mevsim kış, vişne ağacının altındayız

1.1K 101 224
                                    

Bir keresinde, bir haritaya sahip olmak istemiştim, yürek haritama. Sivrice dikenlerle dolu, kırık çıkık yarım karınca cesetleriyle, güvercinlerin öperek öldürdüğü kırık çıkık yarım karınca cesetleriyle dolu bir haritaya sahip olmak istemiştim. Canımı yakmak istediğimden değil, oturup da hasat zamanı geçmiş solgun buğdaylar arasına, kalbimin yanıklığı gözlerimden çıkana kadar ağlayayım diye değil de, sevdiğimi bir türlü söyleyemediğim o oğlana, bak buradasın sen, ben anlatamam al bak işte buradasın sen, diyebilmek için bir haritaya sahip olmak istemiştim.

Benim yüreğimde kimsesiz güz kuşları uçuyor. Nereden bulurlar hiç bilmem, çalı çırpı getiriyorlar. Kimsesiz güz kuşları yüreğimi yuva belliyor, oysa yuvasıza yuva yapılmaz. Gagasında bir dal çiçek, getiriyor göğsümün tam ortasına koyuyor. Ağırlık yapar orada o, güneş görmez, nemli nemli çürür. Benim midemde çok tırtıl var ya, yukarı tırmanır onlar, babamın tırtılları. Çürüyen bir dal çiçeğe yerleşir, sarar kendini. Babamın tırtılları renk renk kelebek olmaz, siyahtır gece kadar. Toplu iğneden de küçük dişleri vardır ama bir ısırdı mı benim içimi yakar. Kus kus bitmez ki babamın tırtılları.

Bir keresinde, tüm yokuşlarımı, yamalı yollarımı ve delik göğümü göstermek için değil de, vişne ağaçlarıyla dolu yürek bahçeme girebilsin diye sevdiğim oğlana haritamı vermek istedim. Çünkü ona açıp kalbimin içini gösteremedim, lekeliydi ya benim kalbim, çizik çizik. Utandım. En güzel halimi görsün istedim. Bir öğle vakti güneşimi batıran oğlana dünyaları vermek istedim.

"Gel," diyorum elinden tutarken. Tüm o kuru toprakları görmemiş gibi bir gülümseme var yüzünde. "Beğendin mi?"

"Çok." diyor. "Ne de çok vişne ağacın varmış." Ona sevdiğim tek vişne ağacının içindeki olduğunu söylemiyorum, bilmesine gerek yok.

Jongin'e kalbimdeki yerini gösterebildiğim için çok mutluyum.

"Burada istediğin her şey gerçekleşir. Ne istersin?" diye soruyorum.

"Kar." diyor elimi sıkı sıkı tutarken. "İlk kar yağarken seni ağlatmıştım, birlikte dışarı çıkamadık. Salıncakta da sallanamadık. Kar yağar mı burda?"

İçim burkuluyor bu isteği karşısında. Başımı sallıyorum. Jongin baş parmağımla elimi okşarken bir kar tanesi burnunun ucuna konuyor, kıkırdıyorum. "Çok sevimli oldun, öpesim geldi seni."

"Öpsene." diyor masumca. Onu en son ne zaman öptüğümü hatırlamıyorum. Onu en son ne zaman mutlu gördüğümü ve şimdiki gibi avcuma şekiller çizdiğini hatırlamıyorum. Saçlarına ve kirpiklerine bir bir kar düşmeye devam ederken yaklaşıp dudağının üzerine üflüyorum. Bir kıkırtı daha bırakıyor nefesime çarpan. Jongin'i çocuk gibi güldürmeyi çok seviyorum. Gülerken gözleri yüzümün her noktasında dolaşıyor, ezberlemek istiyor sanki beni, öyle bir dolaşma.

Yumuşacık öpüyorum onu, bir öpücüklük borcu vardı ya bana, yumuşacık öpüyorum o yüzden.

"Burada saksağanlar var." diye fısıldıyor. Ellerini boynuma koyup yüzümden uzaklaşıyor. "Ağlamıyorsun."

"Ağlamam."

"Saksağanlar ağlatır ama seni." Gözlerimin içine bakıyor ağlayacak mıyım diye.

Gülümsüyorum. "Burası senin yerin, ağlamam burada hiç."

Güz kuşları yüreğimde yuvalanmaya devam ediyor. Jongin bana öyle bir bakıyor ki göğsümün ortasındaki kozadan bir kelebek dışarı çıkmak için can atıyor. Beni sıkı sıkı tutmuyor artık, ne düşündüğünü biliyorum. Kollarımı yavaşça boynuna doluyorum, başımı omuz girintisine yerleştirmeden önce bir öpücük bırakıyorum tenine. Jongin'in teni artık beni ağlatmıyor.

binanın tepesi | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin