
- Geldik. Arabayı burda bırakıyoruz. Yolun devamını yürüyeceğiz. Telefonunu ver.

Bahar istemeyerek cebini ona uzattı:
- Ya ihtiyacımız olursa, bize ulaşmak isterlerse...
- Hiçbir şey olmaz! Amaç herkesten herşeyden uzaklaşıp başbaşa kalmak. Aklın hiçbir şeyde kalmasın. Bende bırakıyorum.

Arabanın gözesine yerleştirdi:
- Hem bir şeye ihtiyacımız olursa gelir alırız. Gideceğimiz yer uzakta değil.

Onun sırt çantasını taktıktan sonra kendikini aldı:
- Hadi bakalım.

Elinde harita istikameti parmağıyla gösterdi. Dakikalarca dağ taş demeden yürüdüler. Bahar çok yorulmuştu:
- Gelmedik mi hala?
- Yaklaştık galiba...

Düşünceli bir şekilde kağıda bakıyordu:
- Buralarda bir yerlerde olmalı.
- Ne?
- Görmeni istediğim yer. Geçen sefer arkadaşlarımla tesadüfen keşfetmiştim ama göreve çağırıldığımız için uzaktan bakabildik.
- Yani aslında nerde olduğunu bilmiyorsun.
- Biliyorumda, uzun zaman oldu.

Bahar sırtındaki çantayı yere atıp oturdu:
- Bravo sarı komutan! Bu mu yani? Aylarca dağ bayır koşturduk ve yine aynı yerdeyiz.
- O zaman en zor şartlarda bile şikayet ettiğini görmedim.
- Şimdi de etmiyorum, ama bu kadar felaketi aşmışken burda bir yılan sokmasından ölmek istemem.

Yavuz muzur muzur güldü:
- Hmmm, efsane bir ölüm istiyorsun. Birbirimizin kollarında sevişirken mesela.
- Bakıyorum kimse yokken bayağı AÇIK sözlüyüz. "Efsane" anlayışımız birbirine pek uymuyor. Farkında mısın? Ölümden bahsediyoruz. Biraz ciddi ol!
- Seninleyken ölümden konuşmak bile bir zevk benim için. Yanında cenneti yaşadığım için ölüm beni korkutmuyor.

Genç kadının canı sıkkındı. Bunu dışa vurdu:
- Cehenneme gidebileceğin hiç aklına gelmiyor mu?

Yavuz onun bu sorusuna biraz kırıldı. Gözüne bakarak cevap verdi:
- Geliyor... bilerek ve bilmeyerek işlediğim günahlar. Yapmadığım dualar... Yetişemediğim, kurtaramadığım hayatlar. İnsanlar aç bi ilaç ölürken... yatağımda huzurla uyuduğum her an...

Kalbimde NE Arıyorsun?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin