25. Ölürüm sana

2K 114 37
                                    

- Oğlum.

Yavuz silahını ona doğrultmuş şaşkın şaşkın onun gözlerinin içine bakıyordu. Adil bey ona doğru bir adım attı:
- Yavuz? Benim, baban. İnanamıyorsun değil mi? Bende. Bir daha karşına çıkamam, yüzüne bakamam sanıyordum. Ama burdayım işte. Sana herşeyi anlatacağım.

Ona sarılmak için kollarını açarken genç adam silahını öne uzatıp adımlarını geriye attı:
- Sakın bana dokunma! Geri dur! Yaklaşma!

Adil bey durup kollarını indirdi:
- Hâlâ anneni benim öldürdüğümü mü düşünüyorsun?

Yavuz güçlükle yutkunup cevap verdi:
- Evet!

Yıllardır kabusu olan o sahne tekrar gözünde canlanırken silahlı olan eli titredi:
- Öyle değil mi zaten!
- Söylediğine sende inanmıyorsun. Senin gibi akıllı birinin son zamanlarda olanları sorgulamaması imkânsız.
- Suçsuz olan birinin yıllarca kaçıp saklanmayacağını bilecek kadar...
- Mecburdum! Gitmesem sonum...
- ...annem gibi olacaktı! Ölümden bu kadar çok mu korkuyorsun?
- Hayır oğlum! Senin gözümde kendimi aklamadan ölemezdim.
- Yalan! Bunca zaman bunun aksini ispat etmek için hiçbir şey yapmadın!
- Hayatını alt üst etmek istemedim! Senin güvende olduğunu bilmek yeterliydi... Ama Tufan Aral sana da bulaştı...
- Kes palavrayı! Seni dinlememi istiyorsan beni konunun dışında bırak!

Adil bey onun bu sözlerine çok içerledi. Elindeki silaha aldırmadan üstüne yürüyüp öfke ve acıyla oğluna tokadı patlattı:
- Benimle böyle konuşma! İstesende istemesende ben senin babanım!

Nasıl tepki vereceğini umursamadan yıllarca biriktirdiği hasretle ona sarıldı:
- Oğlum, canım oğlum. Seni çok özledim.

Yavuz onu saran kolları üstünden atmayı düşünürken, karışık duygularla donup kaldı. Bu temas onun dengesini bozmaya yetmişti. Kalbi itiraz etsede babasını çok özlemişti. Yıllarca tek başına ayakta kalmak insanı yoruyordu. Şimdi böyle babasına dayanınca kendini çok küçük ve güçsüz hissetti. Eski günlere döndü bir anda. Babasıyla futbol oynadığı, gülüp eğlendiği zamana. Yüzüne bir gülümseme yerleşirken huzurla gözlerini kapattı. Bunu yapmasıyla mavi hayaller bir bir dağıldı. Yerini kan kırmızı bir manzara aldı. Korku ve nefretle babasını geriye itti:
- Dokunma bana! Katil!

Silahını kaldırıp ona doğrulttu:
-  Yaşamana hala nasıl izin veriyorsam! Herşey ortada işte! Gözümle gördüm!

Adil beyin omuzları çöktü:
- Sen hiçbir şey bilmiyorsun... Anneni kaçırıp beni tehdit ettiler.

Yavuzun silahı indi:
- Ne?
- Sana Almanyadaki dayının yanına gittiği söylemiştim, hatırlıyor musun? Bu dayımı ben niye tanımıyorum diye sormuştun.
- Bana annemin üvey kardeşi demiştin.
- Öyle biri hiç olmadı. Gülümseri alı koydular. Ömer Bayraktarı mahkum ettirmezsem onu öldüreceklerini söylediler. Başka çarem yoktu. Annen eve döndü, ama suçsuz bir insan canından oldu.

Adil bey oğlunun onu can kulağıyla dinlediğini görünce anlatmaya devam etti. Durdulumayan bir sel gibi kelimeler akıyordu ağzından:
- ... kendimden geçmişim. Gözlerimi açtığımda elimde bir bıçak vardı. Annen kanlar içinde önümde yatıyordu. Şok olmuştum, kıpırdamıyordum. Seni görünce kendime geldim. Bana bakışını hiç unutmuyorum...

Yavuz ağlamamak için kendini sıkıp gözlerini kapattı:
- Seni öyle gördüğümde dünyam başıma yıkıldı. İnandığım, güvendiğim ne varsa yok olmuştu. Gördüğüm bir caniydi. İçimden tek birşey geçti: seni öldürmek.
- Size zarar geleceğini bilseydim... canıma kıyardım. Suçluyum. Onları ele vermemin cezasını karımın ölümünü bana yıkarak ve oğlumu buna şahit ederek verdiler. Anneni hiç dinlememeliydim. O delilleri toplamamış olsaydım, şimdi yaşıyor olurdu. Affet beni oğlum, anneni koruyamadım, yanında olamadım. Belki bu anlattıklarıma yine inanmadın. Vereceğin her cezaya razıyım. Seni gördüm, sana sarıldım, bu bana yeter. Ölsemde gam yemem artık.

Kalbimde NE Arıyorsun?Where stories live. Discover now