35. Bölüm

1.2K 89 61
                                    


Kalkıp giyinirken, gece olup bitenleri düşünüyor, düş mü, değil mi, bilemiyordum. Mr. Rochester'ı gene görüp de o sevgi bildiren, mutluluk umduran sözlerini yeniden duymadıkça gerçeğe inanamayacaktım. Saçlarımı yaparken aynada yüzüme baktım. Yüzüm artık alımsız, gösterişsiz değilmiş gibi geldi bana. Yüzümün ifadesi umut, rengi yaşam doluydu. Gözlerim de yaşam kaynağını görmüş, o ışıklı suların parlaklığını kapmış gibiydi. Çoğu kereler efendimin yüzüne bakmakta isteksizlik göstermiştim; çünkü onun benim yüzümü beğenmeyeceğinden korkmuştum. Şimdi ise onun sevgisini soğutmak korkusu olmaksızın yüzüne bakabileceğimi seziyordum. Çekmecemden sade, temiz, hafif bir yazlık elbise çıkartıp giydim. Sanki şimdiye kadar hiçbir giysi bana bu derece yaraşmamıştı! Şimdiye kadar hiçbir giysiyi bu derece coşkun bir mutlulukla giymemiştim ki!

Merdivenlerden koşarak aşağı indiğimde, geceki kasırganın yerini pırıl pırıl bir haziran sabahının almış olduğunu görünce, açık camlı kapıdan içeri dolan güzel kokulu, taptaze rüzgârın soluğunu duyunca hiç şaşmadım! Ben böyle mutluyken doğa da şenlik yapacaktı elbet. Araba yolundan bir dilenci kadınla küçük oğlu yaklaşmaktaydılar, ikisi de soluk benizli, pırtık şeylerdi. Hemen koştum, kesemde kaç para varsa hepsini onlara verdim; üç-dört şilin bir şeydi, ama karınca kararınca benim bayramımdan onlar da nasiplenmeliydiler! Kargalar gaklıyor, daha neşeli olan kuşlar cıvıldaşıyorlardı. Gene de hiçbir şey benim sevinçli gönlüm kadar şen şakrak olamazdı!

Mrs. Fairfax üzgün bir yüzle pencereden bakıp son derece ciddi, "Miss Eyre, kahvaltıya buyurur musunuz?" diyerek beni şaşırttı. Kahvaltı sırasında da kadıncağız sessiz, soğuk durdu bana karşı. Onun kapıldığı yanlış kanıyı düzeltmek elimde değildi ki. O da, ben de, efendimizin açıklama yapmasını bekleyecektik. Zorla bir şeyler yedim, hemen yukarı koştum. Ders odasının kapısında Adela'ya rastladım, dışarı çıkıyordu.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordum. "Ders saatin şimdi."

"Mr. Rochester beni çocuk odasına gönderdi."

"Kendisi nerede?"

Adela dershaneyi göstererek, "Orada," dedi.

İçeri girdim, onu gördüm. Efendim, "Gel, bana günaydın de," diye buyurdu. Canıma minnetti bu benim. Bu sabah, merhabalaşmamız yalnızca resmî birkaç sözden, tokalaşmaktan ibaret kalmadı: Kucaklaştık, öpüştük. Efendim tarafından böyle sevilip okşanmak pek doğal geldi bana. "Jane... Yüzünde güller açmış bu sabah. Güler yüzlü, güzelsin, gerçekten güzel. Nerede benim o solgun benizli küçük ecinnim? Nerede benim arpacı kumrum? Bu yanağı gamzeli, gül dudaklı, güneş yüzlü küçük kız, ipek gibi kumral saçları, ışıklı yeşil ela gözleriyle bu kız, o mu?"

"O efendim; Jane Eyre."

"Yakında Jane Rochester olacak. Dört hafta sonra Janet. Dört haftayı bir gün bile geçmeyecek. Duydun mu?" Duymuştum, ama tam olarak kavrayamamıştım. Başım dönüyordu. Bu sözlerin içimde uyandırdığı duygu, sevinç heyecanından daha yoğun bir şeydi... Sarsıcı, sersemletici bir şey; korkuydu neredeyse. "Önce kızardın... Şimdi de bembeyaz kesildin. Neden Jane?"

"Bana yeni bir ad verdiniz de ondan, Jane Rochester. Öyle garibime gitti ki!"

"Evet, Mrs. Rochester," dedi "Genç Mrs. Rochester. Fairfax Rochester'ın çocuk yaştaki karısı."

"Olmayacak bir şey bu, efendim. Olanaksız bir şey. Bu dünyada tam mutluluk hiçbir insana nasip olmaz. Benim alın yazım da öteki insan kardeşleriminkinden daha başka olacak değil ya! Başıma böyle bir şey gelmesi bir masala benziyor... Bir düş!"

"Bu düşü gerçekleştirmek benim elimde. Gerçekleştireceğim de! Bugünden başlıyorum bu işe. Bu sabah Londra'daki bankama yazdım, kasalarımdaki mücevherleri bana göndersinler, diye. Bunlar Thornfield'in bir hanımından öbürüne geçen aile andaçlarıdır. Birkaç gün sonra hepsini kucağına boşaltacağım senin. Unvan sahibi bir adamın kızını alıyormuşum gibi davranacağım sana karşı."

Jane EyreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin