23. Bölüm

1K 86 6
                                    


Aradan bir hafta geçti; Mr. Rochester'dan hiç haber yoktu. On gün oldu, hâlâ gelmedi. Mrs. Fairfax, "Leas' den doğrudan doğruya Londra'ya, oradan da Avrupa'ya gider, bir yıl görünmezse hiç şaşmam," diyordu. Kaç kez böyle birdenbire beklenmedik bir şekilde çıkıp gittiği olmuş. Bunu duyunca içime bir garip ürperti, bir eziklik doldu. Düpedüz düş kırıklığına uğramaktan kendimi alamadım. Ama sonunda aklımı başıma devşirip, verdiğim kararları anımsayarak duygularımı hemen hizaya getirdim, bu geçici zayıflığı yendim. Mr. Rochester'ın yapıp ettikleri beni zerrece ilgilendirmezmiş gibi, merak duymaya paydos ettim. Bu arada aşağılık bir köle zihniyetiyle kendimi hor gördüğümü sanmayın. Yalnız şöyle düşündüm: "Senin Thornfield'in efendisiyle tek ilişkin yaptığın göreve karşılık maaşını almaktan, sana gösterdiği saygıyı, yakınlığı öpüp başına koymaktan ibarettir. Onun da, ikinizin arasında bundan daha başka bir ilişki düşünmediğine kalıbını basabilirsin. Bu yüzden sen sen ol da onu ince duygularının ereği yapma. Ne mutluluk, ne de acı duy onun uğruna. Sana göre değil o. Sen kendine göre kişiler ara bul. Gönlünün, canının bütün gücüyle hissettiği bir aşkı böyle bir armağanı istemeyen, değerini bilmeyecek olan birine verme... Onurlu ol."

Gündelik işlerimi sakin sakin sürdürüyordum, gene de durup aklımdan kimi şeyler geçiyordu. Thornfield'den ayrılmam için nedenler olduğunu düşünüyor, elimde olmadan ilanlar tasarlıyor, bulabileceğim yeni yerler üstüne tahminler yürütüyordum. Bu düşüncelere gem vurmak için hiçbir neden görmedim. İsterlerse filiz sürüp meyve verebilirlerdi.

Mr. Rochester'ın gidişinden iki hafta sonraydı; postacı Mrs. Fairfax'e bir mektup getirdi. Hanımcağız zarfın üstüne bakınca, "Efendimizden!" dedi. "Dönüp dönmeyeceğini şimdi öğreneceğiz."

O, zarftaki balmumunu açıp mektubu okuya dursun, ben de kahvemden bir yudum aldım (kahvaltıdaydık çünkü), kahve sıcaktı, yüzümü birden basan ateş dalgasını buna yordum. Ama elim neden titriyordu, kahvenin yarısını neden tabağa döktüm... Orasını düşünmek artık pek işime gelmedi.

Mrs. Fairfax, mektubu hâlâ gözlüğünün önünde tutarak, "Arada yaşantımızın pek durgun oluşundan yakınırım, ama işte civcivli bir yaşam sürmek fırsatına kavuşuyoruz," dedi. "Hiç olmazsa bir süre için."

Dudaklarımdan bir soru çıkmasına izin vermeden önce Adela'nın çözük duran önlüğünü bağladım, tabağına bir çörek daha koyup kupasını yeniden doldurdum, ancak ondan sonra hiç oralı değilmişim gibi, "Mr. Rochester bu yakınlarda dönmüyor ya?" dedim.

"Hem de pek yakında dönüyor. Üç güne kadar dediğine göre önümüzdeki perşembe. Hem de yalnız gelmiyor. Leas'deki kibar takımının çoğunu yanında getiriyormuş. En güzel yatak odalarının hazırlanmasını, kütüphaneyle salonların düzeltilmesini söylüyor. Millcote'taki George Hanı'ndan, daha başka bulabildiğim yerlerden mutfak için yedek yamaklar alacakmışım. Hanım konuklar kendi oda hizmetçilerini, beyler de uşaklarını getireceklerine göre, evimiz dolup taşacak demektir."

Kahvaltısını acele bitirerek, işe başlamak üzere apar topar gitti.

Bu üç gün, Mrs. Fairfax'in dediği gibi, iyice civcivli geçti. Ben Thornfield'deki bütün odaların gıcır gıcır temiz, mum gibi derli toplu olduğunu sanırdım; yanılmışım! Temizlik için üç kadın tutuldu. Böylesine yer fırçalama, duvar silme, halı dövme, ayna, lamba cilalama... Böylesine çarşaf, kuştüyü yorgan havalandırma ben ömrümde o zamana değin görmemiştim... Ondan sonra da görmedim! Bütün bu telaş arasında Adela deliye dönmüştü. Yapılan hazırlıkları, gelecek olan konukları düşünmek onu sevinçten, heyecandan sarhoşa çevirmiş gibiydi. İlle "tuvalet"lerini (elbiselerine böyle diyordu), gözden geçirsin, modası geçmiş olanları yenilesin, giyebileceklerini havalandırsın diye Sophie'nin başının etini yiyordu. Ama kendisi odalarda cirit atıp yatakların üzerinde sıçramaktan, şöminelerde gürül gürül yanan ateşlerin önünde havalansın diye serilen şiltelerin, yastıkların üzerinde yatıp yuvarlanmaktan başka bir iş yapmıyordu. Okul ödevlerinden kurtulmuştu; çünkü Mrs. Fairfax beni de askere almış durumdaydı. Bütün gün kilerde aşçı kadınla ona yardım ediyor (ya da ayak bağı oluyor); börek, çörek, pasta yapmasını, hindileri, av kuşlarını doldurup dikmesini, tatlı tabaklarının üstünü süslemesini öğreniyordum.

Jane EyreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin