35.Bölüm~Final

6.1K 437 109
                                    

Sıla Berk'in kaldığı odanın kapısının önünde durdu. Derin bir nefes alıp gözlerimin dolmasını engellemeye çalıştım.
"Berk öldü. Bana yapabilecekleri en büyük kötülüğü yaptılar. İntikamlarını aldılar. Yok oldular ama arkalarında büyük bir enkaz bıraktılar," dedim hüzünlü bir sesle. Sıla bir şey demeden kapıyı açtı. Önce bakışlarımı kaçırdım. Berk'i o haliyle görmek istemiyordum ama son görüşlerimdi bunlar. O yüzden bakabildiğim kadar bakmalıydım ona. Bakışlarımı odaya çevirdiğimde birinin sırtının bize dönük olarak durduğunu gördüm.
"Bu kim?" Dedim gözlerimi kısarak. Sıla bana döndü. Gözleri dolu doluydu.
"Beni affedebilir misin bilmiyorum ama sana verebileceğim en güzel şey buydu. Berk'i geri getirdim. Mavi gözlü adamdan öğrenmiştim ölüleri geri getirme büyüsünü."
Kenara çekilip geçmem için yolu açtı. Duyduklarım o kadar mucizevi geliyordu ki arkası bize dönük duran kişinin başkası çıkacağından korkuyordum. Biraz ilerleyince durdum. Kalbim çok hızlı atıyordu.
"Berk? Sen misin?"
Sesim odada yankılandı.
"Rüyanda sana üzülme demiştim ama sen sözünü tutamadın. O yüzden biraz kızgınım sana." Bana döndü. Beyaz yüzünde renk vardı. Yaşıyordu. Gözyaşlarım istemsizce akarken ona doğru koştum. Sımsıkı sarıldığım an aklıma bir şey takıldı.
"Rüyama nasıl girdin? Böyle bir gücün mü vardı?" Dediğimde ayrıldık. Kaşlarını çattı.
"Böyle bir gücüm yoktu. Yanımda ne konuşulduysa hepsini duydum. Sen ağlıyordun. Ağlayan birkaç kişi daha vardı. Sadece gözlerimi açamıyordum. Sanki bir bulut vardı ve beni sarıyordu. Kıpırdamama engel oluyordu. Sonra bir şey fark ettim. Beni düşünen kişilerin rüyalarına girebiliyordum. Arda'nın rüyasına girip onunla konuştum. Sonra seninkine geldim. Birlikte yıldızları izledik."
Saçlarımı okşadı.
"Yine izleriz değil mi?" Dediğimde başıyla onayladı. Bakışları arkaya kaydı.
"Uyandığımda Sıla yanımdaydı. Beni hayata o döndürmüş. Bu arada..." Elimi tutup öptü.
"Artık eskisi gibiyim. Mavi ışık etkisi yok. Hani keşke geçmişe dönüp değiştirebilsem diyordun ya değiştirdin Derin. Sana ne kadar teşekkür etsem az."
Gülümsedim.
"Önemli değil."
Odadan çıktığımızda Sıla yanımıza geldi. Ona bakmadan yürüdüm. Merdivenlerde Rüya ile karşılaştık. Berk'i görünce hayalet görmüş gibi baktı. Berk te ona öyle bakıyordu.
"Uyanmışsın!" Dediler aynı anda. Gülüp birbirlerine sarıldılar. Ayrıldıllarında Rüya konuşmaya başladı.
"Defne Hanım ve Selim Bey aşağıda toplantı yapıyorlar. Sizi de çağırmamı istediler."
Birlikte aşağıya inmeye başladık. Herkes yemek yediğimiz salonda oturuyordu. Boş yerlere oturduk.
"Savaşta ölen olmadığı için çok mutluyuz. Rüya ve Berk'in iyileşmesi ise çok güzel bir detay. Artık mavi gözlü adam yok. Tehlike de yok. O yüzden her gün izinlisiniz artık. Kaçmak yok."
Annem sustuğunda diğerlerine baktım. Şaşkınca baktıktan sonra alkışlamaya başladılar. Ben de alkışladım. Aklımı kurcalayan konular vardı tabi. Keyiflerini kaçırmamak için sesimi çıkarmamaya karar verdim. Mavi gözlü adamın akrabaları onun intikamını almak isteyecekler miydi? Baş düşmanları bendim artık. Orada olan herkes ölmüştü ama. Beni ele verecek kimse yoktu. En azından ben öyle biliyordum ve kendimi rahat hissetmeye çalışıyordum. Uğultu bitince babam konuşmaya başladı.
"Karanlık olana dek vaktiniz var. Birlikte dolaşmak zorunda değilsiniz. Yüzüklerinizi takın yine de."
Çoğu kişinin kendini dışarı atmasını izledim. Bir süre esir hayatı yaşamıştık neredeyse. Şimdi bu rahatlık bize büyük bir ödül olmuştu. Annemin ve babamın konuşma bittikten sonra odalarına çekilmelerini bekliyordum ama öyle olmadı. Beni yanlarına çağırdılar.
"Odada konuşacağız. Sıla da gelecek."
Anneme bakıp gözlerimi devirdim.
"Konuşacak bir şey yok anne. Ben ölüyordum. Okula nasıl döndüğümü tahmin bile edemezsiniz. Buna sebep olan kişi kardeşim de olsa onu affedemem. Perinin ölümüne sebep oldu. Güvercini de kesin o söylemiştir. Onu görmek bile istemiyorum."
Biri koluma dokununca oraya döndüm. Sıla mahcup bir ifadeyle bana bakıyordu.
"Biraz konuşsak? Lütfen."
Oflayarak odaya girdim. Dinlemiş olmak için dinleyecektim. Daha fazla ısrar edilmesin diye. Sandalyeye oturup kollarımı kavuşturdum. Annem, babam ve Sıla karşıma oturdular. Sıla konuşmaya başladı.
"Abla..." Boğazıma bir yumru oturdu.
"Eğer senin ablam olduğunu bilseydim mavi ışığa rağmen sana zarar vermezdim. Sonunda öleceğimi bilsem bile asla zarar vermezdim. Bilmiyordum. Siz de bilmiyordunuz. Yine de seni sevdim. Çok iyi biriydin. Diğer arkadaşlarından ayırmadın beni. Berk'i ne kadar sevdiğini bildiğim için onu geri getirdim."
İfadesiz bir yüzle izliyordum.
"Ne yani Berk'i getirdin diye seni affedeceğimi mi sandın? Ölüyordum ben. Vampirlerden, denizkızından, mavi gözlü adamdan zor kurtuldum. Ayrıca sisten boğuluyordum neredeyse. Benim yerimde sen olsan ne yapardın?"
"Derin! Bilmiyordu. Biz de bilmiyorduk. Mavi gözlü adam onu kötü biri olarak yetiştirmiş. Sürekli mavi ışık vermiş. Seçme şansı yoktu. Üstelik bilseydim sana zarar vermezdim dedi. Biraz düşünsen," diyen annemin masum yüzüne baktım. Belli belirsiz başımı salladım. Kendimi odadan dışarı attığımda Berk ve kızlar beni bekliyorlardı. Yanlarına gittim.
"Sahilde dolaşmaya karar verdik."
Eylem herkesin adına konuşmuştu. Temiz hava almak iyi gelecekti. Grup halinde gezmeye alıştığımız için ayrılamıyorduk. Arkamda yürüyen anneme, babama ve Sıla'ya göz ucuyla baktım. Bir yerlerden başlamak gerekiyordu belki de.
"Yanyana yürüyebiliriz," dediğimde üçünün de yüzleri aydınlandı. Sıla koluma girdiğinde geri çekmedim. Berk'le konuştular. Berk ona minnetle bakıyordu. Yirmi yıl sonra bir kardeşim olmuştu. Biraz tuhaftı ama güzeldi. O kadar yalnız geçen yıldan sonra kalabalık bir aile olmuştuk.

Sahilde yürüyüp bol bol hava aldık. Kahve içtik, yemek yedik. Kendimi ilk kez özgürlüğe bu kadar yakın hissettim. Bizi izleyen var mı diye düşünmüyorduk. Birilerinden kaçmak zorunda değildik. Bütün hafta bir günlük izin gününü beklemek zorunda değildik. Her gün izinli olacaktık. Denildiği gibi karanlık olunca okula döndük. Yatakhanenin camından bahçeye bakarken simsiyah giyinmiş birinin bahçenin kapısına gelip durduğunu gördüm. Vampir olduğunu anlamak için deha olmaya gerek yoktu.
"Sanırım vampir sorunumuz var," dedim diğerlerine bakarak. Deniz kaşlarını çattı.
"Her şey yeni mi başlıyor yoksa?"
Bu soru en çok korktuğum soruydu. Kapıdan çıkarken bazıları ateşi izleme odasına yöneldi.
"Hemen pes etmeyin. Derdi neymiş anlayalım," dedim onlara hitaben. Vazgeçip yanımıza geldiler. Alt kata indiğimizde annem Sıla ile birlikte bahçeye bakıyordu. Babamın vampirle konuştuğunu gördüm. Sıla beni gördüğünde gülümsedi.
"Mavi ışık için teşekkür edememiştim sana. Yıllardır taşıdığım büyük bir yük gitti üzerimden."
Gülümsedim.
"Birçok kişiyi kurtardım. Bilmediğimiz kaç kişi vardır mavi ışıktan şikayetçi olan. Hepsini kurtardım."
Bir şey hatırlamış gibi durdu.
"Mavi gözlü adamın çalışma odasını imha ettim. Büyülerini orada yapıyordu."
Derin bir nefes aldım.
"Bunu öğrenmem iyi oldu," dedim rahatlamış bir ses tonuyla.

Babam içeri girdiğinde herkesin gözü ondaydı. Elinde beyaz katlanmış bir kağıt vardı. Üzerinde tuhaf bir mühre benzeyen işaret vardı. Hepimize bakıp boğazını temizledi.
"Vampirle önemli bir konu hakkında konuştuk. Bana bu kağıdı verdi. Hepinize okuyacağım şimdi."
Dikkatle onu dinliyordum.
"Vampirler olarak aramızda uzun bir toplantı yaptık. Aldığımız karar bizi ve sizi oldukça yakından ilgilendiriyor. Yakında bir savaş yapıldı ve çoğumuz yok olduk. Daha fazla savaşa girip kayıp vermek istemiyoruz. Bundan sonra barış olsun istiyoruz. Siz de kabul ederseniz tabi."
Durup bize baktı.
"Kabul ettim. Savaşmanın kimseye faydası yok. Yani bu demek oluyor ki okulu terk etmekte özgürsünüz."
Sesi odada yankılandı. Ölüm sessizliği gibi bir şeydi. Kimseden ses çıkmayınca annem ayağa kalkıp babamın yanına geçti.
"Gitmek isteyen var mı?" Dedi düz bir sesle. Diğerlerine baktım. Ailesinin yanına gidenler olurdu mutlaka. Çok uzaklara gitmek isteyenler de olurdu. Belki de çoğunu bir daha hiç göremezdim. Bunları düşününce gözlerim doldu. Eylem söz alıp konuşmaya başladı.
"Ben buraya çocukken geldim. Burada büyüdüm. Arkadaşlığı burada öğrendim. Eğer buradan gidersem yapamam. Yapayalnız kalırım."
O giderse eğlenceli zamanda yolculuklarımız da biterdi. Deniz Eylem'e katıldığını belirtti. Herkes birbirine baktı. Ne diyeceğimizi anlamıştım.
"Bizim evimiz burası," dediğimizde bir ağızdan annemin gözleri doldu. Babam da bakışlarını kaçırdı. Bir kişi bile gitmek istememişti. Bizim evimiz gerçekten de burasıydı.

Gece ilerleyince Berk'in söz verdiği gibi bahçeye çıkıp hayvan baskılı örtüyü serdik. Yıldızları izleyecektik. Yanyana uzandık.
"Artık bir kardeşin var. Annen baban da yanında. Okul senin evin gibi. En şanslımız sensin," dedi yumuşacık ses tonuyla.
"Sen de varsın. Dünyanın en güzel evi burası. Hem istediğimiz zaman dışarı da çıkabiliyoruz. Daha ne olsun?"
Gülümseyip kolunu yana uzattı. Papatya kopartıp bana uzattı. Beyaz yaprağının üzerinde uğurböceği vardı.
"Dilek tut ta uçsun," dediğinde muzipçe ona baktım.
"Çabuk gerçekleşmesi için gücünü kullanalım."
Güldü. Daha çok mutlu olmayı diledim. Berk ufak bir hareketle rüzgar oluşturdu. Ben de parmağımı hareket ettirdim. Uğurböceği ürkek hareketle kanatlarını açtı. Küçük kırmızı bedeninin uçuşunu izledim. Bugüne dek kuşlara çok özenmiştim. Hatta şu anda bu uğurböceğine bile özenirdim ama şu an en az onun kadar özgürdüm. Bir zamanlar kelebeğin dediği gibi sevdiğim kişileri seçmek en büyük özgürlüktü. Berk'e sarılıp bu sözün ne kadar doğru olduğunu düşündüm.
~SON~
*Okuyan herkese teşekkür ederim. Yanımda oldunuz ve bu benim için mükemmel bir duyguydu.*

Kıvılcımların DansıWhere stories live. Discover now