sabah altı poğaçası

3.1K 458 184
                                    

"Adın ne?"diye soruyor Jongin beni orada bırakıp ilk yardım malzemelerini alıp geldikten sonra.

Saksağanlar ağız açıp kapatıyor,öylece kalakalıyorum. "Adımı bilmiyor musun?" Çünkü adımı biliyor,yani öyle umuyorum.

Pamuklu çubukla yaramın üzerini dikkatlice temizlerken bir an duraklıyor ve bana bakıyor. "Daha önce karşılaştık mı seninle?"

Boğazıma bir yumru oturuyor.

"Hayır." Sesim içime kaçıyor. "Hayır,hem de hiç karşılaşmadık."

Rahatlamış görünüyor,burada neler olup bittiğini bilmiyorum. Acilen Jongdae'yi aramam lazım. Yeni kiracının Jongin olduğunu söylememesi bana yapabileceği en en en kötü şey.

Adımı tekrar soruyor,söylüyorum. Memnum olduğunu söylüyor ama emin olamıyorum.

Jongdae telefonlarımı açmıyor,yüzü yok herhalde ya da saat farkından dolayı uyuyor,bu şu an umrumda olan en son şey bile değil.

Soyunduktan sonra kendimi yatağa atıyorum çünkü düşünmem gereken çok şey var. Jongdae içimdekini biliyor,içimin de içini. Neden binaların tepelerinde gezdiğimi de. Binanın tepesini bir tek o biliyor,yazdıklarımı da.

Jongin beni tanımıyor,ama nasıl olur bu?

O gece de Jongin'in beni tanımamasına ağlıyorum ama tanısa daha çok ağlayacağımı biliyorum. Düşümde patatesler ayaklanıp beni kovalıyor.

Sen de bir patatessin,kaçma bizden, diyorlar.

Kaçma bizden. Kaçma bizden. Kaçma bizden. Kaçma bizden.

Kaçıyorum.

Uzaklardan bir yerlerden telefon çalıyor,gözümü zorlukla açıyorum. Öylece uyuyakalmışım dün gece,üzerimi bile örtmeden. Jongin'in odama gelmediğini umuyorum.

Gün henüz tam anlamıyla aydınlanmamış. Kıyafetlerimi bıraktığım yere gidip zorlanarak telefonumu buluyorum,bir sinirle Jongdae'yi aradıktan sonra tekrar pantolonumun cebine koymuşum.

"Nasılsın böğürtlenim?" Saat sabah beş.

"Maymun ısırdı yanağımı."

Küçük bir feryat kopuyor telefonun ardından,sesi kıtaları aşarak dalga dalga kulağıma çarpıyor. "Gelmeseydim keşke seni bırakıp."

"Daha garip bir şey oldu ama."diyorum fısıltıdan hallice sesimle.

Telefon kulağında tek elinin tırnaklarını kemirmeye başladığını tahmin edebiliyorum. "Jongin mutfağımızdan çıkıp koridora gidiyordu."

"Aman ben de bir şey oldu sandım canım."diyor gevşek gevşek. "Kapatıyorum şimdi çok işim var çok." Ve gerçekten de şak diye kapatıveriyor suratıma,bir şey dememe zaman vermeden. Öylece telefona bakakalıyorum. Bir rüzgar esiyor,kolumu diğerine sarıyorum,pütür pütür oluyorum gülümserken.

Sandalyenin üzerindeki tişörtü kafama geçirip yatağa geçiyorum tekrar,kendime sarılıyorum çünkü hayatım boyunca bana sarılan tek kişi şu an uzakta ve telefonu şak diye yüzüme kapattı. Oysa biraz kızdıktan sonra onu ne kadar özlediğimden bahsedecektim. Pencereden yavaş yavaş poğaça kokusu dolmaya başlıyor içeri,söylemekten çok yoruldum ama sürekli yaptığım şeyi yine yapıyorum duvarı izlerken.

Sonra bir şey oluyor,tıkır tıkır sesler geliyor içeriden. Kapıma biri vuruyor usulca,uyuyor olsam asla duymam o denli yumuşak bir vuruş.

"Günaydın."diyor kapıyı açınca. "Günaydın,poğaça aldım."

binanın tepesi | sekaiWhere stories live. Discover now