31. Bölüm

899 89 9
                                    


Gateshead Konağı'nın müştemilatına, mayısın ilk gününde, ikindi üzeri saat beşte ulaştım. Önce oraya girdim. İçerisi mum gibi düzenli, tertemizdi. Pencerelere beyaz perdeler asılmıştı. Yerler lekesizdi; ocağın önündeki demir ızgara, uzun maşa pırıl pırıl cilalıydı; ocakta da dumansız, gür bir ateş yanıyordu. Bessie ocak başına oturmuş, en küçük yavrusunu emzirmekteydi. Küçük Robert'la küçük Jane de bir köşede sessizce oynamaktaydılar.

Ben içeri girince Bessie, "Tanrı senden razı olsun!" dedi. "Geleceğini biliyordum zaten."

Onu öperek, "Elbet, Bessie," dedim. "Çok geç kalmadık ya? Mrs. Reed nasıl? Umarım sağdır?"

"Evet, sağ. Aklı da biraz daha başında, şükürler olsun. Doktor onun daha bir-iki hafta dayanabileceğini söylüyor ama sonunda kurtulabileceğinden hiç umudu yok."

"Bugünlerde hiç benden söz etti mi?"

"Daha bu sabah seni anıyor, 'Gelse,' deyip duruyordu. Şimdi uyuyor... Daha doğrusu on dakika önce, ben konaktayken uykudaydı. Çoğu günler öğleden sonraları üzerine bir uyuşukluk geliyor; ancak altıda, yedide uyanıyor. İstersen biraz dinlen burada, Küçükhanım. Sonra gideriz."

Robert gelmişti. Bessie uyuyan çocuğunu beşiğe yatırarak gidip kocasını karşıladı. Sonra ille orada kalıp çay içeyim diye üsteledi. Solgun, bitkin göründüğümü söylüyordu. Onun önerisini sevinerek kabul ettim; beni çocukken soyduğu gibi şimdi de pelerinimi, şapkamı almasına hiç sesimi çıkarmadım. Onun hamarat hamarat ortalıkta dolaşmasını seyrettikçe eski günler aklıma geliyordu. Çay masasını en iyi porselen takımıyla kuruyor, ekmek dilimleyip kızartıyor, arada da, çocuklarını eskiden bana yaptığı gibi, hafifçe tokatlayıp iterek yola getiriyordu. Belli ki Bessie'nin tez canlılığıyla güzelliği kadar o çabucak parlayan öfkesi de hâlâ yerli yerindeydi!

Çay hazırlanınca kalkıp masa başına geçmek istedim. Bessie hep o eski dadı haliyle beni, "Otur oturduğun yerde!" diye payladı. Çayımı ocak başında içecekmişim! Önüme yuvarlak bir sehpa üzerinde çayımla kızarmış ekmeğimi verdi. Tıpkı eski günlerde, çocuk odasında beni mutfaktan çalınmış çörek börekle beslediği gibi! Ben de gülümsedim ve gene tıpkı eski günlerdeki gibi ona boyun eğdim. Bessie, Thornfield'de mutlu olup olmadığımı, evin hanımının nasıl bir insan olduğunu sordu. Evde yalnız beyefendi bulunduğunu söylediğim zaman da, "İyi bir bey mi bu adam? Kendisinden hoşnut musun?" diye öğrenmek istedi. Ben de evin beyinin, hayli çirkinse de, tam bir beyefendi olduğunu, bana karşı nazik davrandığını, yaşantımdan hoşnut olduğumu anlattım. Sonra ona son günlerde konakta kalmakta olan kibar konukları, aralarında düzenledikleri eğlenceleri anlatmaya başladım. Bunları Bessie merakla dinliyordu, tam onun zevkine göre şeylerdi.

Bu konuşmalar arasında bir saat geçip gitmişti. Bessie bana pelerinimi, şapkamı yeniden giydirdi, birlikte dışarı çıkıp konağa doğru yürüdük. Ondan hemen hemen dokuz yıl önce, şimdi çıktığımız şu yokuşu indiğim zaman da Bessie ile birlikte olduğumu anımsıyordum. Karanlık, sisli, soğuk bir ocak sabahı, beni barındırmak istemeyen bu evden, yüreğim acı, kin dolu, sürgüne gider gibi ayrılmıştım. Ta uzaklardaki, bilmediğim bir yere, Lowood'un soğuk koynuna atılmıştım... İşte şu anda, karşımda gene o beni istemeyen evin çatısı yükseliyordu, burada nasıl karşılanacağım henüz belirsizdi, içim hâlâ acı duygularla doluydu. Kendimi hâlâ yeryüzünde yersiz yurtsuz hissediyordum. Yalnız, bütün bunlara karşın, şimdi kendime olan güvenim çok daha gelişmişti, herhangi bir düşmanlıkla karşılaşmak olasılığı beni artık içimden yıkmıyordu. Uğradığım haksızlıkların açtığı o kanayan yaralar da kapanmış, içimden fışkıran öfke, hınç alevleri sönmüştü.

Jane EyreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin