20. Bölüm

1K 93 7
                                    


Gerçekten de Mr. Rochester bir gün bu olayı bana anlattı. Bir öğleden sonra Adela ile bahçede dolaşırken ona rastladık. Adela Kılavuz'la oynamaya başladı. Mr. Rochester da bana, onları görebileceğimiz yerde, iki yanı kayın ağaçlı uzun bir yolda dolaşmamızı önerdi.

Sonra bana Adela'nın Céline Varens adında bir Fransız operet dansözünün kızı olduğunu söyledi. Bir zamanlar bu kadını grande passion diye tanımladığı bir aşkla sevmiş. Céline de bu ateşli aşka daha bile büyük bir ateşle karşılık verir gibiymiş. Mr. Rochester, onun kendisine, çirkinliğine karşın, tapındığına inanıyormuş. Kendi taille d'athlète'ini en zarif Apollon heykellerine bile yeğ tuttuğunu sanıyormuş.

"Evet, Miss Eyre, bu Fransız perisinin benim gibi bir İngiliz canavarını sevmesi gururumu öyle bir okşamıştı ki onu bir otel dairesine yerleştirdim. Zengin, rahat, parlak bir düzen kurdum onun için... Uşakları, arabaları, kürkleri, dantelleri, elmaslarıyla. Kısacası bütün aptal âşıklar gibi ben de, alışılmış olan yollardan kendimi uçuruma sürüklemeye başladım. Rezilliğe, sefilliğe giden yeni bir yol çizecek kadar da aklım yokmuş meğer! Sersem bir sadakatle herkesin geçtiği yoldan geçmişim, sayısız ayak izlerinin aşındırdığı izden bir parmak bile ayrılmamışım. Gün geldi bütün öteki budala âşıkların sonucuna uğradım elbet. Bunu hak etmiştim. "Bir akşam Céline'e habersiz olarak uğramıştım. Dışarıdaymış. Sıcak bir geceydi, ben de Paris sokaklarında dolaşmaktan usanmıştım. Onun için, giyinme odasında oturup onu beklemeye koyuldum. Onun varlığıyla kutsallaşmış olan havayı içime sindirmek bana mutluluk veriyordu. Yok... İşi büyütüyorum. Onun ortamında hiçbir zaman kutsal diyebilecek bir hava bulmuş değilimdir. Ama misk, amber karışımı bir koku taşardı varlığından... Bu koku ile, bir de limonluk çiçeklerinin kokularıyla neredeyse boğulmak üzereydim ki balkon kapısını açıp dışarı çıkmayı akıl ettim. Ay vardı, sokaklardaki gaz lambaları da yanmıştı... Her şey durgun, sessiz. Balkonda birkaç koltuk vardı. Bunlardan birine oturdum, bir sarma sigarası çıkardım... İzin verirseniz şimdi de yakayım bir tane."

Burada bir duralama oldu: Sigara çıkarılıp yakıldı. Mr. Rochester sigarayı dudaklarına götürdükten, güneşsiz, buz gibi havaya Havana tütününden bir tutam duman üfledikten sonra anlatmasını sürdürdü:

"O günlerde ben şeker, şekerleme gibi şeyleri de pek severdim Miss Eyre. Böylece, bir yandan croquanttıkınırken bir yandan da aşağıdaki şık caddelerden operaya doğru giden arabaları seyrediyordum ki kent gecesinin ışıltısı içinde hemen göze çarpan kapalı bir araba gözüme ilişti. Bir çift nefis İngiliz atının çektiği bu arabayı Céline'e ben armağan etmiştim. Gezmekten dönüyordu. Yaslandığım demir parmaklıkların ardında yüreğim sabırsızlıkla çarpmaya başlamıştı, elbet... Araba otel kapısında durdu, içinden sevdiğim kadın indi. Gerçi geniş bir pelerine bürünmüştü, ama (böyle sıcak bir haziran gecesinde pelerine ne gerek vardı, bilmem ya), arabadan aşağı atlarken eteğinin altından çıkan o minicik ayağı onu tanımam için yetti de arttı bile. Balkondan eğilerek, ancak aşkın kulağının duyabileceği bir sesle, "Mon ange" diye mırıldanmak üzereydim ki arabadan biri daha indi. Bu da pelerinlere bürünmüştü, ama bu kez kaldırıma basan ayak bir mahmuz şıkırtısıyla ötmüştü, otelin porte cochére'nin altından geçen başta, bir subay şapkası vardı...

"Siz ömrünüzde hiç kıskançlık duymadınız, değil mi, Miss Eyre? Duymadınız elbette; sormama bile gerek yok, âşık olmadınız ki! Bu iki duyguyu da bundan sonra tanıyacaksınız. Ruhunuz uyuyor daha. Onu uyandıracak sarsıntı olmamış. Sanıyorsunuz ki bütün yaşam şimdiye kadar gençlik yıllarınızın geçip gittiği gibi sakin sakin akıp geçecek. Gözleriniz, kulaklarınız tıkalı olarak kendinizi akıntıya bırakmışsınız; ne sulardan yükselen kayaları görüyorsunuz ne de bu kayaların dibinde kaynayan buruntuları duyabiliyorsunuz. Ama elbet siz de –mim koyun bu sözlerime– bir gün ırmağın kayalık bir geçidine geleceksiniz. Burada yaşantınızın tüm akışı altüst olacak, köpükler, uğultular içinde keşmekeşe boğulacak. Ya yaşantınızın sivri uçlarına çarpılarak paramparça olacaksınız ya da yüksek bir dalga sizi yukarıdan aşırarak durgun sulara ulaştıracak... Benim şimdiki durumum gibi...

Jane EyreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin