10.Bölüm

8.2K 610 130
                                    

Hemen kapıya baktım. Defne Hanım dehşetle bize bakıyordu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Yanlış anladınız desem her şeyi görmüştü. Çaresizce Berk'e baktım. Elini saçlarının arasından geçirdi.
"Biz konuşuyorduk. Sonra ne oldu anlamadım. Sedef buralarda mı? Onun işine benziyor."
Hayretle ona baktım. Beni isteyerek öpmemiş miydi? Defne Hanım bana bakarak konuşmaya başladı.
"Sen de öyle mi düşünüyorsun Derin? Sedef güçlerini böyle bir şey için mi kullandı?"
Bunu Sedef'e yapamazdım. Sonu Melisa gibi olabilirdi. Boğazımı temizledim.
"Burada yalnızdık efendim. Kızlar şu an yatakhanede. Her ne olduysa kendi isteğimizle oldu."
Berk elimi sıktı ama geri çektim. Defne Hanım nefesini dışarı bıraktı.
"İçeri girin. Bu konu hakkında daha sonra konuşuruz."
İçeri girdik. Defne Hanım gözden kaybolunca Berk bana döndü.
"Ne yaptın sen? Ceza alacağız kesin. Katı kurallar var. Sedef'in işi diye yırtacaktık. O bir yolunu bulurdu. Hep buldu."
Ona dolu gözlerle baktım.
"Bu da bir oyundu değil mi? Belki Sarp'a bile haber verdin. Üst kattan bizi izliyordu değil mi? Benim üzerimden nasıl yarışa girersin? Sen... Sen hayatımda gördüğüm en acımasız insansın."
Hızlı adımlarla yanından ayrıldım. Yanına onunla barışmak için gitmiştim. Hatta barıştığımızı sanmıştım. Daha çok bataklığa saplanmaktan öte gidememiştim. Ağlayarak merdivenleri çıktım. Yatakhanelerle merdivenleri ayıran pencerenin önünde durdum. Aslında hayat ne kadar zormuş diye düşündüm. Ben hep bir fanusun içinden bakıyormuşum dünyaya. Hep bir koruyanım,destekçim varmış. Kendimi fanusundan okyanusa açılmış bir balık gibi hissediyordum. İlk günlerde meraklı bir balıktım. Zaman geçtikçe ve kötü şeylerle karşılaşınca ise fanusumu çok özlüyordum. Keşke hayatım o özünde hapishane olan yerlerden birinde sonlansaydı. Dünyanın güzelliklerden ibaret olduğuna inanıp geçirirdim yine günlerimi.

Kahvaltı masasında otururken içim uyuyordu. Bütün gece uyuyamamıştım. Aklım Berk'le doluydu. Ne hissettiğini bir türlü anlamıyordum. Bazen beni sevdiğini düşünüyordum. Bazense nefret ettiğini. Koluma biri dokununca bakışlarım oraya kaydı.
"Dalgın görünüyorsun," diyen Eylem'e baktım.
"Öyleyim. Her zamanki konular işte. Bugün ders yokmuş."
Gülümsedi.
"Biliyorum. Deniz seni soruyordu. Kahvaltıdan sonra bir şey konuşacakmış."
Başımı sallayıp ballı ekmeğimi ağzıma tıktım. Kahvaltı masasından kalkarken gözüm dün gece Berk'le konuştuğumuz yere kaydı. Gözlerim dolunca başımı dikleştirip yukarı çıktım. Erkeklerin kaldığı yatakhaneye daha önce hiç görmediğim biri giriyordu. Benden tarafa bakınca boynundaki kurt dövmesini gördüm. İlginç biriydi. Kapıyı kapatıp gözden kayboldu. Yatakhaneye girip çantasında bir şeyler arayan Deniz'e baktım.
"Benimle konuşacakmışsın?"
Gülümseyip çantayı kapattı.
"Hep benimle uçmak istiyordun ya şimdi uçalım mı? Ders te yok. Zaten yarın izin günümüz."
Heyecanla başımı salladım.
"Çok isterim," dediğimde sesim heyecandan titriyordu. Nasıl uçtuğunu,kanatlarının nasıl olduğunu çok merak ediyordum. Bana bakıp güldü.
"Korkma öyle asi gençler gibi camı kırıp kaçmayacağız. Okulun sınırlarının dışına çıkmadan uçacağız."
Derin bir nefes aldım. Birlikte bahçeye indik. Ondan temkinlice uzaklaştım. Gözlerini kapatıp odaklanmaya başladı. Sırtı bana dönük olduğu için kanatlarının nasıl oluştuğunu görecektim. Sadece askılı bir bluzle duruyordu. İki omzunun arasındaki derisi renk değiştirmeye başladı. Kahverengiden siyaha döndü yavaş yavaş. Sonra tüyler çıkmaya başladı. İnanılmaz bir hızla uzayıp kocaman oldular. İki yandan yere değiyorlardı. Yüzünü bana döndüğünde güldü.
"Ağzın açık kalmış bakıyorum. Dokunmak ister misin?"
"E-evet."
Uzanıp kanatlarından birine dokundum. Yumuşak gibiydi ama özünde serttiler. Çok güçlü oldukları belliydi. Deniz kanadını geri çekti.
"Hazırsan başlayalım. Sırtıma binip belime sıkıca sarıl."
Dikkat ederek dediğini yaptım. Çok değişik hissediyordum. Kulağına doğru eğildim.
"Beni taşıyabilir misin?"
Güldü.
"Hiç şüphen olmasın."
Birden havalandı. Rüzgar saçlarımı havaya kaldırdı. Mükemmel bir duyguydu bu. Kollarımı iki yana açmak istiyordum ama kesin düşerdim ben. Onun yerine anın tadını çıkardım. Okula baktım. İşte şimdi yıkık dökük eski bir bina gibi görünüyordu. Demek ki belli bir etki alanına sahipti. Deniz sağa doğru kıvrılınca çığlık attım.
"Korktum!"
Kahkahası kulaklarıma geldi.
"Merak etme. Biraz daha uçup ineriz. Hasta olmanı istemem."
Dediği gibi biraz daha uçup indik. İnince hafiften başım dönmeye başladı. Yine de Deniz'in kanatlarının nasıl yerine girdiğini merak ediyordum. Görmem için yine sırtını bana döndü. Yumruklarını sıktığını fark ettim. Yere değen kanatları hızlı bir şekilde küçülmeye başladı. Rengi siyahtan kahverengiye döndü ve sanki buharlaşmış gibi birden yok oldu. Ona hayretle baktığımı görünce gülümsedi.
"Gücünü nasıl keşfettin?" Dediğimde üzerine kazağını geçiriyordu.
"Bir gün evde yatağa uzanmış kitap okuyordum. Sonra sırtım tuhaf bir şekilde kaşınmaya başladı. O kadar çok kaşındı ki banyoya gidip sırtıma bakmaya başladım. İki omzumun arasında kahverengi lekeler vardı. O kadar çok korkmuştum ki hastalığa yakalandığımı sandım."
Dudaklarımı ısırdım. Anlatmaya devam etti.
"Okula gidemez oldum. Öyle anlar geliyordu ki sınıfta kaşınmaktan bitkin düşüyordum. Bir sürü doktora gittik. Hiçbiri tam teşhis koyamadı. Lekelerden kuş tüyleri çıkmaya başlamıştı. Bütün vücudumu saracak diye geceleri uyuyamaz olmuştum."
Araya girdim.
"Selim Bey seni nasıl buldu?"
Dudaklarını yalayıp gülümsedi.
"Defne Hanım buldu beni. Kanatlarım şu anki halini alınca evden kaçtım. Ailemin beni öyle görmesini istemiyordum. Yolda beni görenler sanki canavarmışım gibi kaçmaya başladılar. Ağlamaktan helak olduğum anda yere yığıldım. Sonra bir kadın elimden tutup kaldırdı beni. Meğer günlerdir beni izliyormuş. Defne Hanım bana gerçeği anlattı ve okula getirdi. Kanatlarımı yerine koymayı ve istediğim zaman çıkarmayı öğretti."
Gülümsedim.
"Herkesi onlar kurtarmış. Ne kadar iyiler."
Bana baktı.
"Berk hariç. O kendisi geldi. Üstü başı kan içindeydi."
Bakışlarımı kaçırdım.
"İlk kim gelmiş biliyor musun?"
Kaşlarını çattı.
"Sedef galiba."
Başımı salladım. İçeri girdik. Tahmin ettiğim gibi Defne Hanım beni bekliyordu. Deniz'e başımla selam verip Defne Hanım'ın yanına gittim.
"Dünkü olay hakkında konuşmamız gerek."
Başımı dikleştirdim. Vereceği bütün cezalara hazırdım. Başıma daha fazla ne gelebilirdi ki?
"Bildiğin gibi bu okulu biz kurduk. Belli kuralları var. İzin günleri dışında dışarı çıkmamak gibi."
Gülme isteğimi dudağımı ısırarak bastırdım.
"Biliyorum," dedim alay eder gibi. "Melisa sevgili olmanın da yasak olduğunu söylemişti."
Gözlerinde bir anlık hüzün görür gibi oldum. Sonra hemen ciddileşti.
"Bak Derin aşk hakkında ne biliyorsun bilmiyorum ama inan bana birine gerçekten güvenmek hiç kolay değil. Üstelik Berk birini öldürmüş."
Nefesimi dışarı verdim.
"Bir kez neden yaptığını sordunuz mu? Konuşmaya çalıştınız mı onunla? Şimdi buraya gelmiş hiçbir şey bilmeden katil diye yargılıyorsunuz."
Tek kaşını havaya kaldırdı.
"Sen öğrendin mi yani? Anlaşılan seni bir hayli etkilemiş."
Sakin kalmaya çalıştım. Sabrım tükenmek üzereydi.
"Artık cezamı açıklar mısınız?"
Elini omzuma koydu.
"Ceza yok. Bir gün seninle bu konu hakkında konuşmak isterim. Anlarsın ya erkekler hakkında. Büyüğün olarak."
Gülümsedim ama gözlerim doldu.
"İnanın ben ne konuşacağımı bilmiyorum. O kadar tutarsız davranıyor ki. Beni sevdiğinden bile emin değilim."
Gülümsedi ve yüzünü kulaklarıma doğru yaklaştırdı.
"Anlamanın en iyi yolu gözlerine bakıp konuşmak. Eğer gözlerini senden ayıramıyorsa seviyor demektir."

Ceza almadığım için mutluydum. Bu işten nasıl yırttığımı bilmiyordum. Belki yeni olduğum içindi. Belki Defne Hanım ilk aşk deneyimim olduğu için acımıştı bana. Düşünceler içinde bahçedeki bankta oturuyordum. Biri gelip yanıma oturdu. Berkti belki de. Sarp ta olabilirdi. Kızlardan biri de.
"Seninle konuşabilir miyiz?"
Sesi duyduğum anda dehşete kapıldım. Aklımda yüzümün o perişan hali belirdi. Hissettiğim o derin acı... Hemen ayağa kalkıp sesin geldiği tarafa döndüm. Melisa hüzünlü gözlerle bana bakıyordu.
"Sen... Nasıl çıktın dışarı?" Dedim korku dolu bir sesle. Gülümsemeye çalıştı. Elini banka vurdu otur der gibi.
"Sana zarar vermeyeceğim. Otursana."
Çekinerek oturdum. Bana bakarak konuşmaya başladı.
"Derin ben çok özür dilerim. Sarp'ın seninle ilgilendiğini duyunca deliye döndüm. Yapmamalıydım. Çok büyük bir hataydı. Bunun asıl nedeni hakkında konuşmak için geldim."
Yorum yapmadan dinlemeye devam ediyordum.
"Bir gece bana bir şeyler oldu. O geceye dair hatırladığım şeyler çok az. Bahçede gezindiğimi hatırlıyorum. Sanki yanımda biri vardı. Ellerimin yanar gibi acıdığını hatırlıyorum. Uyandığımda yatağımdaydım. Rüya mıydı gerçek miydi asla öğrenemeyeceğim. Her ne olduysa içime bir kötülük tohumu düştü. Durup dururken aklıma birine kötülük yapmak geliyor. Bunu ilk sana anlatıyorum."
O anlatırken aklıma buraya geldiğim ilk gece onları Sarp'la banka gördüğüm geldi. Sarp'ın ellerinden mavi bir ışık çıkıyordu. Yutkundum. Melisa'ya güvenebilir miydim? Muhtemelen hayır.
"Keşke Defne Hanım'a anlatsaydın," dediğimde güldü.
"Onlarla ciddi konular dışında pek konuşulmaz. Çocukları olsaydı çok çekerdi zavallı. Belki de onun için bu kadar katılar."
Derin bir nefes aldım.
"Bu konuyu araştıracağım. Eğer dediğin gibi bir şeyden dolayı yaptıysan seni affedebilirim."
Gülümsemesi bütün yüzüne yayıldı.
"Minnettar olurum. Bir de bir şeyler öğrenebilirsen bana haber ver olur mu? Özellikle nasıl bu duygudan kurtulabileceğimi öğrenmek istiyorum."
Başımı salladım. Uzun zamandır ilk kez onu neşeyle yürürken izledim.

İyice üşüyünce yukarı çıkıp yatağıma uzandım. Melisa'ya her ne olduysa Sarp eline mavi ışık verdikten sonra olmuştu. Ne olduğunu çok merak ediyordum ama bir yandan da korkuyordum. Kötü bir şeye benziyordu. Yataktan başımı kaldırıp kızlara baktım. Çoğu uyumuştu. Bu konuyu sorabileceğim en uygun kişiler Eylem ve Rüyaydı. En yakın onlarlaydım çünkü. Rüya'ya baktım. Kesinlikle uyuyordu. Yataktan inip Eylem'in yatağına doğru yürüdüm. Uykusunda konuşan Eylül'ün dediklerine gülüp Eylem'in yatağına oturdum.
"Uyanık mısın?" Dediğimde gözlerini açtı.
"Uyuyamıyorum. Seni de mi uyku tutmadı?"
Başımı salladım.
"Sana bir şey sormam gerek. Bu konu beni korkutuyor ama öğrenmeliyim. Bir gece yani buraya ilk geldiğim gece bir olaya tanık oldum. Sarp ve Melisa bahçedeki bankta oturuyorlardı. Sonra Sarp Melisa'nın elini tuttu ve mavi bir ışık çıktı ortaya. Melisa ile konuştuk az önce. Olayı tam olarak hatırlamıyor ama o geceden sonra kalbinde bir kötülük tohumu oluştuğunu söylüyor."
Eylem şaşkınlıkla bana bakıyordu. Yatakta doğrulup oturdu.
"Defne Hanım bir keresinde bu konudan bahsetmişti. Mavi gözlü adamın kullandığı bir numaraymış. Özel insanları itaatkar yapmak için kullanırmış. Bence senin gördüğün sadece Sarp'ın elektrik gücüydü. Melisa da olaydan yırtmak için bunu kullanıyor. Ayrıca Sarp o gücü kullanmayı nereden bilebilir?"
Haklı gibiydi ama yine de içimde bir şüphe vardı.
"Haklısın galiba. İyi geceler."
Yatağıma çıkıp gözlerimi kapattığım anda Berk'in sözlerini hatırladım.
Elimi tuttuğunda ateş değiyormuş gibi yanmaya başladı. Vücuduma güçlü bir akım yayılıyor gibiydi. Hemen onu ittim.
Güçlü akım... Ateş değiyormuş gibi... Bunlar Melisa'nın anlattıklarının aynısıydı. Melisa doğru söylüyor olabilir miydi? İçine düşen kötülük... Berk'in bu kadar tutarsız davranmasının dahası da beni üzmek için söylediği sözlerin açıklaması bu kötülük tohumu olabilir miydi?

Kıvılcımların DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin