33.Bölüm

4.3K 378 21
                                    

Sabah olduğunda cadı hâlâ Rüya için bir çözüm bulmaya çalışıyordu. Bütün gece uyumamıştık. Rüya'nın elini tutup bir umut ışığı beklemiştim. Ne yazık ki durumu hâlâ aynıydı. Vücudunun maviliğinin tonu açılmamıştı. Gözleri hep kapalıydı. Bir ara nefes alıp almadığını kontrol ettim. Nadiren alıyordu. Cadının dediği gibi ölümle yaşam arasına sıkışmıştı. Ne tam olarak ölüydü ne de tam olarak yaşıyordu. Rüya'nın yanı başında ağlayan Eylem'e baktım.
"Sence düzelecek mi?" Dedim zayıf bir sesle. Başını iki yana salladı.
"Bilmiyorum. Cadı ne zamandır görünmüyor."
Cadı ne yapıyor diye bakmam gerekiyordu. Odadan isteksizce çıktım. Sanki Rüya'nın yanından ayrılırsam ölecekmiş gibime geliyordu. Cadının odasının kapısına geldiğimde durdum. Buraya ilk geldiğim zamanı düşündüm. Bir keresinde yanımda Sıla da vardı. Onu da kabuslardan koruyacak bir kolye yapmıştı. Sıla muhtemelen yalan söylemişti o zaman. Kolyenin nasıl yapıldığını görüp benimkini etkisiz hale getirmeyi öğrenmek istemişti. Ne güzel rol yapmıştı. Bu düşünceleri kafamdan savabilmek için durup derin bir nefes aldım.

Cadı büyük masasının önünde oturmuştu. Elleri durmadan hareket ediyordu. Önünde açık olan bir sürü kitaptan en büyüğüne bakıp notlar alıyordu. Sandalyeye oturduğumda beni görmedi bile.
"Nasıl gidiyor?" Dediğimde bakışlarını kitaptan bir an için kaldırıp bana baktı.
"Yavaş. Bütün kitaplara baktım ama bir şey bulamadım. Bu büyük kitaptan umudum var."
Bir süre daha izleyip odaya geri döndüm. Orada durmam bir fayda sağlamayacaktı. Odaya gittiğimde annemin herkese yemek dağıttığını gördüm. Canım bir yudum bile istemiyordu ama güçlü durmak için yemek zorundaydım. İlk yudumu ağzıma attığım an midem bulandı. Berk elinde ekmeğiyle yanıma oturdu.
"Canın istemiyor değil mi? Benim de ama yemek zorundayız. Rüya uyandığında bizi böyle güçsüz görmemeli."
Gözümden süzülen yaşı silip başımı salladım. Kendimi zorlayarak ekmeğimi bitirdim.

Bir saat sonra cadı geldi. Gözlerinin altında koyu renk halkalar vardı. Yatakta oturanlar kalkıp cadıya yer verdiler. Ben duvara dayanmış Rüya'ya bakıyordum. En sevdiğim kızlardan biriydi. Onu bu halde görmek canımı acıtıyordu. Cadı hazırladığı renksiz karışımı Rüya'nın mavi ellerine sürmeye başladı. Kollarına da sürünce mavi ellerinin renginin açılmaya başladığını gördüm. Yanımda duran Aras gülümsüyordu. Rüya'yı sevdiğini herkes biliyordu ama Rüya onu sevmiyordu. Cadı karışımı bütün vücuduna sürünce bir süre bekledi. Dakikalar içinde Rüya'nın vücudu eski rengine dönmüştü. Duvarın dibinden ayrılıp Rüya'nın başucuna geçtim. Berk elimi sıktı. Rüya'nın kirpiklerine bakıyordum. Beklediğim ufak bir titreşimdi. Minicik... Uyanmıyordu. Cadı büyük defterden anlamadığım bir dilde iki üç sayfa okudu. Kitabı kapattığında hepimiz ona baktık.
"Uyanacak mı?" Dedi Hayal meraklı bir ses tonuyla. Cadıya bakıyordum. Cadı boğazını temizledi.
"Ben elimden geleni yaptım. Büyük kitaba göre uyanması gerek. Mavi dumana çok fazla maruz kalmamış. Bekleyeceğiz artık."
Cadı kalkıp gitti. Uyanmayınca canı sıkılmıştı sanki. Annemle babam geldiler. Annem yanıma gelip durdu.
"Mavi renk gitmiş. Düzeliyor," dedi sevinçli ses tonuyla. Ona bakmadan konuştum.
"Ama uyanmadı. Cadının başka yapacağı bir şey yokmuş."
Başını salladı.
"Belki uyanır Derin. Rüya güçlü biri. Yaşadığı olayları sana da anlatmıştır. Arkadaşı onun yüzünden ölmüş filan. O olaya rağmen her zaman güçlü görünmeyi başardı. Bunu da atlatacaktır."
Dediklerine inanmak istiyordum. Hem de bütün kalbimle.

Karanlık bastırınca ateşi izleme odasına gittik. Babamla annem geldiler. Çok gergin görünüyorlardı.
"Bu sefer daha kalabalık gitmeliyiz. Mavi dumandan korkmayın; çünkü cadı yaralanmanızı engelleyecek iksir yaptı. Gidenlerin üzerine sıkılacak."
Uzun bir tartışma sonrası Rüya'nın yanında Melisa ve iki kişinin kalmasına karar verildi. Diğerleri cadı üzerlerine iksir sıksın diye kuyruğa geçtiler. Ben en arkadaydım. En öndeki Deniz'in üzerine sıkılan iksire baktım. Havaya sıkıldığı an renksizdi ama bir yere değince önce kırmızı oluyordu, sonra yeşil, sonra pembe ve en son da rengi kayboluyordu. Sırayla diğerlerine sıkılmasını izledim. Önümde bir kız vardı. Onun önünde de Berk. Sıra Berk'e gelince önümdeki kız üzerime doğru gelmeye başladı. Arkaya doğru bayılacağını anlamıştım. Ayarladığım için kucağıma düştü.
"Ne oldu?" Diye sorunca elleriyle kendine yel yapmaya çalıştı. Annem olayı görmüş olmalıydı ki hemen yanımıza geldi. Berk te yanımıza geldi.
"İksir bana gelince kötü oldum. Küçükken parfüm gibi sıkılan şeylere alerjim vardı. Geçti sanıyordum ama geçmemiş," dedi kız kesik kesik konuşarak. Annem bana baktı.
"Sen neden sıradaydın?" Dediğinde derin bir nefes aldım.
"Ben de geleceğim. Bütün güçleri birleştirmeye çalışacağım. O zaman onları alt edebiliriz," dedim bütün inancımla. Annem güldü. Nasıl gülerdi?
"Şaka mı yapıyorsun Derin? Seni istiyorlar. Sedef'e ne olduğunu gördün. Daha tam olarak iyileşemedi. Üstelik bu seferkiler daha çetin geçiyor."
Konuşmasından alay ettiği belliydi. Hiçbir şey demeden kızı yere yatırıp ayağa kalktım. Kapıdan çıktığımda Berk kenara çekti beni. Yere bakıyordum. Hayatımda hiç bakmadığım kadar çok yere bakıyordum artık. Tam kendime güvenimin geldiği anda tuzla buz oluyordu her şey.
"Annen öyle demek istemedi. Senin peşindeler. Seni gördükleri anda saldıracaklar. Seni koruyalım derken biz de bir şey yapamayacağız. Tek tek hepimizden kurtulup seni kaçıracaklar."
Hâlâ yere bakıyordum. Ellerini omuzlarıma koyduğunda ona baktım.
"Senin gidişini izlemek ne kadar zordu biliyor musun? Rüya'nın yerinde sen de olabilirdin. Herkes olabilirdi. Burada kalıp dönüşünüzü beklemek berbat bir şey."
Nefesini dışarı verdi.
"Biliyorum. Gitmek zorundayım Derin. Hem cadı iksirden sıktı. Bir şey olmayacak kimseye."
Daha cevap veremeden alt kattan gidiyoruz dendiğini duydum. Berk bana baktı kısa bir an. Geçirmeye gitmeyeceğimi anlayınca yere bakarak başını salladı.

Diğerleri gittiğinde Rüya'nın yanına gitmeye karar verdim. Yatağının ucuna oturdum.
"Sana bunu yapanlar cezasını çekecek. Söz veriyorum boşu boşuna bu hale gelmiş olmayacaksın."
Ayağa kalkıp kapıya yöneldiğimde kararımı vermiştim. Mavi gözlü adamı ve tayfasını yok edecektim. Bir yolunu bulacaktım. Cadının odasına gidip iksirden kendime sıktım. Nereye gittiklerini biliyordum. Yüzüğüme dokunup gözlerimi kapattım.

İşte gelmiştim. İleride savaşın gürültüsü vardı. Başımı dikleştirip yürümeye başladım. Tam önüme biri havada uçarak düştü. Beni fark etmeden kalkıp diğerlerinin yanına gitti. Başımı dikleştirip grubun arkasında durdum. Babam anneme saldıran vampirle uğraşıyordu. Mavi gözlü adam mavi duman saldı. Kollarını önünde bağlayıp etkisini beklemeye başladı. Duman kişilere yaklaştığı anda dokunamadan geri gidiyordu. Mavi gözlü adam kaşlarını çatıp durumu anlamaya çalışırken bizimkilerin aralarındaki boşluklardan geçip en önde durdum. Arkamdan annemin Derin diye bağırdığını duydum.
"İşe yaramadı değil mi? İstediğini alamayacaksın!" Diye bağırdım mavi gözlü adama karşı. Beni gördüğüne şaşırmış gibiydi. Bir an gözüm bana doğru gelen Berk'e kaydı. Kolumu tuttu.
"Senin ne işin var burada? Derin, geri dön!" Sesi sertti ama ben kararımı vermiştim. O anda bir alkış sesi duydum. Sarp mavi gözlü adamın yanında anlamadığım bir sebepten dolayı bizi alkışlıyordu. Yanındaki Sıla'ya baktım. Bakışlarımla bakışlarında kardeşliğimize dair bir iz aradım. Mutlaka olmalıydı. Burada iki taraftan biri ölecekse Sıla kardeş olduğumuzu bilmeliydi.
"Derin de gelmiş ama sevgilisi onu koruyormuş," diyen Sarp'a aldırmadan Sıla'ya bakarak konuşmaya başladım.
"Öğrendiğim bir gerçek beni derinden etkiledi. Senin de bu gerçeği öğrenmen lazım."
Sesim çok güçlü çıkmıştı. Sıla alaycı bakışlarıyla beni süzdü.
"Neymiş o gerçek?" Dedi aşağılayan bakışlarıyla. Durumu anlayan annem ve babam yanıma geldiler. İkisine de kısa bir süre baktım.
"Hani bana ailemin kim olduğunu söylemiştin ya," durup tepkisini ölçtüm. Devam et der gibi bakıyordu. Yere bakıp derin bir nefes aldım. "Onlar senin de ailen Sıla. Biz kardeşiz."
Sıla inanmayan gözlerle bakınca kahin ona gerçeği gösterdi.
"Bu olamaz! Gerçek olamaz!" Dedi ve ormana dalıp gözden kayboldu.

Peşinden gitmeyi aklımdan geçirmiştim ama sırası değildi. Arkama dönüp herkese tek tek baktım. Başlarıyla onayladılar. Harekete geçtik. Annemin ve babamın ateş gücünü kullanmaya başladım. Doğrudan vampirleri hedef alıyordum. Evet, onları takip etmek zordu ama yine de denk getiriyordum. Vampirler bizi oldukça zorluyorlardı. Uzun bir uğraştan sonra iki tanesini yok etmeyi başardım. İki kişinin gücü ateş olduğu için daha fazla güç kullanabiliyordum. Mavi gözlü adam gözlerini kapatmış yeni bir numaraya odaklanıyordu.
"Dikkat edin!" Diye bağırıp bir vampiri yere yuvarladım. İçimdeki öfke gücümü ortaya çıkarmıştı. Vampir kolumu tırnakladığında bağırmamak için dişlerimi sıktım. Güçlü bir alev çıkarınca etkisiz hale geldi. Ayağa kalkarken beni öldürmeye çalışan vampirin bana bakıp güldüğünü gördüm. Hemen ardından babam ona büyük bir ateş gönderdi. Vampir bana baktığı için ateşin geldiğini görememişti. Başı kopuk vücudunun yanına gittim. Bana yaptıklarının bedelini ödemişti sonunda.

Büyük bir sarsıntı olunca sendeledim. Deprem mi oluyordu? Hemen bizimkilere baktım. Onlar da etraflarına bakıyorlardı. Berk'e baktım. En ileride vampirlerden biriyle savaşıyordu. Ona yardım etmek için atıldığımda mavi bir hava akımı her yeri kapladı. Cadı durumu fark edip eliyle kalkan oluşturdu. Herkes güvende mi diye bakarken Berk'in hava akımının içinde kaldığını gördüm.
"Berk!" Diye bağırarak bütün gücümle koşmaya başladım. Hava akımına kapılıp kapılmamak umrumda bile değildi. Yanına vardığımda ellerimle hava akımını dağıtmaya çalıştım. Vücudumdan hafif beyaz bir ışık yayıldığında cadının bana da kalkan oluşturduğunu anladım.

Berk'in vücudu buzla kaplıymış gibi parlıyordu. Titreyen elimle yüzüne dokundum. Canı çekilmişti sanki. Annemin kolumu tutup bir şeyler söylediğini duydum ama net olarak algılayamıyordum. Berk'e ne yapmışlardı böyle? Onu öldürmüştü! Kolumu annemden kurtarıp gözyaşlarımı hırsla sildim. Mavi gözlü adam başı dik bana bakıyordu.
"Şimdi yok olmayı hak ettiniz!" Diye bağırdığımda boş gözlerle bana baktı.
"Senin gibi güçsüz bir kız mı beni yok edecekmiş? Görelim o zaman."
Sesindeki alay beni iyice çileden çıkarmıştı. Gözlerimi kapatıp buradakilerin güçlerini içimde hissettim. Ateş, tılsım, bitki, uçma, kurt adam, hipnotize etme, zihin okuma, zamanda yolculuk... Hepsi teker teker zihnime doldu. Hepsini birleştirip büyük bir enerji oluşturdum zihnimde. Gözlerimi açtığımda kendimden emindim. Elimi oynatmamla o büyük enerji ortaya çıktı. Daha ne olduklarını anlamadan mavi gözlü adam ve yanındakilere doğru fırlattım enerjiyi. Enerjinin onlara gidişini izlerken zaman durmuştu sanki. Sonrasında gördüğüm ise kanla kaplı bedenlerinin yere çakılmasıydı. Mavi gözlü adamın da bedeni yere çakılınca artık her şeyin bittiğini anladım.

Kıvılcımların DansıWhere stories live. Discover now