one

10.2K 549 437
                                    


Arkadaşlar daha önce hiç blabla x reader tarzı bir şeyler yazmadım bu yüzden hiç o okuyucu ağzından yazma muhabbetine girmeyeceğim. Birinci tekil şahıs ağzından yazacağım ama sizin hayal edebilmenize uygun bir şekilde olacak. Umarım becerebilirim sjsjsj Neyse bu hikaye hakkında kafamda hiçbir kurgu yok öyle doğaçlama gideceğim ve muhtemelen kısa sürecek. On- on iki bölüm falan. Önerilere tamamen açığım bu arada sjsjs Ve hikayedeki Tony otuz yaşında biz de yirmi beş- yirmi altı yaşlarındayız unutmayın bunu. Hadi iyi okumalar, öpüldünüz :*

(Y/N) ;

"İkinci bir üniversiteye mi başladın? Kulağa çok yorucu geliyor, nasıl başa çıkıyorsun?"

"Benim için çocuk oyuncağı. Hem çoktan alıştım bile ilk senem bitmek üzere."

"Vay be... ne zamandır görüşmüyormuşuz. Evlendiğimden ve anne olduğumdan beri en yakın arkadaşımla bile sadece telefonla görüşüyorum."

Ally'nin söylediğine hafifçe kıkırdadım. Cidden de o evlendiğinden beri telefon dışında hiç görüşme fırsatımız olmamıştı ve onu fazlasıyla özlemiştim.

"O zaman en kısa zamanda size geliyorum."

"Bu harika olur! John ve Nina da seni görmek için sabırsızlanıyordu."

John Ally'nin kocası ve Nina da onun dünya tatlısı minik kızıydı.

"Ally dersim başlamak üzere seni daha sonra arasam olur mu?"

"Tamam, tamam. Hadi sana iyi dersler inek."

Gülerek telefonu kapattım ve çantama koydum. Masada duran bardağı aldım ve son kalan kahveyi de içtim. Derse geç kalmamak için bir an önce gitsem çok iyi olacaktı. Çantamı omzuma taktım ve masanın üzerinde duran defterimi elime aldım. Bugünkü son dersime gireceğim için mutluydum. Daha sonra da ofisime uğrar ne var ne yok diye bakardım. Ben bir avukatım ve kendime ait bir ofisim var. Genelde asla ofisimde olmam çünkü benim için çok boğucu bir yer. Avukat olmamı ailem çok istemişti ve ben de onları kırmamak için Hukuk okumuştum. Onların isteğini yerine getirdikten sonra da kendi isteğim olan Elektrik Elektronik Mühendisliğini okuyorum. Çocukluğumdan beri elektriğe ilgim vardı bu yüzden bol bol çarpılmıştım. Derse geç kalacağımı anladığımda hızlı hızlı yürümeye başladım ama bunu birine çarptığım için kesmem gerekti.

"Be-ben özür dilerim Bay Stark."

Dersine yetişmeye çalıştığım adama çarpmama bir alkış yok mu? Gözlüğünü indirip bana bakarken hafifçe güldü. Öyle gülünür mü be adam?! Kalbim elektriklendi... espriyi çaktınız mı?

"Önemli değil (Y/N). Galiba benim dersime yetişmeye çalışıyorsun?"

"Evet, yani sizden önce girmeyi hedefliyordum ama..."

"Senin bu azmine bayılıyorum. Her neyse şimdi benden önce girebilmen için kaplumbağa hızında yürüyeceğim. O yüzden hadi koş!"

Şaşkınca ona baktıktan sonra koşmaya başladım. Koridoru döndüğümde ise soluklanmak için bir iki saniyeliğine durdum. Bu adamla ne zaman konuşsam heyecandan ölecek düzeye geliyordum. Adam Tony Stark yahu! Bence böyle hissetmem çok normal. Nefesim düzene girdiğinde sınıfa girip boş bir yere oturdum. Yaklaşık beş dakika sonra da Bay Stark gelmişti. Bu onun ilk geç gelişiydi ve buna sebep olmuş olmak istemsizce beni sevindirdi.

"Selam gençler, biliyorum yaklaşık..." saatine baktıktan sonra devam etti. "Dört dakika otuz yedi saniye geç kalmama şaşırdınız çünkü ben asla geç kalmam. Yolda küçük bir kedicik ayağıma dolaştı da..."

Bunu dedikten sonra bana bakıp göz kırpmıştı. Tanrım! Galiba az önce kalbim durdu... Yerime iyice sinerken Bay Stark dersi anlatmaya başlamıştı ama ne anlattığı hakkında hiçbir fikrim yoktu çünkü konuşurken oynayan dudaklarını izlemekten o dudaklardan çıkan kelimeleri algılayamamıştım.

"Sen söyle bakalım (Y/N)."

Adımı duyunca kafamı kaldırıp araba görmüş tavşan gibi ona bakmaya başladım.

"Hı? Ya-yani efendim Bay Stark?"

"Bir soru sordum ve fikrini merak ediyorum."

İşte şimdi sıçtım. Ne sormuştu ve ben ne demeliydim? Sıkıntıyla dudağımı dişlerken kafamı öne eğip bıkkınlıkla nefes verdim.

"Üzgünüm, dikkatim dağılmıştı sizi dinleyemedim."

"Arkadaşlar, hepiniz dudaklarımı izliyorsunuz ama onlardan çıkan kelimeleri dinleyen sayısı çok az. Lütfen dalıp gitmek yerine dikkatinizi toplayın ve dediklerimi dinleyin."

Yüzüm babun poposu kadar kırmızı olmalıydı çünkü yanaklarımdaki ısıyı hissedebiliyordum. Dudaklarını izlediğimi fark etmişti... lanet olsun! Rezil oldum, rezil oldum... Kafamı sıraya gömüp dersin bitmesini bekledim.

"Bugünlük bu kadardı sonraki dersimde görüşürüz. Ve tezlerinizi sakın unutmayın."

Siktir, ne tezi?! Ne zamandan beri tez ödevimiz var? Herkes sınıftan çıkarken ben kendime küfürler ederek ağır ağır toplanıyordum.

"Senin olmayan beynine tüküreyim (Y/N)! Nasıl unutursun?" kendi kendime söylenirken bir türlü çantama girmeyen defteri sinirle fırlattım. Aptal defter!

"O defter sana ne yapmış olabilir çok merak ediyorum."

Kafamı kaldırdığımda ellerini cebine sokmuş bir şekilde bana bakan Tony Stark'ı gördüm. Ne zamandan beri buradaydı? Hiç gitmemiş miydi?

"Şey... çantama bir türlü sığmadı da."

"Sen koyamadın."

"Efendim?"

"Diyorum ki sen defteri doğru şekilde çantana koyamadın. Hep yanlış pozisyonları deniyordun. Bak bu şekilde koyarsan daha kolay olur."

Yerdeki defteri almış ve kolayca çantama yerleştirmişti.

"Teşekkürler Bay Stark. Bu arada... bir sorun mu var? Yani, neden buradasınız?"

"Canım öyle istedi."

Omuz silkip gülümsediğinde kafamı salladım.

"Ben gidiyorum o zaman..."

"Tabi, iyi günler (Y/N)."

Tebessüm ettikten sonra kapıya doğru yürümeye başladım ama arkamdan seslenmesiyle durdum.

"Senin suçun değil." Kaşlarımı kaldırarak ona baktığımda kahkaha attı.

"Diyorum ki bu kadar seksi dudaklara sahip olmam senin suçun değil. Kim olsa izlemeye dalardı."

"Siktir." Diye mırıldandıktan sonra utançla dışarıya çıktım. Daha ne kadar rezil olabilirdim acaba? Bay Stark'ın kahkahasını duyduğumda elimle yüzümü kapattım ve hızlı adımlarla çıkışa yürümeye başladım. 

The Physicist of my heart (Tony Stark × Reader)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon