Kuruyana Kadar

7.4K 477 287
                                    

"Hey!" Bana seslenen uzun bedene kafamı kaldırıp baktığımda bana gülümseyen bir çift gözle karşılaştım. Aynı şekilde gülümseyerek karşılık verip el salladım. "Selam."

"Merhaba." Dedi ve yanımıza oturdu. Arkasından Çağatay Turgut'a sırnaşmıştı. Poyraz bana kaş göz işareti yapmaya başladığında yerimden kalkıp onunla gitmenin henüz iyi bir zamanı olmadığını farkettim çünkü şuan farklı bir durumdaydım."Yiğit, abi bacağıma sarılmayı keser misin? Ağzının suyu hep pantolonuma aktı ya!"

"Banane Tolga. Siktir git." Hayretle gözlerimi açıp kucağımdaki asalağa baktım. Morali bozuk olabilirdi ama bu bütün bir ders boyunca kucağımda pineklemesini gerektirmezdi.

"İşte bende onu yapacağım ama izin vermiyorsun." Üfleyerek doğrulup masadaki hoşbeşi bırakıp sınıftan çıktı. Bekle o az önce?

"Oha Hoşbeşi bıraktı!" Diye önümüze atılan Nur'a kafamı çevirip onayladığımda şaşkınlıkla bizim masaya doğru geldi. "Noldu lan buna? " Hoşbeş'i havaya kaldırıp masadakilere tek tek baktı. "Bunu unutacağı kadar ne yaşadı lan?" Omuz silkerek masadan kalkan Çağatay hoşbeşin içinden bir tane alıp Nur'un ağzına soktu. Şuan evet gülebilirdim ama Yiğit'e değil. Çağatayın hoşbeşle Nur'un dudaklarındaki ruju dağıtmasına. Sonrasında zaten Çağatay gebermiş olurdu.

"Senin ağzına sıçayım Çağatay! " Çağatay gülerek sınıftan çıkınca Nur da peşinden gitti. Murat da kalkıp onların arkasından ilerledi. Ve evet masada sadece yine ben ve Poyraz kalmıştık. Yemin ediyorum şuan onunla sevgili gibiydik. Arada sırada öpüşüyorduk sarılıyorduk buluşuyorduk falan ama daha ortada bir bokum yoktu. Yani hiçbir taraf çıkıpta biz sevgiliyiz demiyordu. Diyemiyordu. Valla bana hiç bakmayın bütün bunların sorumlusu karşımda oturan oğlandı. Beni ilk öpen de oydu zaten. Bir şeyler demesi gereken oydu.

"Bahçeye çıkalım mı?" Masumca sorduğuna bakmayın hiç. Aklından neler geçtiğini ben buradan anlyordum. Yani benim aklımdan onlar geçiyordu genellikle. Öpüşmek falan.

"Olur."

Bahçe de normal bir bahçe değildi. Bir söğüt ağacı vardı inanın. Altında sekiz tane adam öldürüp yaksalar birde üzerine oturup iki paket sigara içseler kimsenin ruhu duymazdı. Ve biz o mekana sahiptik. Sadece ben ve Poyraz. Poyraz!

"Hadi gidelim o zaman." Kafamı sallayıp ayaklandım. Benim kalktığımı gördükten sonra arkama geçti ve yürümeye başladık. Okul koridoruna çıktığımda köşede aklıma doluşan düşüncelerle anında çattığım kaşlarımla olduğum yerde kalıp duvar kenarına baktım.

"Bir şey mi oldu?" Poyraz'a dönmeden tekrar ilerlemeye başladım. Nasıl unutabilirdim ki? O duvar Poyrazın bana 'ibne' dediği yerdi. Hayatımda o kelimeyi ilk kez onun ağzından orada duymuştum. Nasıl unuturdum?
"Tolga?" Sertçe arkamı dönüp tek kaşımı kaldırdım ifadesizce bakmaya başladım.

"Ne?"

"Bir şey mi oldu diye soruyorum. Duvara bakılı kaldın da."

Alay eder gibi kıkırdayıp önüme döndüm. "Bir şey yok ya?" Ellerimi hırkamın cebine sokup tekrar ona baktım. Meraklı yüzü ben lafımı söylediğimde ne olacak çok merak ediyorum sahiden."Burası bana ibne dediğin ilk yerdi."

Ve evet. Suratı hızla düştü ve kaşlarını çattı. Böyle bir şey diyeceğimi o da beklemiyordu belki de. Ama şuan kendime nasıl kızmaya başladığımı tartışmak istemiyordum.

"Ben ne diyeceğimi bilemiyorum Tolga. Sadece-"

"Sadece şuan neden bunu yaptığını söyle." Anlamazca suratıma baktığında devam ettim. "Ne değişti o günden sonra?" Cidden anlatmasını istiyordum. Anlatsın ki bu yaptığımız şeyler bir anlam kazansın. O söylediği sözlerden sonra ne değişmiş olabilirdi ki? Sadece duygular olamazdı. Ve ben tüm eski yaşadıklarımızı sadece bir öpücükle çöpe atmıştım. Her ne kadar o çöpe elimi daldırıp tekrar gün yüzüne çıkarmam saçma olsa da kokusu yayılmaya başlamış bir şeyden, kokan şeyin ne olduğunu anlamanız daha iyi olabilirdi.

Sıfır Mantık (Gay)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum