sixteen

3.3K 282 57
                                    


Y/N;

Bir ay.

Tamı tamına bir ay olmuştu.

Dört hafta.

30 gün.

Tony olmadan geçen otuz lanet olası gün.

Kaçırıldığı haberini aldığımda sinir krizi geçirip hastaneye kaldırılmıştım. Uyandığımda olanları hatırlayıp yeniden sinir krizi geçirmeye kalktığımda sakinleştiricilerle beni durdurmuşlardı. Sonra arkadaşlarım bana sakin olmamı, onun iyi olduğunu ve bulunacağını söylemişti. Ülke'nin askeriyesi devreye girmiş ve Tony'i arama çalışmaları başlatmıştı. O teröristler ile anlaşma bile yapmayı denemişlerdi ama adamlar bunu kabul etmemişti. Bir süre sonra içinde Tony'nin olduğu bir video göndermişlerdi. Ve onu esir aldıklarını tüm dünyaya duyurmuşlardı. Onu kamera karşısında görmek bana iyi hissettirmedi. Yara bere içindeki halsiz yüzünü görmek, ışığını kaybetmiş gözlerine bakmak hiç iyi hissettirmemişti. Güya askeriye iş üstündeydi ve aramaya devam ediyordu ama bunu yapmadıklarını biliyordum. Yirminci günden sonra yavaş yavaş vazgeçtiklerini biliyordum. Ve bu beni daha da kahrediyordu. Çünkü onların vazgeçmeye başladığı her saniye Tony'nin acı çekeceği sürenin artmasına sebep oluyordu. Umudumu kaybetmemeye çalışıyordum. Onu geri alacaktık. Buna inanıyordum ya da inanmak istiyordum. Bu süreç içinde okula tek bir gün bile gitmemiştim. Günümün yarısı ağlayarak diğer yarısı da Rhodey'in yanına yeni bir haber için giderek ve dönüşünde de uyuyarak geçiyordu. Natasha beni hiç yalnız bırakmamıştı. Hatta bir buçuk hafta evimde kaldı. Ama ben onu nazikçe kovdum. Bu durumda yanımda Tony'den başkasının olması daha da sinirimi bozardı.

Üzerimdeki ceketi düzelttikten sonra aynadan kendime baktım. Çökmüştüm. Gerçek anlamda çökmüştüm. Göz altlarımda netlikle görülebilir mor halkalar vardı. Gözlerim sürekli kırmızıydı. Tenim bir ölünün teni kadar solgun görünüyordu. Yemek yemediğim için bir hayli de kilo vermiştim. Ölümcül bir hastalığa yakalanmış biri gibi durduğuma emindim. Belki de insanlar beni görünce öleceğim için üzülüyorlardı. Bu konuda yapabileceğim bir şey yoktu. Tony dönmeden ölümcül hastalığımdan kurtulamazdım. Kapıyı kapattıktan sonra çağırdığım taksiye bindim ve her gün gittiğim yerin adresini söyledim. Taksici sanırım artık alışmıştı. Tamam bile demeden arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Son bir ayda bu herifi bile Tony'den daha çok görmüştüm ve bu sinir bozucuydu.

***

"Binbaşı Rhodes nerede?"

"Sabah erken saatte çıktı efendim. Size bunu vermemi istedi."

Karşımdaki adamın uzattığı kağıdı aldım.

"Sanırım onu bulduk. Gidip onu alacağım ve geleceğim. Kimsenin haberi yok o yüzden belli etme. Oradan çık ve ara sokağa git. Happy seni alıp havaalanına getirecek."

Göz yaşlarım dışarıya çıkmaya yeltendiğinde onları zar zor tuttum. Onu bulmuşlardı, onu bulmuşlardı. Tony'imi bulmuşlardı... Kağıdı buruşturup çantama attım ve dışarıya çıktım. Heyecanımı bastırmakta zorlanıyordum. Deli gibi çığlık atmak ve mutluluktan ağlamak istiyordum. Ara sokağa gidince Happy'i gördüm ve koşup ona sarıldım.

"Onu bulmuşlar!"

"Size geri dönecek demiştim."

"Gidelim hemen."

Arabaya bindikten sonra elimin tersiyle gözlerimi sildim. Tony dönmüştü.

***

Karşımdaki jete bakarken parmaklarımla oynayıp duruyordum. Onu görecektim. Sonunda onu görecektim. Jetin kapısı açıldığında kapı duracak gibi olmuştu. Sonra onu gördüm. Sargıdaki kolu endişelenmeme neden olmuştu. Rhodey'den destek alarak yürüyordu. Yüzünün belli yerlerinde ufak tefek yaralar vardı ama hala büyüleyici görünüyordu. Burnumu çekip ağlamamı durdurdum. O kadar yavaş yürüyorlardı ki onları bekleyemeyecektim. Koşup boynuna atladığımda sağlam kolunu belime sardı.

"Ah, Tony... Tony, Tony, Tony..."

Ağlamaya başladığımda sırtımı sıvazladı. "Beni çok özlediğini biliyorum ama bu gömlek sümüklerini bulaştırmaman gereken çok pahalı bir gömlek."

Bu biraz gülmeme neden olsa da ağlamaya devam etmiştim. Ne kadar süre öyle kaldık bilmiyorum. Kokusunu içime çekerken gözlerimi yummuştum. "Kedicik... cidden ağlama artık. Her yerim salya oldu."

Geri çekilip ona baktığımda burukça tebessüm etti. "Gözlerin kıpkırmızı olmuş. Ve bu morluklar da ne? Uyumadın mı sen?"

"Erkek arkadaşım bir grup terörist tarafından bir aydır esir tutulduğundan pek uyuyamadım."

"Gel buraya..." Tekrar sarıldığımızda yanağımı öptü. "Ben iyiyim, gerçekten."

"Seni çok özledim, çok..."

"Biliyorum, ben de seni çok özledim."

Sonra kolunu omzuna atıp arabaya yöneldi. Ben de belinden tutup ona destek oldum. Arabaya binince Happy dikiz aynasından baktı. "Nereye patron?"

"Hastaneye."

"Şirkete."

Aynanda konuştuğumuzda ona ters bir şekilde baktım. "Hastaneye gidiyoruz."

"Hayır, iyiyim. Şirkete gitmem lazım."

"Tony!"

"Hayatım, iyiyim diyorum. Tek istediğim lanet olası bir hamburger alıp Basın Toplantısı'na katılmak."

"Anlaşıldı, patron."

Ona endişeyle baktığımda eğilip dudağımı öptü. "Sakin ol."

"Sonra hastaneye uğrayacağımıza söz verirsen sakin olurum."

"Tamam, söz."

****

Hamburger aldıktan sonra şirkete gelmiştik. Happy Basını toplamıştı ve Tony çıkıp bir konuşma yapacaktı. Salona girdiğimizde ben arka tarafta durdum ve onu izledim. Kürsüye çıkıp başını salladı. "Evet, evet iyiyim. Sorularınızı lütfen sonraya saklayın. Benim söyleyeceklerimden sonra sorularınızı cevaplayabilirim." Hamburgerini ısırdığında gülmüştüm. "Cidden acıkmışım. Her neyse, bu bir ayda çok fazla şey fark ettim. Bilirsiniz, ölümden döndüm falan. Ve bu fark ettiğim şeyler sonucunda Stark Şirketi'nin silah üretimini durduruyorum."

Herkesten bir şaşkınlık nidası yükselirken ortalık birden karışmıştı. Hep bir ağızdan sorular soruluyordu. Tony omuz silkip kürsüden indi ve Happy eşliğinde dışarıya çıkmıştı. Hemen yanına gittim.

"Büyük bir kaos yarattın."

"Bunu yapmak zorundaydım. Orada bulunduktan sonra buna devam edemezdim."

Durgunlaşınca elini tuttum. "Geçti Tony."

Elimi sıkıp gülümsedi. "Artık evime gidebilir miyim lütfen? Yatağımı özledim!"

Bu haline gülümsedim. "Git ve güzel bir uyku çek."

"Seninle birlikte. Bir süre benimle kalıp bana bakıcılık yapmanı istiyorum. İtiraz yok, Happy eşya hazırlar hadi gidelim."

Bir şey dememe fırsat vermemişti zaten. Kafamı sallayıp peşine takıldım ve tekrar arabaya bindik. Onu o kadar çok özlemiştim ki yanından bir saniye bile ayrılmaya niyetim yoktu zaten. Giderken elini tutup başımı omzuna yasladım ve gözlerimi yumdum. Sonunda ona kavuşmuştum. Ve sanırım sonunda rahat bir şekilde uyumuştum. Sevdiğim adamın omzunda. 

The Physicist of my heart (Tony Stark × Reader)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin