25.Bölüm

4.7K 388 48
                                    

Sarp bir an bocaladı. Zafer edasıyla ona bakıyordum. Gözlerini kapattı. Kendisiyle hesaplaşıyor gibiydi. Berk kolumu tuttu.
"Bunu neden bana söylemedin? Derin!"
Onu dinlemiyordum bile.
"Sustun bakıyorum da Sarp. Cevabın yok mu?"
Çenesini sıkıyormuş gibi görünüyordu. Önüne gelen perçemini arkaya attı.
"Yanılmıyorsam buraya bir hastaneden gelmiştin değil mi? Hani şu akıl hastalarının kaldığı bir hastaneden? Sana koydukları tanı da şizofreniydi."
Gözlerimi kapatıp öfkemi bastırmaya çalıştım. Sarp acımasızca devam etti.
"Yani muhtemelen hayal görmüşsün. İstersen Melisa'ya sor. Ben hiçbir şey yapmadım," dedi ve bahçeye çıktı. İçeri girdiğim gibi Berk önüme dikildi.
"Bunu bana neden söylemedin?" Dedi bağırarak. "Sana her şeyimi anlatmıştım. Sarp'ın kardeşinin mavi ışık vermeye çalıştığını bile. O zaman söyleyebilirdin."
Eylem araya girdi.
"Gitmeliyiz Berk. Hadi Derin."
Berk hışımla ona döndü.
"Bu konu ikimizin arasında. Sen gidrbilirsin."
"Derin'i yalnız bırakacak değilim."
"Yeter!" Diye bağırdım. "Çok üzgünüm görmüyor musunuz? Yalnız kalmak istiyorum. Kimse peşimden gelmesin."
Yukarı çıktım. Merdivenlerin bittiği yerde sadece bana ait bir odam olmadığı için lanet ettim bir kez daha. Bir kat daha çıktım. Ateşi izleme odasının kapısı açıktı. Oraya girip kapıyı kapattım. Kapıya en yakın sandalyeye oturdum.

Büyük bir ruhsal çöküntü içinde gibiydim. Çaresizliğin dibini yaşıyordum. Sarp'ın dedikleri aklımdaydı. Resmen benimle alay etmişti. Sen hastanede kalıyordun değil mi? Ayağa kalkıp sandalyelerden birini duvara doğru sertçe ittim. Beni de Berk gibi geçmişimle vurmuştu. Casus olduğunu ortaya çıkarmam iki dakika sürerdi sadece. Yapamıyordum. Dediklerine cevap vermeyecek miydim yani? Melisa... Melisa'yı ikna edersem elimde bir kanıt olurdu. Onun da o anı iyice hatırlaması gerekti sadece. Ateşi izleme odasından çıkıp aşağıya indim. Yatakhaneye girdiğimde kimse yoktu. Derse gitmiş olmalılardı. Derse gidecek halim yoktu hiç. Gitsem bile dinleyemezdim zaten. Melisa da derste olmalıydı. Ders çıkışı onu mutlaka bulmam gerekiyordu. Fırsat bu fırsat diyip kızların yazılarına bakmaya başladım. Cebimden de bulduğum mektup parçasını çıkartıp karşılaştırıyordum. Neredeyse hepsine baktığımda gözlerim iyice yorulmuştu.

Etrafta başka çanta göremediğim için yatağıma oturdum. Gözlerim yerdeydi. Bakışlarım Sıla'nın örtüsünde gezinirken yatağın altına koyduğu siyah çantasına rastladı. Eğilip kucağıma aldım. Bir hayli ağırdı. Derin bir nefes alarak fermuarını açtım. İçi dopdoluydu. Böyle bakmak zor olduğu için yatağın üzerine döktüm. Siyah rujlar, siyah göz kalemleri, siyahın değişik tonları bulunan far kutusu, kuru kafalı yüzükler, kolyeler... Çok şaşırmıştım. Sıla on yedi yaşında cici bir kız gibi görünüyordu. Ona biraz sesimi yükselttiğimde bile gözleri doluyordu. Bu eşyalar ona mı aitti yani? Siyah bir hançer kabı gözüme batınca elime alıp incelemeye başladım. Oyuncaktı herhalde. Kabından çıkarınca ışığın vurduğu yerler parladı. Parmağımla ucuna dokundum. Oyuncak değildi. Korkuyla yerine sokup çantanın içine attım. Bir paket katlanmış mektup vardı. Ailem telefon kullanmayı bilmez, o yüzden mektup yazıyorum dediğini hatırladım. Açıp okumak saygısızlık olurdu ama işin ucunda casus yakalamak vardı. Mektuplardan birini elime aldım. Yavaşça açtığımda daha yazıya bile bakamadan ayak sesleri duydum. Birileri geliyordu. Sakinliğimi korumaya çalışarak eşyaları çantanın içine doldurmaya başladım. Rastgele atmak zorundaydım; çünkü ayak sesleri gitgide yaklaşıyordu. Son parçayı da koyduktan sonra yatağın altına doğru eğildim. Kapı kapandı. Çantayı ileri doğru ittim.
"Derin ne yapıyorsun orada?"
Sıla bana bakıyordu. Öksürdüm.
"Kalemim düşmüştü, ben de yatağın altından aldım. Toz olmuş biraz. Öksürttü."
Güldü.
"Ben de düştün sandım."
Gülmeye çalıştım. Artık daha iyiydim. Berk'le konuşmam gerekiyordu. Kapıya yöneldiğimde Öykü yanıma geldi.
"Sarp'ın mavi ışık verdiğini gördüğünü keşke ona söylemeseydin. Şimdi diğer casusa söyleyecek. Planımız altüst olabilir."
"Bir anlık sinirle ağzımdan kaçtı. En azından bitkiden haberi yok. Kanıtlayamayacağımı sanıyor. Melisa ile konuşacağım."
Gözleri büyüdü.
"Hayır! Sakın yapma bunu. Defne Hanıma kadar gider konu. Sonra iş büyür. Bitkiler ortaya çıkar."
Nefesimi dışarı verdim.
"Elim kolum bağlı durmak istemiyorum. Bir şeyler yapmalıyız. Bize dediği sözlerin intikamını almalıyız."
Ellerini omuzlarıma koydu.
"Biliyorum. Acele etmemeliyiz. Sabırla kızın da ortaya çıkmasını beklemeliyiz. Yanlış bir adımımız her şeyi berbat edebilir."
"Haklısın," dedim geçiştirmek için. Sonra da aşağıya indim. Tahmin ettiğim gibi Berk bahçedeydi. Ne zaman canı sıkılsa bahçeye çıkıyordu. Bunu öğrenmiştim artık. Yanına gidip oturdum. İleriye bakıyordu.
"Berk? Sana söylemediğim için özür dilerim. O zamanlar korkuyordum. Sarp'ın o kadar kötü kalpli olduğunu düşünmüyordum belki de. Dediği gibi hayal görmüşsündür diyeceksin sanıyordum."
Hiçbir şey demeden ayağa kalktı.
"Rüzgar," diye mırıldandım titreyen sesimle. İşte şimdi kesin bana sarılacaktı. Beklentiyle ona bakıyordum. Yumrukları sıkılıydı.
"O ismi kullanma. Eskiden sevdiğim biri kullanırdı. Sadece onun kullanma izni var."
Uzaklaşırken arkasından baktım. Artık beni sevmiyor muydu? Sıradan biri mi olmuştum onun için? Güneş battı, karanlık oldu. Yanımdan geçen hayvanların dediklerine cevap vermedim. Okulun alt katından gelen çatal kaşık seslerine aldırmadım. Dümdüz karşıdaki ağaca bakıyordum. Hiç ağlamamıştım. Vücudumu hiç oynatmamıştım. Heykel gibi oturuyordum sadece. Biri koluma dokununca başımı kendimi zorlayarak oraya çevirdim.
"Yemek zamanı bitti. Aç kalmayasın diye yemek getirdim," diyen Deniz'e baktım. Gülümsüyordu. İçimden yemekleri alıp fırlatmak geldi. Onun yerine konuşmaya başladım.
"İnsan kaç kez kaybeder? Kaç kez yapayalnız kalır? Yalnızlıktan boğulacak gibi olur?"
Sesim ifadesizdi. Deniz elimi tuttu.
"Berk yemeğe gelmedi. Kavga mı ettiniz?"
"Yine yalnızım. Yine bırakıp gittiler beni," dediğimde bana sımsıkı sarıldı. İşte o zaman ağlamaya başladım. Kendimi bildim bileli yalnızdım ben. Önce ailem terk etmişti beni. Sonra sevdiğim arkadaşlarım aralarına almamıştı beni. Şimdi ise Berk bırakıp gitmişti beni. Yine yapayalnızdım.
"Biz varız Derin. Diğer kızlar var. Seni asla bırakmayacağız. Yemeğini yemelisin. Bizim için olur mu?"
Zorla da olsa yemeğimi yedim. Diğer kızlar gelip yanımıza oturdu. Beni güldürmeye çalıştılar. Yatma vakti gelince yatakhaneye çıktık. Uykuya dalana kadar başımda beklediler. Onlar olduğu için çok şanslıydım.

Kıvılcımların DansıWhere stories live. Discover now