52. Bölüm

706 82 32
                                    


Gün ışıdı. Şafakla bir kalktım. Bir saat kadar, odamdaki eşyaları, çekmeceleri, dolapları düzenleyip kısa bir yolculuğa hazırlanmakla vakit geçirdim. Bir ara St. John'un odasından çıktığını duydum. Benim odamın önünde durdu. Kapıyı vuracak diye korktum. Yalnızca kapının altından içeri bir kâğıt itildi. Aldım bunu, okudum. Şöyle diyordu:

Dün gece yanımdan pek birdenbire ayrıldın. Birazcık daha kalsaydın Hıristiyanların istavrozu, meleklerin tacı senin elinde olacaktı. Tam iki hafta sonra döndüğümde kesin kararını isteyeceğim. Bu arada, tetikte ol, Şeytan'a uymamak için Tanrı'ya dua et. Ruhunun hazır olduğuna inanıyorsam da madde varlığının güçsüz olmasından korkuyorum. Senin için her saat dua edeceğim.

Senin, St. John

İçimden, "Ruhum doğru şeyi yapmaya hazır," dedim. "Madde varlığımın da Tanrı buyruğunu yerine getirebilecek güçte olduğunu umarım... Yeter ki Tanrı buyruğunu açıkça duyabileyim. Hiç olmazsa bu kuşku bulutundan kurtulacak, kesin kararın gün ışığına kavuşmak için bir yol arayıp bulacak kadar güç kazanacağım."

Haziranın ilk günüydü ama hava bulutlu, serindi, penceremin camına sert bir yağmur çarpıyordu. Sokak kapısının açıldığını, St. John'un dışarı çıktığını duydum. Pencereden bakınca onun bahçe kapısını açıp bozkıra saptığını, sisler arasında Whitcross'a doğru yürüdüğünü gördüm. Arabaya oradan binecekti.

"Birkaç saat sonra ben de senin izinden gideceğim, kuzenim!" diye düşündüm. "Whitcross'tan ben de bir arabaya bineceğim. İngiltere'den temelli ayrılmaya karar vermeden önce arayıp sormam gereken birisi var."

Kahvaltıya daha vakit vardı. Bu zamanı odamda yavaşça gezinerek, tasarladıklarıma biçim vermiş olan geceki olayı düşünerek geçirdim. Gece içime saplanan o duyguyu anımsadım gene; çünkü bütün garipliğiyle hiç aklımdan çıkmıyordu. Duyduğum o ses hâlâ kulaklarımdaydı ama nereden geldiğini bir türlü bulamıyordum. Dış dünyadan değil de benim içimden gelmişti sanki. Kendi kendime soruyordum: Acaba salt bir heyecan, bir düş ürünü müydü bu ses? Böyle olduğuna inanamıyordum; daha çok, bir esin gibiydi. O doğaüstü duygu dalgası, deprem gibi bir şey olmuştu. Ruhumun zindanının kapıları sarsıntıdan açılmış, içerideki tutsak duygular uykularından uyanmıştı. Bütün ruhum heyecandan titreyerek ayağa kalkmış, gövdemin et yükünden bağımsız olarak bir atılım yapmanın sevinci, coşkusu içinde bana seslenmişti.

"Dün gece beni çağıran insanın şimdi nerede, nasıl olduğunu, birkaç gün içinde öğrenmiş olacağım!" diyordum. "Yazdığım mektuplardan bir sonuç çıkmadı. Ben de gidip kendim araştıracağım."

Kahvaltıda Mary ile Diana'ya yola gideceğimi, en azından dört gün kalacağımı bildirdim.

"Yalnız mı gideceksin, Jane?" diye sordular.

"Evet. Uzun zamandır bir dosttan haber çıkmadı. İçim hiç rahat değil de, onu arayıp soruşturacağım."

Başkası olsa, "Hani senin bizlerden başka dostun yoktu?" diye sorardı. Onlar da bu soruyu akıllarından geçiriyorlardı elbette; çünkü onlara hep böyle derdim. Yaradılıştan ince oldukları için ses çıkarmadılar. Yalnız, Diana yola çıkabilecek durumda olup olmadığımı sordu, çok solgun göründüğümü söyledi. Kaygıdan, heyecandan başka bir şeyciğim olmadığını, bunları da yakında giderebileceğimi umduğumu anlattım.

Hazırlıklarımı tamamlamak kolay oldu; çünkü ne bir şey soran vardı, ne de işime karışan. Şimdiki halde dönüşüme ilişkin kesin bir şey diyemeyeceğimi öğrenince Diana ile Mary beni kendi halime bıraktılar. Bu koşullar altında ben de onlara karşı elbet böyle davranırdım.

Jane EyreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin