Doğan bile

5.9K 392 205
                                    

"Sana 8.sınıftan beri aşıktım."

İnsanların hayatlarının etkileyici ve belli bir dönüm noktaları vardır. Kimininkisi aşık olmak, kimininkisi evlenme teklifi almak olabilirdi. Mesela Annemle babamın dönüm noktası abime sahip olmak olabilirdi, Koray'ın dönüm noktası Doğan'ın ölümü olabilirdi, Turgutun Çağatayı ilk tanıdığı zaman yada bizim Necmi'nin okul birincisi olduğu zaman belki onların dönüm noktasıydı. Başkalarının hayatlarının şuan bir önemi yoktu ancak benim dönüm noktamdan bahsedecek olursak, o an kesinlikle bu an derdim. Karşımda gözyaşları bütün yanaklarını ıslatmış, bir bebek gibi sürekli burnunu çekip bana bir şeyler anlatmaya çalışan çocuk, benim hatırlamadığım-en azından o bana söyleyene kadar- çocukluğundaki haline benziyordu. Bisikletten düşüp ağladığı an aklıma bir bir dolarken bu gözyaşları ve burun çekişlerinin tanıdıklığıyla derin bir nefes alıp karşımda sarsılarak ağlayan oğlana baktım. Normalde böyle bir durumda ben Poyrazdan beter ağlıyor olurdum lâkin insanda da ilkler yaşanabiliyormuş, yada birinin güçlü durup diğerini sakinleştirmesi gerekiyormuş. Bana ilk aşık olduğu anı anlatırken titremeye başlayan vücudu, daha sonra hiddetle sarsılmaya ve bana defalarca aşık olduğunu ve yaptığı şeyleri söyleyen adamı, zayıf düşürmeye yetmiş gibiydi. Poyrazdan duyduklarım kalbime öyle bir sızı bırakmıştı ki, nefes alamamaya başlamış ve bir an önce ölüp gidebileceğimi düşünmüştüm. Duyduklarım kalbime oturan öküzden daha ağırdı. En kötüsü de benim bunları bir kere duymama karşın Poyrazın tüm bunları şu ana kadar içinde tutmasıydı. Yarabandını, bana yakınlaşabilmek için attığı adımları, eşcinsel olduğunu sayemde keşfetmesini, Çağatayı ve Doğanı, üzüntülerini, annesini, babasını, iddiayı ve bana ettiği hakaretlerin nedenini bir bir anlatmıştı. Özür dilenecek bir şey olmamasına rağmen benden defalarca özür dilemeye çalışmış, sonunda anlatmak istediklerini söyleyebilmişti. Ben mi?

Beni hiç sormayın.

"Bir şey söylemeyecek misin?" Masumca sorduğu sorunun ardından gözlerine baktım. Ağzımı açtım açmasına ama, düşündüğüm gibi güçlü kalmayı sadece bedenen başarabilmiştim. Çünkü zihnen, çalışmayı bırakan beynimle söyleyecek bir şey bulmaktan ziyade kelimelere yada cümlelere dökememek durumundaydım. Güçlü değildim. Hiç olmamıştım. Eğer aramızda güçlü olan biri varsa o kesinlikle Poyrazdı. Akıttığı göz yaşları yanan kalbine biraz su döküyordu sadece. Ben ise tüm bunları tam bir gerizekalı gibi ifadesizce izliyordum.

"T-tolga?" Diye kekelediğinde ne zamandır beklettiğimi bilmediğim yaşlarımı yanaklarımda hissetmiştim. Dediğim gibi, güçlü olan oydu. Ben aptalın tekiydim. Gözlerinde büyüyen endişeyle yanaklarımdaki yaşlara bakarken ben bir kez daha, ne kadar salak olduğumu anladım. Onu hep endişelendirmiştim, korkutmuştum, üzmüştüm. Başka bir şey gelmemişti belli ki elimden. Ve bir özelliğimde o an tescillenmişti, ben büyük bir beceriksizdim. "B-ben üzgünüm Tolga gerçekten-"

Daha fazla üzülmemeliydi. Daha fazla sarsılmamalıydı. İşte bu yüzden boğazıma oturan yumruya lanet etmeyi sonraya bırakıp, kollarımı boynuna sarıp dudaklarımızı birleştirdim. Bunu için artık hiçbir çekincem yoktu ve şuan için en azından bunu yapmalıyım diye düşündüm. Yaptığım yüzlerce hata vardı. Bu yüzlerce hatanın milyonlarca sonucu olabilirdi. Ama dudaklarımdakilerin sahibi bir hata değildi. O,olması gerekendi. Bunu, o an öyle bir anlamıştım ki, Lütfen diye duâ ettim. Lütfen rüya olmasın.

Sanırım kabul olmuştu ve nefessiz kaldığı için benden uzaklaşmaya çalışan Poyraz'ı kendime daha çok çekip dudaklarımızı ayırdım. Önceden olsa utançtan yerin dibine geçebilirdim. Ama bu kulaklar çok şey duymuştu. Beni bu denli seven birine karşı artık net olmam gerekiyordu.

"Tolga..." dedi nefes nefese. Gözleri far görmüş tavşan gibi açılmıştı. Bunu yapmamı beklemiyordu belli ki. "N-ne yapıyorsun?" Belinden kavradığım kolumu biraz daha sıkılaştırıp gülümsedim arsızca.

Sıfır Mantık (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin