twenty eight

2.1K 188 95
                                    

Bölüm diye ısrar edince sizi kıramadım ve ilk defa telefondan bölüm yazdım. Kötü oldu, farkındayım. İyi okumalar, sizi seviyorum.

Y/N;

İrileşmiş gözlerimle ona bakarken hala durumu algılamaya çalışıyordum. Bunun romantik bir teklif olmadığının farkındaydım ama nasıl bir cevap vereceğimi de bilmiyordum. Ellerimle oynamaya başladığında zor durumda olduğumu anlamış olacaktı ki yeniden konuşmaya başladı ve duruma açıklık getirdi.

"Beni yanlış anlamanı istemem, niyetim kötü değil. Kalbi kırık bir kadından faydalanmaya çalışmıyoru-"

"Stephen, senin hakkında asla böyle düşünmem zaten."

"Beni dinle. Bu bebeği tek başına büyütmek zor olacak. Ve onun için de babasız büyümek zor olacak. Eğer bu işte yalnız olmak istemezsen seve seve sana yardım ederim. Hemen cevap verme, düşün."

Bana yardım etmek için bu teklifi yaptığını biliyordum. Ve açıkçası olumlu cevap verilebilecek bir teklifti. Ama yapamazdım. Bu kadar erkenken, Tony'e hala aşıkken yapamazdım. İyi niyetli bir adamın hayatını karartamazdım. Şu an bunun farkında değildi ama ben ona evet dediğim an kısıtlı bir hayata hapsolacaktı. Ona bunu yapamazdım. Dostça bir şekilde elini tuttuğumda mavi gözleri benimkileri buldu.

"Stephen, ben sana minnettarım. Her şey için. Teklif için de. Ama ben buna evet diyemem. İyi niyetin için teşekkürler ama ne sana ne de kendime bunu yapamam. Tony'i atlatamadan bir evlilik düşünemem. Lütfen bana kırılma, sen ideal bir eş ve harika bir baba olurdun bundan şüphem yok."

Gözlerinde bir saniyeliğine kırgınlık görsem de yüzünde oluşan geniş gülümseme bunu bastırdı.

"Kırılmadım, dert etme. Sadece... kaçırdığın şeyler için sana üzüldüm. Sonuçta Stephen Strange ile evli olmak büyük bir şey olurdu."

Egosu konuşmasa olmazdı zaten. Kıkırtımı tutamazken sedyeden kalkmıştım. "Eh, ben hakkımı başka bir kadına vermiş olayım."

"Başka bir kadın olmazsa teklifim hala geçerli olur, haberin olsun."

"Aklımda tutarım."

O da toparlandıktan sonra çıkarttığı ultrason resmini bana uzattı. "Al bakalım, bebişin burada."

Elimdeki resme bakıp gülümserken ona döndüm. "Teşekkür ederim."

Kafasını sallayarak bir nevi rica ederim demişti. İşimiz tamamen bittiğinde hastaneden ayrıldık ve otoparktaki arabaya yöneldik. Siyah arabanın içine oturduğumda derin bir nefes aldım. Nedenini bilmiyordum ama birden bire içime karamsar bir his oturmuştu. Hani böyle durduk yere nefesiniz daralır gibi olur, göğsünüzde hafif bir baskı oluşur. Ne yapsanız geçmez o his ve sizi korkutur.

"Hiçbir şey olmayacak, sakinim." Kendi kendime konuşurken Stephen da şöfor koltuğundaki yerini almıştı. Cebinden telefonu çıkarıp bana uzatırken anlamsızca ona bakıyordum.

"Resmini yollamazsan Nat seni öldürür diye düşünüyorum."

"Ha! Doğru diyorsun."

Ultrasonun resmini çektikten sonra Natasha'ya gönderip telefonu sahibine geri teslim ettim. "Ne yemek istersin? Balık?"

Balık en sevdiğim şeylerden biri olabilirdi. Hevesle başımı salladığımda klasik gülüşünden biri  duyulmuştu. Sessiz bir yolculuk istemediğimden radyoyu açmıştım. Arabaya yayılan şarkıyla ellerimi çırptım.

"Beyonce sever misin?" Derken ona dönmüştüm. "Beyonce favorimdir."

Ben şarkıya eşlik ederken o dikkatini dağıtmadan arabayı sürmeye devam etti.

The Physicist of my heart (Tony Stark × Reader)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ