22. Bölüm

988 84 10
                                    


Bu uykusuz gecenin ertesi gününde Mr. Rochester'ı hem görmek istiyor, hem de göreceğim diye korkuyordum. Onun sesini duymak istiyordum gene, ama onunla göz göze gelmekten korkuyordum. Sabah saatlerinde, her an onun yoluna baktım. Ders odasına sık sık gelmek huyunda değilse de, arada birkaç dakika için uğradığı olurdu. Bana da bu sabah mutlaka uğrarmış gibi geliyordu.

Sabah saatleri her zamanki gibi geçti. Adela'nın derslerinin dinginliğini bozacak hiçbir şey olmadı. Yalnız, kahvaltıdan biraz sonra Mr. Rochester'ın odasından yana birtakım gelip gitmeler, Mrs. Fairfax'le Leah'nın, aşçı kadının (yani John'un karısının), John'un seslerini duydum: "Tanrı korumuş da Bey diri diri yanmamış!"; "Uyurken mumu yanar bırakmak tehlikelidir!"; "Sürahiyi akıl edebilmesi ne iyi olmuş!"; "Ama kimseyi uyandırmayışına şaşıyorum!"; "Umarım kütüphanede yatmaktan soğuk almamıştır!" gibi konuşmalar kulağıma çarpıyordu.

Bu şaşkınlık, heyecan dolu konuşmalara temizlik, çalışma gürültüleri de ekleniyordu. Öğle yemeği için aşağıya inerken odanın önünden geçtim; açık duran kapıdan içerisinin yeniden düzene kavuşmuş olduğunu gördüm. Yalnız karyolanın perdeleri, örtüleri alınmıştı. Leah pencere başında, dumandan kararmış camları ovuşturmaktaydı. Ona, ne olup bittiğine ilişkin bir şeyler sormak üzereydim ki biraz ilerleyince odada birinin daha bulunduğunu gördüm: Yatağın başucunda oturmuş, yeni perdelere halkalar diken bir kadın. Bu kadın Grace Poole'dan başkası değildi. Her zamanki gibi, kendi halinde, yüzü gülmez; kahverengi elbisesi, damalı önlüğü, boynundaki beyaz mendili, başındaki büzgülü başlığıyla, orada oturuyordu. Kendini işine vermiş, düşüncelere dalmış gibi bir hali vardı. Sert görünüşlü alnında, yüzünün gösterişsiz çizgilerinde, bir gece önce adam öldürmeye kalkışmış olan birinden umulabilecek herhangi bir çılgınlık, solgunluk ya da öfkeye benzer hiçbir şey yoktu. Hem de öldürmeye kalkıştığı kişi onu izleyerek ininde kıstırmış ve besbelli de, cinayet tasarlamakla suçlamıştı. Afallayıp kaldım onu görünce... Küçükdilimi yuttum sanki! Gözlerim hâlâ üzerindeyken o da başını kaldırdı. Ne irkildi, ne de solup sarararak ya da kızararak bir heyecan, suçluluk ya da korku belirtti. Her zamanki donuk, durgun tavrıyla,

"Günaydın, Küçükhanım," dedi; yeni bir halkayla biraz daha şerit alarak dikişine döndü. İçimden, "Onu bir sınava çeksem," dedim. "Bu derece büyük bir soğukkanlılığı insanın kafası almıyor doğrusu!"

"Günaydın, Grace," dedim. "Bir şeyler mi olmuş burada? Demin hizmetçilerin bir şeyler konuştuklarını duydum da!"

"Beyefendi dün gece yatakta kitap okuyormuş. Mumunu söndürmeden uyuyakalmış. Perdeler tutuşmuş. Şükürler olsun, ateş tahtalara geçmeden uyanmış da ibriğindeki suyla yangını söndürebilmiş."

Ben alçak sesle, "Tuhaf bir olay!" dedim. Sonra gözlerimi onun yüzüne dikerek, "Mr. Rochester kimseyi uyandırmamış mı?" diye sordum. "Kıpırtılarını hiç duyan olmamış mı?"

Grace gene başını kaldırıp bana baktı. Hem bu kez gözlerinde bir anlayış, bir bilgiçlik var gibiydi. Beni sanki sakınganlıkla süzdü bir an. Sonra, "Biliyorsunuz, hizmetçilerin yattığı bölük öyle uzakta ki pek bir şey duyamazlardı," dedi. "Mr. Rochester'a en yakın olan Mrs. Fairfax'le sizin odanız. Mrs. Fairfax, 'Bir şey duymadım,' diyor. İnsanlar yaşlanınca çoğu kere uykuları da ağırlaşıyor." Grace Poole durakladı, sonra yapmacık bir ilgisizlikle, gene de kasıtlı, anlamlı bir sesle, "Ama siz gençsiniz, Küçükhanım," dedi. "Uykunuz pek öyle derin olmasa gerek. Acaba siz hiçbir gürültü falan duymadınız mı?"

Leah hâlâ pencere camlarını siliyordu. O işitmesin diye sesimi alçaltarak, "Duydum," dedim. "Önce Kılavuz sandım ama köpek gülemez ki! Bense bir kahkaha duymuştum, eminim buna; hem de garip bir kahkaha!"

Jane EyreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin