eleven

4.2K 353 236
                                    


Y/N;

Tik tak. Tik tak. Tik tak.

Evimde hakim olan ölüm sessizliğinin içinde en kuvvetli çığlıkmışçasına sesi duyulan duvar saatim sinirlerimi bozmaya başlamıştı bile. Akrep ve yelkovanın hareket ediyor olması ve bunun sesini duymak bana katlanılamaz bir acı veriyordu. Zamanın geçtiğini bilmek ve bunu duymak istemiyordum. Tik tak sesleri artık dayanılmaz olmaya başladığında elimdeki kumandayı küfrederek saate fırlattım. Cam parçalanma sesinden sonra bir de zemine düşme sesi gelmişti. Rahat bir nefes alıp başımı koltuğa yasladım ve gözlerimi kapattım. Sonunda, huzur.

Tik tak. Tik tak.

"Siktiğimin saati!" Homurdanarak yerimden kalktım ve saatin düştüğü yere gittim. Camlara dikkat ederek oraya ayak bastım ve eğilip yerden saati aldım. Camı parçalanmış, akrep ve yelkovanı yamulmuştu ama yine de hala çalışmaya devam ediyordu. "Lanet saat, lanet saat... senden nefret ediyorum!" Tüm gücümle saati karşı duvara fırlattığımda pilleri etrafa saçılmıştı. Artık emindim, o aptal saatin sesi çıkmayacaktı.

Kendimi yeniden rahat koltuğuma atıyordum ki kapı çaldı. Hayatımda hiç etmediğim bir küfrü savurduktan sonra kapıya yöneldim. Kimdi bu sabahın köründe? Umarım kalbimi kıran pislik değildir. Çünkü ona kapıyı çarpmaktan çok fena sıkıldım.

"Ne var?!" Bir hışımla kapıyı açtığımda karşımda en son bağırmak isteyeceğim kişilerden birini bulmuştum.

"A-a... Bayan Y/SN, be-ben üzgünüm."

"Asıl ben üzgünüm Peter. Seni başka biri sandım da." Gülümsemeye çalıştım ama başarılı olup olmadığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Peter da gülümseyince başarılı olduğuma emin oldum.

"Şey, birkaç gündür moraliniz çok bozuk görünüyordu ve ben de iyi hissetmeniz için size çiçek getirdim."

Uzattığı papatyalara baktığımda gerçekten gülümsemiştim. "Peter, bu çok tatlı!" Çiçekleri aldıktan sonra ona sımsıkı sarılmıştım. Bu çocuğu çok seviyordum.

"Liseli bir ergen dört beş papatya verince mutluluktan deliriyorsun ama ben bir kamyon dolusu gül gönderdiğimde 'Sikeyim seni Stark' mı oluyor?"

Özlediğim ama kesinlikle duymak istemediğim sesi duyunca kaşlarımı çatarak geri çekildim. Her zamanki gibi siyah takım elbisesi ve pahalı güneş gözlüğü ile karşımda duruyordu.

"Yanlış. Dünya'nın en düşünceli çocuğu dört beş papatya verince mutluluktan deliriyorum ama piçin teki kamyon dolusu gül gönderdiğinde 'Sikeyim seni Stark' oluyor."

Suratı asılınca sinir bozucu bir şekilde sırıttım.

"Şey, ben gitsem iyi olur. Servisi kaçırmak istemem de."

"Görüşürüz Peter, çiçekler için sağ ol." Merdivenlerden inip Tony'nin yanından geçerken 'İyi günler Bay Stark.' Dediğini duymuştum. Peter bu herife cidden deli oluyordu. Ona bakma gereği duymadan eve geri girdim ve kapıyı kapatmaya yeltendim. Ama Tony araya ayağını koyup bunu engelledi.

"Konuşmalıyız."

"Yanlış. Sen siktirip gitmelisin ben de evimde kafa dinlemeliyim. İkisi de konuşmamızı da gerektiren şeyler değil." Kapıyı tekrar itekledim ama elini de işin içine sokup buna engel oldu. Ve ben ne olduğunu anlamadan içeri girdi.

"Beni dinlemek zorundasın."

"Evimden çıkmazsan polisi arayacağım."

"Y/N! Konuşmalıyız. Bir haftadır seni görmüyorum ve delirmek üzereyim."

The Physicist of my heart (Tony Stark × Reader)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon