20.Bölüm

5.3K 417 110
                                    

Derste Osmanlı Tarihi dinlerken aklımda papatya vardı. Ne kaydedeceğini çok merak ediyordum. Vampirlerle veya mavi gözlü adamla ilgili bir şey kaydederse Defne Hanıma söylemeli miydim bilmiyordum. Güvenliğimiz açısından önemli bir durum olursa üstü kapalı bir şekilde anlatırdım belki. Öykü'nün uyarıları aklımdaydı. Büyük bir ceza alırdım bunun karşılığında. Ders bitince koridordaki pencereden dışarı baktım. Eylem,Deniz,Rüya ve Eylül bahçede dolaşıyorlardı. Yanlarına gidip uzaktan dinlemeyi denemeye karar verdim. En sağda yürüyen Rüya'nın yanına gittim.
"Hava mı alıyorsunuz?" Dedim neşeli bir sesle.
"Konuşuyorduk. Havalar iyice ısındı. İzin gününde piknik mi ayarlasak diyorduk. Gruplar halinde tabi," dedi Rüya. Çok iyi olurdu.
"Eğlenceli olur. Sıla'yı gördünüz mü?"
Deniz kaşlarını çattı.
"Bizi unuttun o gelince. Sen buldun diye mi bu kadar ilgilenoyorsun onunla?" Dediğinde güldüm.
"Siz de mi? Berk te aynı şeyleri söyledi. Sadece Sarp'la samimi olmasını istemiyorum o kadar. Sarp'ta şüphelendiğim şeyler var."
"Sarp tekin görünmüyor evet ama ne bileyim kötü biri olduğunu pek düşünmüyorum," diyen Eylem'e bakıp gözlerimi devirdim. Anlayınca güldü.

Sol tarafımda papatyayı görüyordum. Kızlar güçleri hakkında hararetli bir konuşmaya başlayınca gözlerimi kapattım. Uğultulu sesler duyuyordum. Birbirine karışmış sesler... Yaprağına dokunmadan olmayacaktı.
"Derin? Ayakta mı uyuyorsun yoksa?"
Gözlerimi açıp bana gülerek bakan kızlara baktım.
"Yok, ben gece pek uyuyamadım da," diye bir şeyler geveledim. Biz içeri giriyoruz dediklerinde biraz daha dolaşmak istediğimi söyledim. Veda edip gittiler. Kapıdan içeri girişlerini izledim. Boynumdaki kolyeyi çıkarıp yere düşürmüş gibi yaptım. Yakalanırsam bahanem hazır olacaktı en azından. Papatyanın beyaz yapraklarından birine iki kez hafifçe vurdum. Anında konuşmalar zihnime aktarılmaya başladı.

"Buralarda olduğu belli. Öyle yazmıştı. Bize görünmüyor tabi. O kadar az kaldı ki bulmamıza. Bulunca hepsini teker teker ele geçireceğim. Hepsi benim kölelerim olacaklar. Önümde diz çökecekler ölmemek için. Hepsinin gücünü ele geçirince de hayal ettiğim gibi dünyaya hükmedeceğim. Onlar sadece birer oyuncak olacaklar elimde. Her alanda gücüm olacak. Ateş,su,hava,bitkiler,güç,geleceği görme,zihin okuma,zamanda yolculuk,zihne hükmetme,hayvanlarla iletişim... Ne dersin iyi çalışıyor değil mi?"
"Mükemmel çalışıyor. Kimse şüphelenmez bile."

Mavi gözlü adam ve benim peşimde olan vampirin sesiydi bunlar. Her nasılsa neredeyse hepimizin gücünü öğrenmişti. O da casus bir şey mi yaratmıştı acaba? Mutlaka konuşmalarında bir açık yakalayacaktım. Yaprağa iki kez daha dokundum.

Hırlama sesleri... Kurt ulumasını andıran sesler... Koşma sesleri ve birinin hızla soluk alıp vermesi.
"Bütün güçleri öğrenemedik henüz. Dış görünüşlerini de öğrenmeliyiz. En güçlüleri lazım bize. Liste oluşturdum. Zihinle ilgili olanları ele geçirmeliyiz. Bir de ikizler var. Oldukça güçlüymüşler. Bize çok yararları dokunur. Daha çok bilgi almalıyız."
"Benim dediğim yöntemi kullanmanın vakti gelmedi mi? Çok etkili olur. Kafaları karışır. Hem yokluğunu hissetmezler bile."
"Her şeyin zamanı var dostum. Sabretmeliyiz. Onun da sırası gelecek."

Sesler kesildi. O kadar şifreli konuşuyorlardı ki hiçbir şey öğrenmemiştim. Bir şey deneyeceklerdi. Bilgilerimizi öğreniyorlardı. Ama nasıl? Casus eşya mı? Casus insan mı? Sarp casus olabilir miydi? Bekleyip görecektim. Elbet açık verecekti casus olan kişi. Daha fazla dikkat çekmeden içeri girdim. Berk beni kapıda bekliyordu.
"Neredeydin sen?"
Yutkundum. Söylemeli miydim? O benim sevgilimdi ve bilmeye hakkı vardı. Kolundan tutup tenha bir yere götürdüm.
"Bahçeye ses kaydeden bitki koydum. Şüphelendiğim kişiler var. Sarp gibi. Hem mavi gözlü adamın ve vampirlerin konuşmalarını dinliyorum."
Berk elini saçlarının arasından geçirdi. Endişeli olduğu zaman böyle yaptığını biliyordum. Etrafına bakıp sesini alçalttı.
"Ne yaptığının farkında mısın sen? Okulda geçerli olan kati bir kural vardır. Tehlike dışında güçlerimizi kullanamayız. Hele ki diğerlerinden izinsiz bilgi edinmek için hiç kullanamayız. Bunu Defne Hanım veya Selim Bey duyacak olursa..."
Elimi dudağının üzerine koydum.
"Biliyorum. Melisa'nın başına gelen benim de başıma gelir. Güçlerim alınır veya dışarı atılırım. Yine de öğrenmem gerek Berk. Hem kimse öğrenmeyecek."
Nefesini dışarı verdi.
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Biri gördü diyelim sonra ne olacak? Nasıl savunacaksın kendini?"
"Bir şekilde savunurum. Kapatalım bu konuyu artık. Söylediğime pişman etme beni."
Bir şey diyecek gibi oldu ama vazgeçti. Onun yerine sarıldı bana. Hava kararana kadar konuştuk. Aramıza Sıla katıldığı için erken ateşi izleme toplantısı yapacaktık. Yatakhaneye giderken merdivenlerde Eylem ve Aras'ın konuştuğunu gördüm. En başından beri onları yakıştırıyordum zaten. Diğerleri de kaderlerine razı olmalıydılar. Onlara bakmamaya çalışarak yanlarından geçtim. İçeri girince gözüm Sıla'ya kaydı. Cebine kağıt koyuyordu. Yanına gidip oturdum.
"Not mu aldın?" Dediğimde gülümsedi.
"Ailem pek telefon kullanmaktan hoşlanmaz. O yüzden mektuplaşıyoruz. Onlardan mektup geldi de. Yanımda taşımak iyi geliyor."
Gülümsedim. Aileler hakkında konuşmak acıtıyordu. Sıla'nın gücünün tam olarak ne olduğunu çok merak ediyordum.

Kıvılcımların DansıWhere stories live. Discover now