15. Bölüm

1K 101 4
                                    


Öğrencim, çalışmaya pek meraklı değilse de söz dinleyen bir kızdı. Şimdiye kadar düzenli çalışmaya hiç alışık olmadığı için onu ilk baştan pek sıkmanın doğru olmayacağını düşündüm. Uzun uzun konuştum onunla; ufak tefek birkaç şey öğrettim, vakit öğleye yaklaşınca da dadısının yanına salıverdim. Sonra da yemek saatine kadar sehpa başına geçerek derste kullanılmak üzere küçük birkaç resim çizmeye karar verdim.

Resim defterimle kalemlerimi almak için yukarıya çıkarken Mrs. Fairfax bana seslendi:

"Sabah dersiniz bitti galiba!"

Geniş kapılı bir odadaydı. Kapı açık durduğu için, bana seslenince yanına gittim. Geniş, şahane bir salondu burası: Mor perdelerle koltuklar, yerde bir Türk halısı, ceviz kaplama duvarlar, bir yanda renkli camlardan yapılma kocaman, zengin vitraylı bir pencere, nefis oymalarla süslü, yüksek bir tavan. Mrs. Fairfax bir büfenin üzerinde duran, ince, morumtırak mermer vazoların tozunu almaktaydı.

Dört bir yanıma bakınarak, "Ne güzel oda!" diye hafifçe bağırdım. Ömrümde bunun yarısı kadar bile güzel bir yer görmemiştim!

"Evet, yemek salonu burası. Biraz güneş, hava girsin diye pencereleri açtım da! Kullanılmadıkça her yer küflenip gidiyor. Karşıdaki oturma salonuna girince mahzene girmiş gibi oluyor insan."

Mrs. Fairfax pencerenin tam karşısına düşen, koyu kırmızı perdelerle bezenmiş bir kemeri gösterdi. İki yassı basamak çıkarak kemerin gerisine baktım; bir periler ülkesini görmüş gibi oldum. Gördüğüm manzara toy gözlerimi öylesine kamaştırdı! Ama aslında iç içe duran son derece güzel iki salondan ibaretti burası. Yerlere parlak çiçek çelenkleriyle örneklenmiş, bembeyaz halılar serilmiş, kar gibi beyaz boyalı tavan da üzüm, asma dalı oymalarıyla süslenmişti. Kızıl kaplamalı koltuklar, kanepeler, örtülü sedirler bu beyazlıklarla şahane, ışıl ışıl bir çelişme yaratıyordu. Beyaz mermer şöminenin üzerindeki süsler de kan kırmızı Bohemya kristalindendi. Pencerelerin arasındaki büyük aynalar bu kar, ateş karışımını yansıtıyordu.

"Bravo size, Mrs. Fairfax, salonlar ne kadar da bakımlı," dedim. "Ne bir damla toz, ne de eşyaların üzerinde örtü var. Havalar böyle ayaz, rutubetli olmasa insan bu salonların her gün kullanıldığını sanır."

"Eksik olma, Miss Eyre, ama Mr. Rochester buraya pek seyrek olmakla birlikte her zaman habersiz gelir. Her yeri örtülere gömülü bulmak, gelince bir de hazırlık telaşıyla karşılaşmak onun sinirine dokunur. Bunu anlayınca her yeri her zaman hazır tutmayı daha doğru buldum."

"Mr. Rochester sinirli, titiz bir adam mı?"

"Çok değil, ama ne de olsa yüksek tabakanın beğenileri onda da var. Her işin de bunlara uygun olarak çekilip çevrilmesini bekler."

"Sever misiniz onu? Sevilen bir insan mıdır?"

"A, elbet! Rochester ailesi oldum olası sevilmiş, sayılmıştır. Bu dolaylarda gözle görülebilen toprakların hemen hemen hepsi, hatırlanamayacak kadar eski dönemlerden beri, Rochesterlarındır."

"Ama toprak moprak bir yana, sever misiniz onu? Kendisini sevip beğenir misiniz?"

"Ben kendim severim, beğenirim onu. Topraklarını kiralayan köylüler de onu dürüst, hak sever, açık elli bir bey sayarlar. Yalnız aralarında hiçbir zaman çok kalmamıştır."

"Ama hiç bir vasfı yok mu? Yani yaradılış bakımından nasıl bir insan?"

"Yaradılışı kusursuz sanırım. Biraz huysuz sayılabilir belki... Herkese benzemeyen huyları vardır. Çok gezdi, dünyanın birçok yerlerini gördü. Çok da zeki, bilgili olduğunu sanıyorum. Ne var ki, onunla oturup uzun uzun konuştuğum da oldu diyemem."

Jane EyreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin